Ölünce Hepsi Geçecek Mi?

Ölünce Hepsi Geçecek Mi?
  • 11
    0
    0
    2
  • İnsan, acı içinde bir sabaha daha uyandı. Yaralarından ve ruhuna verdiği ızdıraptan o kadar bıkmış olacak ki, ertesi sabaha uyanmamayı diledi. Tüm günü yine ağrılarla geçirdi ancak bu kez ettiği duanın kabul edildiğine öylesine emindi ki, kalbinde yeşeren o umut, acılarını dindirdi.

    Gece uyumadansa umut etmenin yaralarına ne kadar iyi geldiğini idrak ederek, başka nelerde umut olabileceğini, düşündü. Gökyüzü karanlıktı ama lambayı yakmak umut vermiyordu göğsüne, gece serindi fakat yorganlara sarılmak da fayda değildi. O an, yalnızca kendinden başka bir aklın ona ışık tutabileceğini ve tenlerinin sıcaklığının birbirlerini ısıtabileceğini fark etti.

    Oysa yalnızdı ve tüm kibriyle ölümü dilemişti. Yarın sabah olmayacak ve o ölünce tüm ağrıları dinecekti bu bir kurtuluştu...ya da şansı varsa, Tanrı onu affedecek ve aşkı bularak ağrılarını dindirecekti, işte bu onun zaferiydi.

    Yaşamdan acı duymaya başladığımızda, kendi kendimize "Nasıl olsa öleceğiz, bitip gidecek" diyerek, acının etkisini azaltmaya çabalarız. Bu hem savaşamadığımız o duygudan kaçış, hem de hayata dayanma süremizi uzatacak bir telkin yoludur. Ancak dilde normalleşmiş bu cümlenin doğruluğu nedir? Yani, gerçekten ölünce hafızamızdan silmek istediğimiz o kötü anılar buharlaşıp gidecek ya da unutmaktan korktuğumuz hayaller bizi öylece terk mi edecek? 

    Bunun cevabını vermek için bir ölüyle konuşmak gerektiğinin farkındayım. Evrene açılıp diğer alemlerle iletişime geçemesem de, bazı felsefi düşüncelere ve dinlere göre bu sorunun cevabını vermek mümkün.

     

    Ölüm her şeyin sonu mu, başlangıcı mı yoksa kurtuluş ya da daha berbat bir acı mı, bir bakalım.

    Yukarıda okuduğunuz hikaye ile de bağlantılı olarak insan, ruhundaki acıyı daha düşük eşikte hisseder. Bu da şöyle bir yanılgı oluşturur: "Eğer daha az hissedersem ya da duygusuz olursam, acıyı yok edebilirim." Oysa duygusal acı, ruh ile ilintilidir. Dahası, birçok inanışa göre, ruh ölümden sonra bize kalacak yegane şeydir. Aklın da ötesinde bir bilgiye sahiptir. Dolayısıyla ruhtan kurtuluş olmadıkça, acıdan da kurtuluş yoktur.

    Ruhun yaşam ve yaşam sonrasındaki tek gerçek olduğuna dair bilimsel araştırma ilk kez, Platon’un Ruh Kuramı'nda ele alınmıştır. Hocası Sokrates'in inancını destekleyecek çeşitli araştırmalar yapan Platon, ruhun ebedi ve ezeli olduğunu ve hatta bu dünyada anımsama yöntemiyle öğrenilmiş bilginin yeniden açığa çıktığını savunur. 

    Platon aynı zamanda ruhun varlığını ve ölümsüzlüğünü kanıtladığı Phaidros diyaloglarında, ruhun mutluluğa ulaşmasının önünde bir engel olduğunu da belirtir. Bu engel, ruhun bir bedenin içine sıkıştırılmış olmasıdır ve şöyle der:  “Evet, belki ölüm bizi amaca götüren dosdoğru yoldur. Çünkü ten akıl ile beraber oldukça, ruhumuz böyle kötü bir şeye bulaşmış bulundukça, amacımız olan şeyi, hakikati, hiçbir zaman elde edemeyeceğiz”

    Platon'un bilgileri ışığında ruh, bedenden üstündür ve beden, ruha itaat etmelidir. Ancak bu varsayım, modern insan için pek mümkün değildir. Modern insan hayatı, id'in superego'ya yenilmesi ve ego'nun acıyı duyumsamayı kendine yedirememesi gibi, diğer bazı etmenler nedeniyle bedenin hüküm sürdüğü bir insan yaşamıdır. Ruhun acı çekme özgürlüğünü elinden alan insan, öğrenmekten de vazgeçmiştir.

    Ünlü düşünür Arthur Schopenhauer, Yaşam Bilgeliği Üzerine Düşünceleri ve Aforizmaları eserinde şöyle söylüyor, “Akıllı kişi zevkin değil, acı vermeyenin peşinden koşar. Mutluluk öğretisi doğrultusunda yaşamından bir sonuç çıkarmak isteyen kişi hesabını, tattığı sevinçlere göre değil, atlattığı felaketlere göre yapmalıdır.”

    Dahası, Descartes ve Nietzsche'de ruh ile bedenin birbirinden ayrı düşünülmesine karşı gelen filozoflardandır. Nietzsche, Platon'un söylemine çok yakın bir cümleyle yaklaşır, "İnsanın hep bir geçmiş yükü vardır ve bellek insanın hayvani bir mutluluğa erişmesine engeldir."

    Öyle görünüyor ki, felsefe ruhun mutlu olması için ölüme ihtiyaç olmadığını savunuyor. Fakat bu dünyada acısını dindirmek için bedenin ya da aklın buyruklarına değil, ruhun öğretilerine kulak vermesi gerektiğini söylüyor. Ruhun sonsuzluğunu kabul ederek dünya yaşamı ile bağlarken, burada yaşanan acının ölümle devam edeceğini de belirtiyor. Çünkü felsefi anlamda beden ve ruh ayrılmaz bir ikili. Hatta beden ruhun önüne geçen bir düşman. Fakat dinlere göre, gün geldiğinde ruh bedenden ayrılacak. 

    Peki, bu öldükten sonra her şeyin biteceğini doğrular mı?

    Bilimsel araştırmalar her ne kadar ölüm anından sonra bilincin açık kaldığına ya da DNA'ların yok olmadığına dair bulgulara rastlasa da, ölümden sonra ne olacağına dair kesin bir kanıt yoktur. Başta da söylediğim gibi, bunu sizlere, ancak bir ölüyle konuştuktan sonra anlatabilirim. Hatta öyle bir şey mümkün olsa bile genel geçerliği hakkında tartışmalar uzayıp gidecektir. Bu sebeple, ölüm ve sonrası mitlerin ya da inançların konusu olagelmiştir. İnançlar ise, yalnızca dinlerin kitaplarında haber verilenlerle desteklenebilir. 

    Örneğin, İslam dininde Kuran'a göre öldükten sonra, ruh bedeni terk eder. Beden ölür ancak ruh ölmez. Ruh sonsuzluğa değin, yeniden diriltileceği anı bekler. Tüm insanların yeryüzünden silineceği mahşer anında ise yeniden yaşam bulur. Buradan sonra dünya yaşamında yaptıklarının karşılığını alacaktır. Eğer kötü şeyler yaptıysa, ruhun ebediyette sonsuz acısı devam eder.

    Hristiyanlık inancında İslamdan farklı olarak öldükten sonra herhangi bir ödül ya da ceza yoktur. Buradan sonra ruhu ebediyet bekler, çünkü Adem ve Havva'nın yasak meyveyi yiyerek cezalarını çekmek üzere dünyaya atılmış varlıklardır. Ölümden sonra acı olamaz.

    Tevrat ve İncil'de ise cehennem ya da cennete ilişkin pek bilgi yer almıyor. Yalnızca meleklerin ve Tanrı'nın güzelliği ve yüceliği aktarılıyor. Zerdüştlükte de İslam'a benzer anlayışlar söz konusu olduğunu görüyoruz. Mesih'in yeniden doğuşuyla, ruhların göğe yükseltilmesi ve bir alanda tüm insanlığın toplaşması anlatılıyor. Burada gökten erimiş demirlerin akıtılacağı fakat iyiler için bunun ılık bir süt gibi duyumsanacağı söyleniyor. Bundan sonra ruhlar iyiden kötüye sıralanmış 4 kata yerleştirilecek ve sonsuz acıya ya da mutluluğa kavuşturulacaktır.

    Çok tanrılı dinlerde de belirli imgelemlere rastlıyoruz. Örneğin öldükten sonra ruhun bir nehirden karşı kıyıya geçmesi gibi, bu tasvir bizlere İslam'da yer alan sırat köprüsünü hatırlıyor. Yunan mitlerinde de şu sav öne sürülür, ölüler ruhlarından ayrılır, ruhlar tek bir alanda toplanır ancak iyiliğe ya da kötülüğe göre ruh oradaki yaşamını bolluk ve zenginlikle ya da ızdırap ve pişmanlıkla geçirir. 

    Tüm bu inanışlara göre, ruh ile beden bir tutulamaz. Yani, öldükten sonra ruhtan kurtulunur, bu da bizim dünyada hissettiğimiz acıyı dindirebilir. Ancak ölümden sonra ruh ile bedenin bağlılığı söz konusudur. Ruh, burada dünya yaşamında yaptıklarına bakılarak sonu gelmeyen bir acıyla da karşılaşabilir.

    Ölünce hepsi geçecek, umudu bu nedenle koca bir boş balondur. İçine her şey yazılabilir, doğrulanabilir. Ancak ruhun asıl arzusunu yerine getirebilirseniz, sizi yanıltacak bir umuda ihtiyacınız kalmaz. Hikayeye dönerek, nelerde umut olabileceğini bir daha düşünün.

    not: Yazının başındaki italik kısım herhangi bir yerden alıntı değildir. Bana aittir.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.