Kendine ait bir sinema dili var ve bu çok tartışılıyor. Aşırılıkları seven bir yönetmen; bol diyalog, bol küfür ve bol kan.
İtalyan asıllı oyuncu ve müzisyen bir babayla, kökenleri kızıl derililere dayanan bir annenin çocuğu. Tiyatro kökenli bir isim. 16 yaşında tiyatroya başlıyor ve eğitim alıyor. Tam bu yıllarda Tarantino adına duyduğumuz o hikaye gerçekleşiyor. Manhattan Beach'te tanınmış bir kaset çalar dükkanında kasiyer olarak işe başlıyor.Kendisinin söylemiyle; bol bol film izleyip yönetmenlerin auteur anlayışını çözmeye çalışıyor. Bu olayın Tarantino'nun sinemasında büyük etkisi olduğunu sanırım hepimiz farkediyoruzdur. Filmlerinde 60'lara ve 70'lere yönelik bir hayranlığı var ve gerçek hayatta yaşanmış ya da filmlerde işlenmiş olayları mastijliyerek kendi filmlerini oluşturuyor. İzlediği filmlerden esinlenerek ilk bilindik film senaryosu True Romance'ı yazıyor. Yönetmenliğini Toy Scott'un üstlendiği proje kalabalık bir kadroyu da içinde barındırıyor. Val kilmer, Brad Pitt, Gary Oldman gibi isimlerin yer aldığı filmimiz özellikle video piyasasında fırtınalar koparıyor. Tarantino bu senaryosuyla Hollywood camiasına hızlı ve etkili bir giriş yapmış oluyor. True Romence'den sonra ilk filmi Best Friends Birthday'ı çekiyor. Tarantino'nun ilk filmi olarak genelde Rezervuar Köpekleri bilinir ama ilk filmi Best Friends Birthday'dir. Gelelim ilk filmimiz Rezervuar Köpeklerine.
Rezervuar Köpekleri
Rezervuar Köpekleri Tarantino'nun filmlerindeki bütün elementlerin ilk defa karşımıza çıktığı film. Kurban gözü, araba bagajı, laf cambazlıkları, meksika açmazı, ani zoomlamalar, kan, iğneli diyaloglar ve yine kan. Birbirinden renkli beş karakterin ki mecazen değil hakikaten kişilerin isimlerinin bir renkten oluştuğu filmde aslında en iyi yaptığı şeyin hikayesinin sarması olduğunu söyleyebiliriz. Film temelde hiçbir şey söylemiyor, karakterlere yönelik derin bir inceleme de yok. Filmin açılış sahnesini iğneleyici diyaloglarla başlatan Tarantino, devamını da en çok sevdiği kanlı sahneler ile buluşturuyor.
Rezervuar Köpekleri entelektüel ve burjuvazi kesime yaptığı taşlamalar, deli işi muhabbetler, bol kan, bol küfür ve içinde Tarantino barındıran yegane film. Ama filmden sonrası çok daha başka.
Pulpficton
Rezervuar Köpekleri'nden yaklaşık iki sene sonra sinema tarihinin en ikonik başyapıtlarından biri olan Pulpfiction'ı yazıyor.
Çantanın İçinde Ne Var ??
Çoğu Tarantino hayranı ve sinema sever için Tarantino'nun en iyi filmi olarak görülen, Uma Thurman'a destan yazdıran, Samuel Jackson'ı ikonlaştıran, John Travalta'nın bitmiş tükenmiş kariyerini yeniden alevlendiren bir sinema şaheseri Pulpfiction. Yapı bozucu senaryosuyla ilk defa kabul edildiği ve belki de en iyi kurtardığı film.
Aslında Uma Thurman böyle bir filmde oynamak istememiş. Çok kan ve küfür olduğu için teklifi reddetmiş ama Tarantino uzun uğraşlar sayesinde Uma Thurman'a projeyi kabul ettirmiş. İyi ki de ettirmiş diyoruz. Öyle değil mi ? Tarantino'nun meşhur karakterlere özel rol yazımı bu filmde de var. Honey ve Pumpkin rollerini Amanda Plummer ve Tim Rath için yazmış. Filmdeki en iyi sahnelerden birisi de Mia'nın bir showreel'da KillBill'deki karakterleri anlatması. KillBill 2003'te çıktı ve 9 yıl önceki filminde karakterleri anlatıyor. Tarantino gerçekten bu karakteri Uma Thurman için yazmış ve hatta filme başlamak için Uma Thurman'ın doğum yapmasını bile beklemiş.
Tarantino bu filminde basit insanların basit hikayelerini anlattı ve film Cannes dahil olmak üzere dört büyük ödül kazandı. Pulpfiction'dan sonra Jackie Brown, KillBill Volume 1, KilBill Volume 2, Death Proff, Glarious Bastards, Django, The Hateful Eıght ve en son çektiği filmi Once Upon a Time in Hollywood filmlerini çekti.
Once Upon a Time in Hollywood
Tarantino'nun ölmekte olan sinemaya vedası !!!
Film tam bir yıldızlar geçidi. Brad Pitt, Leonardo Dicaprio, Margot Rabbie, Al Pacino...
Al Pacino'yu ve Margot Rabbie'yi daha geri planda bırakırken Leonardo ve Brad'in oyunculuklarını döktürerek oynaması için büyük bir alan bırakmış. Hollywood'un yıldız kavramını her yönetmen kullanmak istemez ama görüyoruz ki Tarantino o yolun yolcusu değil. Film müthiş bir seyirlik şölen. Muhteşem dekor ve kostümleriyle 60'lı yılları izlemiyor, yaşıyoruz adeta. Filmin ilk 40 dakikasında ne anlatmaya çalıştığını anlamıyoruz ama daha sonra gelişen olaylarla Sheron Tate cinayetine doğru gittiğimizi anlıyoruz. Film 60'lar rüyasını bize yaşatırken Sharon Tate cinayetinin alternatif sonuyla bitiyor ama biten şeyin yalnızca 60'ların bayram havası olmadığını, aynı zamanda masalsı sinemanın da bittiğini bizlere bağıra bağıra söylüyor..
Yorum Bırakın