13 Ağustos 1974 tarihinde Karaman'ın Ermenek ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlk ve ortaokul eğitimlerini memlekti olan Ermenek'te tamamlamıştır. Liseyi ise Ankara Fen Lisesi'nde okumuştur. Lise'den sonra üniversite sınavına girmiş ve Boğaziçi İnşaat Mühendisliğini kazanmıştır. Fakat mutlu hissetmediği için iki yıl sonra tekrar sınava girmiş ve aynı üniversitenin İktisat Bölümünü kazanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi'nde İktisat ve Tarih okumuştur. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü'nde Modern Türkiye Tarihi üzerinde doktorasını tamamlamıştır. Ortaokul son sınıfta tiyatro ile ilgilenmeye başlamıştır. üniversite yıllarında ise Tiyatro Grupları içerisinde yer almış ve çeşitli rollerde görev almıştır. 18 Yaşındayken izlediği "Kustorica" filmi "Çingeler Zamanı"ndan etkilemiş, kendi deyimi ile "sinemanın büyüsünün farkına varır." Üniversite'de senaryo denemeleri yapan Alper, o dönem üniversitenin sinema kulübüne de üye olmuştur. Vaktinin çoğunu sinema kulübünde, bir kısmını ise sektörde çalışan arkadaşlarıyle geçirmiştir. Bu dönemde sürekli notlar almış, eleştiriler ve senaryolar yazmıştır. Aynı dönemde arkadaşları ile birlikte "Görüntü" dergisini çıkarmıştır. Kulüp etkinliklerinde film tartışıp dönemin parlayan yönetmenlerini (Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan gibi) söyleşilere davet etmişlerdir. İstanbul Teknik Üniversitesi insan ve toplum bilimleri bölümünde akademisyen olarak dersler veren yönetmenin siyaset ve sinema üzerine yazmış olduğu yazıları, Tarih ve Toplum, Mesele, Birikim, Altyazı ve Görüntü gibi dergilerde yayımlanmıştır.
TRT'de yayınlanan "Genç Sinemacılar" programı sayesinde Mektup (2005) adlı ilk kısa filmi çekilmiştir. Sonrasında da Rıfat (2006) adlı kısa filmi gelmiştir. Ardından belli bir süre senaryosunu ve kurgusunu planladığı ilk uzun metraj filmi olan "Tepenin Ardı (2012)" geniş kitlelerce tanınmıştır. Abluka (2015) filmi ise ilk gösterimini 72. Venedik Film Festivali'nde gerçekleştirmiştir. Tepenin Ardı filmi ile Berlin Film Festivali'nde Caligari Ödülü başta olmak üzere 2012 ulusal ve uluslararası alanda 16 ödül almıştır. 2016 yılında Sinema Yazarları Derneği tarafından Abluka filmiyle En İyi Yönetmen Ödülüne layık görülmüştür. 2019 yılında çekmiş olduğu Kız Kardeşler filmi ile de ödüller toplamıştır.
Emin Alper sinemasına bir bakalım;
Alper, imajlarla hareket eden bir yönetmendir, kafasında belli görüntüleri, anları vardır. Filmlerini de kafasındaki imajlara göre inşa etmiştir. Filmlerinde bugünki Türkiye'yi anlatmasına rağmen resmettiği dünyalar oldukça eski ve zamansızdır. Taşralardaki görüntüler günümüze ait değildir. İçinde yaşadığı çağı restmetme iddiası olmasına rağmen Alper, sürekli çağın dışında bir yere konumlanmıştır, bu durum amacına ulaşmasını engelleyen ana unsurlardandır. Emin Alper sinemasına bakıldığında karakterler yok denilebilir. Tipleme değillerdir ama doğal ortamda, kendiliğinden yetişmiş karakterlerde değillerdir. Her biri, laboratuvarlarda ve film için üretilmiş sonra da filmsel mekana yerleştirilmiş gibi duruyorlardır. Emin Alper'in elinde bulundurduğu malzemeye sinemacı olarak değilde, hikayeci olarak bakan bir tarafı olduğu için Alper'in sinema dili yoktur desek yanlış olmaz diyorum.
Emin Alper ve sineması hakkında biraz bilgi verdikten sonra bir filmini birlikte bir inceleyelim.
TEPENİN ARDI
Filmin kısaca bir konusuna bakalım öncelikle;
Emekli bir memur olan Faik'in babadan kalma arazide ortakçı aileyle beraber yaşarken tepenin ardında kalan yörüklerle giriştiği kavgayı ele alan bir filmdir.
Bu filmin sinema diline baktığımızda; yönetmen, coğrafyanın temel özelliklerini ele alarak tepe ve tepenin ardı imgelerini oluşturmuştur. Bu imgelemeler mekanı tek bir yer olarak değil de bir ikilik esasıyla ele alarak hikayeyi mekansızlaştırmıştır. Hikayeyi ikiye ayrılmış veya ayrılması istenen her yerde işleyen bir mekanizma haline getirmiştir. Filmde hiç görmediğimiz ya da bir anlığına gördüğümüz karakter suretleriyle, karakterlerin aktif rollerinin olmamasına rağmen filmdeki başka karakterlerin yaptıkları suçların üstlerine atılmasıyla aslında pasif olan karakterleri yapay bir düşman haline büründürdüğünü görürüz. Bu durum ise izleyicinin yakından bildiği ama karakterin pek haberdar olmadığı iç çatışmanın kolaylıkla dış güce aktarılmasıdır.
Yorum Bırakın