Advertisement
Advertisement

Mutlaka İzlenmesi Gereken 5 Charlie Chaplin Filmi

Mutlaka İzlenmesi Gereken 5 Charlie Chaplin Filmi
  • 2
    0
    0
    0
  • Charlie Chaplin, sinema dünyasında kesinlikle kendine has bir yerde durur. Zira sinema tarihinde sinematik ustalığını popüler kültür alanına onun ölçüsünde genişletebilen bir isme daha rastlamak oldukça zordur. Sessiz sinema döneminde de ses kullanımının başladığı dönemde de son derece başarılı, başyapıt seviyesinde filmler çekmiştir Chaplin. Yapıtları geniş çevrelerce sahiplenilmesinin yanında, politik anlamda çok güçlü alt metinlere sahiptir. Dolayısıyla, filmleri daha çok komedi başlığı altında değerlendirilse de komedi ve mizah Chaplin’in kamerasında mevcut sosyal ve ekonomik durumların bir yansımasına dönüşürken, hiciv silahı olarak işlev görür. Onun sinematik dehasına hakim olabilmek adına imza attığı yapıtların tamamını izlemek gerekir elbette ama onun sinemasına giriş yapabilmek için yol haritası olarak değerlendirebileceğimiz, mutlaka izlenmesi gereken 5 Charlie Chaplin filmini derledim.

    Mutlaka İzlenmesi Gereken 5 Charles Chaplin Filmi
    The Kid (1921)

    Sevgilisi tarafından yüzüstü bırakılan genç kadın Edna, çocuğuna bakamayacağını düşündüğünden onu daha iyi şartlarda yaşayacağı ve buna bağlı olarak daha mutlu olacağını düşünerek lüks bir arabanın içine bırakır. Ancak arabanın sahiplerinin çocuğu bulmaya fırsatları olmadan o araba hırsızlarca çalınır. Devamında arabadaki çocuğu fark eden hırsızlar, onu yoksul bir mahalleye bırakırlar. Çocuğu bulan Şarlo ona sahip çıkar ve onu büyütür. Böylelikle Şarlo ve çocuk, birbirlerinin en yakın arkadaşı olurlar. Bu noktada Charles Chaplin ile özdeşleşen Şarlo karakterinin orijinal ismi ekstra bir önem kazanır. Zira Türkiye’de Şarlo olarak tanınan bu figür İngilizcede The Tramp, yani “serseri” adıyla anılır. Chaplin’nin sinemasının sokakla, halkın hayat şartlarıyla çetin bir mücadeleye tutuşan kesimiyle ilişkisi bu iç ısıtan filmde kendini gösterir. İkili, bu zor şartlarda hayatta kalmaya çabaladıkça, sistemin bu insan güruhu için reva gördüğü şartlardan daha da belirginleşir. Filmin genel havasının dışına taşan final sekansının da beyazperdedeki ilk büyülü gerçekçilik temsillerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.

    City Lights (1931)

    City Lights, hikâyesinin Yeşilcam filmlerine de kaynaklık etmesi sebebiyle Türkiye’ye de en çok bilinen Charles Chaplin filmlerinden biridir şüphesiz. Ayırt edici fiziksel özelliklerininin yanında, masumiyeti ve çevresindekilere duyduğu sonsuz sevgiyle akıllarda yer eden Şarlo tiplemesinin geniş kitlelerce sahiplenilmesinde de City Lights oldukça etkili olmuştur. Filmde Şarlo’nun sokakta çiçek satan, gözleri görmeyen genç bir kadına âşık olmasını izleriz. Genç kadın ise, onu bir milyoner sanar. Şarlo ona gerçekleri söyleyecek cesareti gösteremeyecek bu oyunu, tüm şartları zorlayarak devam ettirmeye çalışırken bir yandan da onu ameliyat ettirmek için gerekecek parayı toplamaya çalışır. Kulağa fazlasıyla “Türk filmi” gelen bu hikâye kurgusu, Chaplin’in başarılı rejisi ve mizah ile hüznü aynı potada eriten harika oyunculuk performansıyla tüm zamanların en dokunaklı filmlerinden birine dönüşür.

    Modern Times (1936)

    Charles Chaplin’in en bilinen filmlerinin başında gelen Modern Times, usta sinemacının politik duruşunu tavizsiz bir şekilde perdeye yansıttığı bir anlatı sunar. Mesainin başladığını duyuran düdüğün çalınmasıyla açılan film, daha ilk sahnesiyle birlikte bu tavrını belli eder. Bir koyun sürüsünün ilerleyişini gördükten sonra, sürünün yerini metrodan çıkan mavi yakalılar alır bu sahnede. Fabrikadaki işlerine yetişmeye çalışan koca bir koyun sürüsü olarak resmedilen mavi yakalıların, nasıl birer sistem kölesi hâline geldikleri Chaplin’in canlandırdığı işçi üzerinden şekillenir. Filmin devamında, anlatı da bu işçiyle birlikte fabrikanın dışına çıkar. Lakin karşılaştığı da fabrikadaki sisteme paralel bir şekilde halkı etkisi altına alan Büyük Buhran şartlarıdır. Çökmüş bir ekonomik düzenin çırpınışlarını net biçimde göz önüne sererken, halktan yana saf tutan Chaplin, aşina olduğumuz Şarlo tiplemesiyle en sert anlatılara dahi o kendine has insaniyeti iliştirmeyi başarır.

    The Great Dictator (1940)

    The Great Dictator, Tormania isimli hayali bir ülkede geçer. Bu ülkede yönetimi elinde bulunduran diktatör Adenoid Hynkel’un ülkesinin sınırlarını genişletmeye çalışmaktadır. Aynı esnada Yahudi bir berber, yükselmekte olan bu baskı ortamından kendini sakınmaya çalışmaktadır. Bu iki karaktere de hayat veren Chaplin’in, oyunculuk meziyetleriyle ilgili de bir tür gövde gösterisi olarak da niteleyebiliriz. Öncesinde yarattığı Şarlo’nun yanına, bir diktatör yerleştirir Chaplin The Great Dictator’de. Chaplin’in saf ve her zaman iyi niyetli Şarlo performanslarıyla hafızalara kazınan sinemacı bu kez de sinema tarihinin en akılda kalıcı diktatörünü yaratır. Bu karakteri perdede gördüğümüz, büyük bir balon şeklindeki dünyayı havaya atıp yakaladığı sahne, sinema tarihinin unutulmazları arasındadır. Daha ziyade sessiz filmlerdeki ustalığıyla anımsanan Chaplin için, The Great Dictator teknik anlamda; sesle yapılmış bir deneydir de aynı zamanda. Filmin çok önemli bir anına uzun bir konuşma sahnesi yerleştirerek teknolojik gelişmeler ve dönemler üzeri bir sinemacı olduğunu kanıtlar. Türkiye’de -ironik bir biçimde- Şarlo Diktatör adıyla gösterilen film, Adolf Hitler’i hâlen iktidardayken acımasızca tiye almasıyla da tüm zamanların en önemli politik hicivlerinden biridir.

    Monsieur Verdoux (1947)

    Monsier Verdoux, bir sinemacının tarih boyunca kalkıştığı en cesur hareketlerden biridir. Tüm kariyeri boyunca, herkes tarafından, tüm çevrelerce sevilen bir persona inşa eden Charles Chaplin, bu filmde Şarlo’nun yarattığı pozitif imajın tam tersin bir portre çizer. Otuz yıl boyunca çalıştığı bankadaki işini kaybeden Henri Verdoux’u takip ederiz film boyunca. Verdoux, bu şartlar altında kendinin ve ailesinin hayatına devam edebilmesi için, masum görüntüsünden beklenmeyecek bir yol izlemeye başlar: Gözüne kestirdiği zengin kadınlarla evlenir ve sonrasında bu kadınların zenginliklerine konar. Henri Verdoux, saf ve yumuşak başlı yanıyla klasik Chaplin karakterlerine yakın yönler taşısa da, hayatın getirdikleri -ya da götürdükleri- onu gözünü kırpmadan cinayet işleyebilecek bir kişiye dönüştürmüştür. Kara komedi türünün başyapıtları arasında kolaylıkla sayabileceğimiz Monsier Verdoux, bir bakıma masumiyetin kayboluşunun da filmidir. Zaten finalinden de yola çıkarak Chaplin’nin bu filmindeki olaylarla Avrupa’da faşizmin yükselişi arasında kurduğu paralelliği okumak mümkündür. Filmin Orson Welles’in fikrinden yola çıkarak çekildiğini düşündüğümüzde bu karanlık tonun varlığı daha da anlam kazanıyor diyebiliriz.

     

    Keyifle okumalar ve iyi seyirler...  :) 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.