Bir önceki yazımda anlattığım alkollü içeceklerin tarihte bıraktığı izleri silip süpüren sıradaki içeceğimiz: kahve.
"Yüreğinden bir fincan kahve koy ki yüreğime, içer içmez kırk değiI bir ömür sende kaIayım."
Ümit Ziya Atlı
Kahve, başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere tüm İslam devletlerinin favori içececğiydi. Popüleritesinden etkilenen Avrupalılar, bu yeni içeceğe olan merakla tutuşur ve 17. yy'a kadar kahveyi kendi topraklarına getirmek için uğraşırlar.
Kahve gelmeden önce Avrupa ülkelerinde, ayık kalmak mümkün değildi. İçme sularının kullanılmayacak kadar kirli oluşu, şarap ve bira gibi alkolik içeceklerin su niyetine tüketilmesine neden olmuştu. Yeni içecek kahve ise kaynatılmış suyla yapılıyordu ve dolayısıyla, oldukça güvenvericiydi. Sarhoş olmak istemeyen bilim adamları, tüccarlar ve rahipler olmak üzere diğer entellektüellerin favori içeceği olan kahve, günümüzdeki Starbucks'taki kahve bağımlısı entel dayıların kökenini açıklar niteliktedir.
Arabistan topraklarından, İstanbul'a ulaşan kahve, Osmanlılar tarafından geliştirilen demleme yöntemiyle yeniden tanımlanır. Çekirdekleri ateşte kavrulur, öğütülür ve suyla kaynatılarak, pişirilir. Bu yöntemle kahve, gerçek kimliğine kavuşur ve ilk kez "kahve" diye adlandırılır. Hatta dünyada ilk kahvehane, İstanbul'da açılır.
Osmanlı'nın son on yıllarında, kahvehanelerinin duvarlarında bir yazı asılıdır: "Ey Hazretleri Şeyh Sezali". Efsaneye göre 1258 yılında, çekirdeklerini kaynatarak, kahveyi keşfeden Şeyh Sazeli'yi kahve satıcıları tarafından koruyucu aziz olarak görülür.
Hayat koşulları nedeniyle alkolik olan Avrupalı halk, Omsanlı İmparatorluğu'ndan ticaretle gelen, yeni içecekleriyle radikal bir değişime uğrar. Artık sabahları uyanmalarına yardımcı olan bir iksirleri vardır. Bugünlerde sigara molasına çıkan tayfalar, eski dönemlerde kahve molalarına çıkar ve zamanla kahve noktaları - yani kahvehaneler oluşur. ("Sigarahane" diye bir mekan neden oluşmamış dersiniz?) Hızla tavernaların yerini alan kahvehanelerin mekan dekorasyonu da bir hayli içacıcıydı. Tavernaların karanlık, loş ışıklı, kötü kokulu ortamları yerine, şık ve rahat mobilyalı, aydınlık yerler hoş kahve kokusuyla da oldukça cezbediciydi. Entelektüel atmosfer, varlıklı müşterilerden yoksul müşterilere, yediden yetmişe mutluluk kaynağıydı.
Kahvehanelerde, favori konuşma temaları olan politika, akademik yenilikler, döneminin tarih akışını değiştirecek düşüncelere kaynaklık ediyordu. Örneğin, sürgün edilmiş İngiliz kralı 2. Charles 1660 yılında tahta dönüşünü destekçileriyle tartışmak için kahvehaneleri toplantı mekanı olarak bellemişti. Buradaki beyin fırtınaları, tartışmalar ve kurulan bağlar, monarşinin geri gelmesinde ve Oliver Cromwell yönetiminin bitmesinde önemli rol oynar.
Kral 2. Charles, sürgünden tahta kadar ivme kazandığı yolculuğunda, en önemli etkenlerden birinin kahvehaneler olduğunun farkındaydı. Bu farkındalık, onun kahvehanelerden korkmasına neden olmuştu; ya destekçileri, bu serbest düşünceli ortamlarda toplanıp, ona karşı devrim planlar ve köstek çıkarsa, ne olacaktı? Bu gibi endişelerine gem vuramayan kral, kahvehaneleri kapatmayı bile denemiştir.
İnsanlar küçücük bir dedikodudan, güncel haberlere kadar her şeyi bir kahve eşliğinde tartışmaktan büyük zevk alıyordu. Dilden dile, üllkeden ülkeye hız kesmeden yayılan kahve, Avrupa şehirlerinden Fransa'da İngiltere'nin aksine tam tersi bir duruma neden olmuştu, bir devrim oluşturmuştu. Kimilerine göre, insanları tek bir noktada birleştirme yetisine sahip olan bu içecek, Paris'te o kadar hararetli konuşmalara ve tartışmalara kaynaklık etmişti ki, Fransız devrimi oluşmuş ve monarşi düşmüştü.
İçeceklerin tarih serüvenine devam etmek için, "Çay"ı okuyun.
Kaynak: Altı Bardakta Dünya Tarihi - Tom Standage (kitap)
merhabalar yazılarınızı çok beğendim. kaynak kitabı yakın bir zamanda tedarik etmeyi düşünüyorum, ilgimi çekti sayenizde. Bir sonraki yazınızı merakla bekliyorum. iyi günler dilerim :)