Buradaki serüvenime başlarken, her şeyde olduğu gibi sorularla başlamayı tercih ettim. Çünkü insanı çözen aslında sorulan sorulardır. Bu giriş çok Sokratesvari dursa da aslında insanvari bir giriş oldu kanımca. Nihayetinde ancak insan sorularını pusula haline getirebilir.
Neden blog? Blog çünkü gözün hakim olup, sözün düştüğü, değersizleştiği, hor görüldüğü, zaman zaman arandığı ancak yerinin doldurulamadığı bir zamanda bu yazma telaşının bir garip avaresiyim. Ben, sözün anlam dünyasına inancını yitirmemiş bir fani olarak, sözün bir bekçisiyim. Modern zamanda bahçe kültürüne uymamış bir dikenim, yabani bir otum. Bu yüzden blog benim yerim, özgür alanım. Yazmak özgürleştirir. Sözler size kanat verir. Ben kanatlarımı gözün hakimiyetinden sakınarak sözlerle ifade etmeyi seçtim. Dilerim değebilirim.
Neden şimdi? Şimdi çünkü yıllar önce başlayan blog serüvenime ara vermem, kendimle ilgili, kendimle aramdaki boşluğu anlamam gecikti. Daha fazla gecikemezdim. Durmadan koşmalıydım, yolda olmalıydım..
'İnsan neden yazar?' diye bir soru sormalıyım kendimin ardından. İnsan, bir özne olarak, oluşturan ve edilgenden çok etken olarak, hatta zaman zaman makine olarak neden yazar? Bence insan önce kendiyle konuşmaktan zevk duyduğu için yazar. İnsan en çok kendini dinlemeyi sever çünkü. Her okuma işlemi gibi her yazma işlemi de bizlerin kendiyle tekrar diyalog kurmasını, düşünmesini ve elbette var olmasını mümkün hale getirir. Peki varlık neden kendimizle konuşmaya imdirgenmiştir diye soracak olursak, bunun cevabını herkes ancak kendine verebilir sevgili okur.
Cevaplanması gereken tonlarca soru, gidilmesi gereken uzun yollar var. Ben çıktığım bu yolda ilerlerken yanımda birileri de bana eşlik etsin istedim. Umarım derdimi ifade edebilmişimdir. Güzel ve umut dolu yarınlara, mavilere..
Yorum Bırakın