Bugün uzun zamandır listemde olan ancak keşke daha önce izleseymişim dediğim, işten eve sırf izleyeceğim için sabırsızlanarak geldiğim bir dizi ile buradayım. Dizi Stephen King'in aynı adlı kitabından esinlenerek uyarlanmış bir yapım. Ancak kitabını aşabilecek kıvamdaki nadir eserlerden diyebiliriz. Sadece 8 bölümden oluşan dizi, dram, bilimkurgu ve gerilim temasıyla 2016 yılında izleyici karşısına geçmiş bir Hulu yapımıdır.
Dizinin konusu bir zamanda geri dönüş yolcuğudur. Bir kasaba lokantasının arka deposunda var olan bir portal, bir şekilde keşfedilir, buna bağlı olarak hâlâ gizemini koruyan John F. Kennedy suikastını durdurarak daha iyi bir gelecek kurma fikri ağır basar. Ancak bunun için çok fazla engel vardır. Portal sadece tek bir güne açılır. Her gerçek zamana geri dönüşte ve tekrar portala girişte geçmişteki her şey sıfırlanır. Bu nedenle giden kişi 3 yıl yaşayıp suikastı engelledikten sonra dönebilir ve bir daha zamanda yolculuk yapmamalıdır. Ancak plan basit olsa da zaman boş durmaz. Çünkü geçmiş değişmemelidir, olduğu gibi tekrar etmelidir. Bu nedenle geçmiş sürekli geri teper, değişmemek için çabalar. Bu da sürekli önlerine doğaüstü düzeylerde engeller çıkmasına sebep olur. Bu manada dizi gerilimle geçer,sürekli diken üstünde izletir kendini. Bazen bir örümcek yolcuları tehdit ederken, bazen açıkça bazı insanlar tehdit oluşturur. Ve bazen de aşk..
Öte yandan birbirinden renkli ve izlemesi keyifli karakter gelişimleri sunar bize. İngilizce öğretmeni olan Jake Epping ( bazen Ambersen :)) zaman yolculuğunda çok değişir mesela. Bu değişim adeta insanın doğasına olan uygunluğu da yansıtır bize. İnsan böyledir çünkü. Bazen vahşi, bazen merhametli, bazen aşık. Asla yapmaması gereken şeylerden biri zaman yolculuğunda güçlü bağlar kurmaktır. Ancak Jake bunu yapar ve Sadie'ye aşık olur. İşte böylece her şey sarpa sarmaya başlar. Bu aşk bazen Jake'e amacını unutturur, bazen plandan çıkarır. Aslında bir yandan bir aşka da tanıklık ederiz ancak bu sonu olmayan bir maceranın ötesine geçemez, her şey yarım kalmak zorundadır. Siz de bu hikayede James Franco ile Sarah Gadon'un eşsiz kimyasında büyülenir kalırsınız :)
Diziyi ayıran en güzel detaylardan biri, 60'lı yıllardaki çeşitli ayrımcılıkları işlemesi şüphesiz. Bu ayrım bazen bakire olmayan bir kadına vurulan yafta, bazen ağır psikolojik ve fiziksel şiddetin normalize edilmesi, bazen sırf siyahi olduğu gerekçesiyle benzin alamamalarını kapsar. İzleyiciye uyandırma amacı gütmesi, dizinin çarpıcı olmasının nedenlerinden biri.
Öte yandan, teknik açıdan sanki o yıllarda yaşıyormuş hissine kapılmadan edemezsiniz. Dönemin ruhunu sonuna kadar hissettirmenin yanında, karakterlerin hem çağını aşan hem de çağının insanı olma halini görmek güzel bir seyir zevki verir. Bu manada sanat ekibi övgüyü hak ediyor. Mekanlardan kıyafetlere, aksanlardan jest ve mimiklere kadar dönemi hissediyorsunuz. Karakterlerin yıllar içindeki değişimleri ise izleyenlere ayrı keyif sunuyor. Onlar değişip çeliştikçe iyi ve kötü ayrımınızı sorguluyorsunuz. Bu ayrımı özellikle yan karakterleri izlerken fark ediyorsunuz, onlarla birlikte çelişiyorsunuz.
Toparlamak gerekirse, herkes tarihte 'şu kişi yaşasaydı şöyle iyi olurdu, böyle olurdu' diyerek teorilerini savunur. Peki, gerçekten öyle mi olurdu? Gerçekten John F. Kennedy yaşasaydı, suikastı engellenseydi başka türlü mü olurdu?
Aldığım ders ise manidar: Her şey her zaman olması gerektiği gibi olmuştur, başka türlüsü nafile bir çabadan başka bir şey değildir.
Son olarak diziden bir kesit bırakarak veda ediyorum;
+Seni tanıdığıma yemin edebilirim, kimsin sen?
-Başka bir hayatta tanıdığın biri.
Yorum Bırakın