bu şarkı için söylenebilecek ilk şey epikliği herhalde. neredeyse koca bir orkestranın çaldığı etkileyici bir klasik müzik şarkısı gibi ama değil. sadece 4 müzisyenin elinden çıkan bir kayıt bu. ancak görkemli ve zengin bir müziği var. bunun en büyük etkenlerinden biri mcdonald'ın çaldığı mellotron. 1960'ların başında icat edilen bu tuşlu çalgı, 1960'ların ortalarında rock müzikte kullanılmaya başlandı ve özellikle 1967'de the beatles'ın yayınladığı strawberry fields forever ile büyük kitlelere ulaştı. ilginçtir, strawberry fields forever ve epitaph benim için müzikal olarak hep ölümü hatırlatmıştır. demek ki mellotron'un yarattığı o atmosfer bende daha gizemli, daha karanlık bir bilinmezi çağrıştırıyor. girişte fripp'in gitarından çıkan bendler, daha en baştan ne kadar vurucu bir şeyin bize doğru geldiğini gösterir gibi. fripp'in akustik gitar arpejlerinin de şarkıya bir ruh kattığını söylemek gerek. greg lake'in yumuşak sesinin en iyi gittiği şarkı bu şarkı olsa gerek. sesini sertleştirmese de lake, şarkının ikinci kısmında sesinin volümünü arttırıp, şarkının vuruculuğunu da arttırıyor. mcdonald'ın mellotron'u çalarak şarkının yükünü sırtlanmasının yanında "march for no reason" adı verilen enstrümantal kısımda da fripp'in akustik gitarı üstüne klarnet ve flüt çalarak önemli bir rol üstleniyor. davul, şarkının temposuna uygun olarak ağır ağır ilerlese de girişte ve "march for no reason" bölümlerinde neredeyse bir senfoni orkestrası davulu gibi derin ve bir miktar ekolu kullanılmış. bir önceki şarkıda olduğu gibi giles'ın zil kullanımı çok etkileyici. şarkının ana akorlarını hep barış manço'nun lady of the seventh sky'ına benzetmişimdir. king crimson'ın bu şarkısının türkiye'de oldukça popüler olması böyle bir etkiyi yaratmış olsa gerek. gelelim sözlere. bu şarkı albümün en etkileyici müziğine sahip olduğu gibi albümün en etkileyici sözlerine de sahip. şarkı, 21st century schizoid man'de olduğu gibi savaşın etkilerinden bahsediyor ama bunu oldukça şiirsel bir şekilde hallediyor. şarkının ilk kıtasında peygamberlerin sözlerini yok eden bombaların patladığı bir dünyada insanoğlunun ortadan kalkmasından bahsediyor. ikinci kıtada tekrardan politikacılara bir eleştiri getiriliyor: "bilgi, ölümcül bir arkadaştır hükmü yoksa kuralların / tüm insanlığın kaderi, görüyorum ki, ellerinde aptalların". bu çok büyük ihtimalle, ilk kıtadaki ışık saçan bombaları da düşündüğümüzde, atom bombası ve bunu kullanmayı seçen siyasetçilere bir gönderme. atom bombası yapabilecek kadar bilime hakim toplumların, kural kanun dinlemeden, bu bilimsel buluşu "düşman"ları yok etmek için kullandığını ve bilgiye erişimini kötüye kullanan aptalların yönetiminde insanoğlu olarak helak olduğumuzu anlatıyor. nakaratta da mezar taşımızda "kargaşa" yazacağını söylüyor. bir önceki şarkıda da kargaşa teması kullanılmıştı. ayrıca bu temayı, albümün kapağında çığlık atan insana da çok rahat bir şekilde bağlayabiliriz. nakaratın sonunda "eğer bunlar geçerse, hepimiz arkamıza yaslanıp gülebiliriz ama korkarım ki yarın ağlıyor olacağım" diyerek oldukça pesimist bir hava yaratılıyor. bu nedenle bu şarkı için "insanlığa bir ağıt" desek hiç de ayıp olmaz.
Sözleri:
The wall on which the prophets wrote
Is cracking at the seams.
Upon the instruments if death
The sunlight brightly gleams.
When every man is torn apart
With nightmares and with dreams,
Will no one lay the laurel wreath
As silence drowns the screams.
Between the iron gates of fate,
The seeds of time were sown,
And watered by the deeds of those
Who know and who are known;
Knowledge is a deadly friend
When no one sets the rules.
The fate of all mankind I see
Is in the hands of fools.
Confusion will be my epitaph.
As I crawl a cracked and broken path
If we make it we can all sit back
and laugh.
But I fear tomorrow I'll be crying,
Yes I fear tomorrow I'll be crying.
Yorum Bırakın