Çağının ötesinde bir sanatçı olan Joseph Mallord William Turner(1775-1851), İngiliz suluboya manzara ressamlarının en büyüklerinden biridir.Çalışmalarındaki ıssız yerler, tenhalık, geçmişten bir yapı, çayır, göl çevresi, sürekli değişen bulutlarıyla kompozisyonun yarısını kaplayan görkemli gökyüzü, ufukta belirsizleşen deniz, doğal afetler, yağmur, sis, göz kamaştıran parlaklığıyla kar, alacakaranlık, güneşin doğduğu ve battığı saatler doğa karşısında insanın yazgısına dikkat çekerek her şeyin geçiciliğini tedirgin edici bir biçimde hatırlatır. Manzaralarında Tanrı’nın gücünün delili olan doğa olağanüstüdür, yücedir, vahşi bir ihtişama sahiptir. Herhangi bir işle meşgulken veya eğlenirken gösterdiği insanlar ise oldukça küçük figürlerdir.
Işık, sıcak tonlar, parlak renkler, lekeler ve hareket konuyu arka plana iter. Empresyonizmi de aşan bir tekniğe ve lirik soyutlamaya ulaşılır. Işığın gökyüzünde süzülmesi ve su üzerindeki oyunları da optik olaylardan çok dünyadaki maneviyata ve Tanrı’nın ruhuna yöneliktir. Günbatımını konu aldığı tablolarında neredeyse yanan gök ve deniz insanı şaşırtır. Yeryüzü ve gökyüzünün birbirine karıştığı çılgınca bir kızgınlık, iç içe geçen, birbirini kesen fırça vuruşları, gölge ve ışık oyunları seçilebilen nesneleri eritir. Claude Lorrain’in uyumlu bir sadelik içindeki dingin ve ferah manzaralarına hayranlık duyar. Oysa kendisi tutkulu, devingen, coşkulu ve göz alıcı bir görsellik sunar. Doğa görünümlerinin dramatikliği ve tekinsiz düşselliği izleyeni etkiler. Doğadaki çatışmayı duyguların da katıldığı yaklaşımla kağıda ve tuvale aktarır. Böylece heyecanlardan arınmış, durağan ve romantik doğa yaşantısının yer aldığı İngiliz manzara geleneğini aşmaya çalışır.
“Işığın Ressamı” olarak tanınan ve renk, biçim gibi resimsel öğelerle ilgili olarak da manzaraya yenilikler getiren sanatçı daha önce gittiği yerleri bir kez daha ışık oyunlarından faydalanıp sembolik bir nitelikle resmetmekten hoşlanır. Düşsel öğelere başvurması, eşsiz hayal gücünü ortaya koyması ve doğanın ruhunu ölçmesi ile Sembolistleri de etkiler. Sadece atmosferde geçip giden olaylarda değil iç mekan tablolarında da akıcı stili ve içten yaklaşımı gözlenir.
Ressamın Birkaç Eseri:
Fishermen at Sea
Turner'ın Kraliyet Akademisi'nde sergilediği ilk yağlı boya tablo, Horace Vernet, Philip de Loutherbourg ve Derby'li Joseph Wright geleneğinde ay ışığının aydınlattığı bir sahne. Bu ressamlar, 18. yüzyıl modasını gece konuları için beslemekten büyük ölçüde sorumluydu. Doğanın ezici gücü hissi, Sublime'ın ana temasıdır. Ay ışığının gücü, titreyen fenerin hassas savunmasızlığı ile tezat oluşturuyor ve doğanın insanlık üzerindeki gücünü ve özellikle balıkçıların kaderini vurguluyor. Soldaki tırtıklı silüetler, Wight Adası'ndaki 'İğneler' adı verilen hain kayalardır.
Snow Storm: Steam-Boat off a Harbour's Mouth
Burada, girdabın kalbinde bir buharlı tekne var. Bu bağlamda gemi, insanoğlunun doğanın güçleriyle savaşmak için nafile çabalarının bir sembolü olarak yorumlanabilir. Turner'ın bu görüntüyü, denizdeki gerçek bir fırtına sırasında bir geminin direğine vururken tasarladığı söylenir. Bu kurgudan başka bir şey değil gibi görünüyor, ancak hikaye Turner'ın etrafındaki dünyayla kanlı ilişkisini göstermenin bir yolu olarak kaldı.
Norham Castle, Sunrise
Yüce olanın resimsel bir tezahürünü gerçekleştirmek mümkün olsaydı, o zaman kesinlikle nitelendirmeye en yakın iş bu olurdu. Issız bir adaya gitmem için bana eşlik edecek bir resim seçme şansı verilseydi, bu olurdu.
Daha sonraki yıllarının bir ürünü olan Norham KalesiTurner'ın ışık ve rengin temsiline duyduğu hayranlığı özetler. Turner'ın sarıları, tuvalin kendisinden geliyormuş gibi görünen bir ışık kaynağı sağlayan bir tür doğaüstü enerji ile güçlendirilmiş gibi görünüyor. Bunu nasıl yapıyor? Resimlerinden bazılarına bakarken, illüzyon o kadar güçlüdür ki, çoğu zaman içgüdüsel olarak gözlerini parlamadan korur. Burada efekt daha sessizdir ve güzel bir yaz gününün şafağında güneş sisi yakarken yaşanan daha dağınık ışığı mükemmel bir şekilde iletir. Nitekim şu anda güneş, morumsu mavi ince bir sırla temsil edilen kaleden sis çelenklerini dağıtmakla meşgul. Nehrin sol tarafında, suyun yüzeyine bir sis çileği yapışır. Sağdaki sığlıklarda bir inek içiyor,varlığı birkaç dokunuşla yakalanmıştı ama formu, her şey gibi, yükselen güneşin ışığında eridi.
Yorum Bırakın