1.Dishonored
Açlıktan ve hastalıktan sefil düşmüş Dunwall sokaklarında gece vakti ince ince yağan yağmurun altında hedefinizin bulunduğu semte doğru ilerlemek..
Yol boyunca farelerin sizlere eşlik etmesi, insanların otoriter rejimden saklanmak için karanlık şehirde ücra köşelerde hayatta kalmaya çalışmalarını görmek. Ve bütün bu sefaletin sizin kalbinizin ne kadar sert veya ne kadar yumuşak olduğuna bağlı olmasının verdiği belirsizlik hissi.
Dishonored kesinlike vermek istediği atmosferi acımasızca bizlere verebilen bir oyun. Distopya ve Steampunk temalarının birbiriyle buluştuğu bu şaheser, her oyunseverin deneyim etmesi gereken bir cevher gibi.
2. S.T.A.L.K.E.R.
Çernobil Nükleer Felaketini alternatif bir şekilde işleyen S.T.A.L.K.E.R.'da, patlamadan hemen sonra bölgeye deney amacıyla giden ekibin başarısızlığı sonucu ortaya genetik mutasyona uğramış anomaliler çıkar. Anomalilerin bulunduğu ''Zone'' bölgesinde geçen ilk oyun ile S.TA.L.K.E.R. serisi başlangıcını yapar.
Uçsuz bucaksız düzlüklerde gece vakti, dört bir tarafımız potansiyel tehlike ile çevrili iken, elimizdeki tüfeğimiz ile rüzgarın yavaşça yaladığı çimlerin sesleri eşliğinde yürümenin verdiği tedirginlik hissi. Ve aniden ufukta beliren kamp ateşi.. Yaklaştıkça gitar çalıp vodka eşliğinde geceyi gündüz eden Slav abilerimizin melodileri eşliğinde doğan güneşe doğru bakmak.
Yakın zamanda yeni oyunu çıkacak olan S.T.A.L.K.E.R.'ın eski oyunlarına bir şans vermenizi canı gönülden tavsiye ederim.
3. This War of Mine
Bosna Savaşından esinlenilerek yapılmış This War of Mine, bizlere, savaşın sıradan insanlara sadece yıkım ve sefalet getirdiğini açıkça gösteren, kitap niteliğinde bir başyapıt.
Graznavia adlı hayali bir ülkenin kuşatma altındaki Pogoren şehrinde tek başımıza veyahut bir ekiple hayatta kalmayı amaçladığımız bu oyunda yeri gelince zor seçimler yapmamız gerekecek. Yiyecek ve ilaç gibi temel ihtiyaçların bir insan canından değerli olduğu bu atmosferde belki de yeri gelecek yaşlı bir çiftin yemeğini çalacak, yaralı arkadaşının başında nöbette duran adamın kafasına sıkacak ve yemeklerini alacaksınız. Ancak eğer karakterinizi böylesine acımasız ve ruhsuz bir hale sokarsanız, oyunun sonunda savaş bittiği zaman, savaşın etkisini ve yaptığı suçları aklından atamayan karakterin intihar ettiğini görebilirisiniz.
Bunun gibi yüzlerce gerçeği bizlere gösteren This War of Mine, gerek grafiksel anlamda, gerek de atmosfer olarak bizleri bir iç savaşın içerisine ışınlıyor.
4. The Elder Scrolls V: Skyrim
Tamrielin kuzey ucundaki Skyrim bölgesi; karlı dağları, yemyeşil ormanları, masmavi denizleri ile bizleri yüzlerce ve hatta belki binlerce saatlik bu evrenin içerisine çekiyor. Müzikleri ile de atmosferini pekiştiren Skyrim'in her köşesi bir diğerinden güzel, bir diğerinden etkileyici.
Kelimelere sığdırması güç olan bu atmosferi 10 senedir hâlâ deneyim etmemiş olanınız varsa çok şey kaçırıyor demektir.
50 bini aşkın mod yelpazesine sahip olması ile ömrünü de 2021'e kadar uzatmış olan son Elder Scrolls oyununun bir sonrakini de merakla beklemekteyiz.
Frostfall, Realistic Needs and Disease, Hunterborn gibi modlarla, oyunu bir hayatta kalma oyununa bile çevirebilirsiniz.
5. Battlefield 3
Kimi fanları tarafından serinin en başarılı oyunu olarak görülen Battlefield 3'de ise modern savaşın tam ortasına gidiyoruz. Jetler, helikopterler, tanklar, zırhlı araçlar ve hava savunma sistemleri gibi çeşitli araçları da kullanabildiğimiz için BF serisi kendisini diğer FPS serilerinden ayırıyor.
Grand Bazaar, Caspian Border, Kharg Island gibi ikonik haritalara ev sahipliği yapan Battlefield 3, savaş alanı atmosferini kanımca bizlere en iyi yansıtan oyun. Supression Fire (Baskı Ateşi) özelliği sayesinde yakınınızdan geçen mermiler size isabet etmese bile görüntünüzü bulandırıyor, sesleri tizleştiriyor ve haraket kabiliyetinizi kısıtlıyor. Bu sayede Rambo gibi düşman bölgesinin içine dalamıyor, takım halinde hareket etmemiz icap ediyor. Bu gibi özellikler de bizlere realistik bir atmosfer hazırlıyor.
6. Kingdom Come: Deliverance
15.Yüzyıl Bohemyasında geçen Kingdom Come, bizlere tarihi gerçekçiliği deneyim ettiriyor.
Dönemin Macaristan Kralı, Kral Sigismund'un Kutsal Romanın doğu ucundaki Bohemyayı işgalini konu alan Kingdcom Come'da hiç de özel olmayan bir karakteri, bir demircinin oğlunu yönetiyoruz. Oyunu da asıl çekici kılan detay bu; ortaçağın tekinsiz atmosferinde kılıç tutmayı, yazmayı-okumayı bilmeyen, kelimenin tam anlamıyla bir yeni yetmeyi idame ettirmemiz ve uzun gelişim sürecine birlikte tanık olmamız. Oyunun başında sopayı zor sallayan karakterimiz Henry'i oyunun sonlarına doğru plaka zırh içinde kılıç sallarken görmek inanılmaz bir tatmin hissi yaşatıyor.
Gerek mimarisi, gerek grafikleri, gerekse de gerçekçiliği ile Kingdom Come ile de ortaçağda buluyoruz kendimizi.
Ayrıca oyun içerisinde Codex (Külliyat) adı verilen ve içerisinde bir Umberto Eco kitabı niteliğinde bilgiler içeren bir sekme de bulunmakta. Burada, ''Ortaçağda Ordu Düzeni''den tutun da ''Ortaçağda Yemek Kültürü''ne kadar genişleyen malumatlara erişebilirsiniz.
Yorum Bırakın