Sabahattin Ali'nin Kendi Ölümünü Ölümünden Seneler Önce Yazması

Sabahattin Ali'nin Kendi Ölümünü Ölümünden Seneler Önce Yazması
  • 4
    0
    0
    1
  •       Sabahattin Ali'nin cinayetini ve detaylarını çok öncesinde okumuştum ve 'Kağnı' kitabını şimdilerde okumaya başladım. Bu hikayeyi okuduğumda da Sabahattin Ali'nin kendi ölümünü, ölümünden seneler önce yazmış olduğunu fark ettim. Benzerlik fazlasıyla ürpertici ve yaşananlar içler acısı. Önce hikayeyi özet geçip daha sonra cinayetten bahsedeceğim. Fakat benim lisanımın yetmediği benzerliği kafanızda oturtmanız için önce hikayeyi devamında Ali Ertekin'in (Sabahattin Ali'nin katilinin) savunmasını okumanızı öneriyorum.

         Sabahattin Ali'nin, yazdığı sene hakkında bir bilgiye ulaşamadığım hikayesi 'Düşman' Ayda Bir dergisinde yayımlandı. Hikaye monoton, hayatını düzene sokmuş, üst mertebelerdeki insanlarla ahbap bir entelektüelin sıradan bir gününün bitişiyle başlıyor. Bu karakter, eve dönüşüyle evin içinde yabancı bir insanın varlığını fark ediyor ve kısa bir konuşma sonrası bu yabancının mektep sıralarındaki bir dostu olduğunu hatırlıyor. Fakat bu iki eski arkadaş zamanla birbirinden tamamen farklı yollara evrilmiş ve farklı düşünceleri benimsemiş insanlar haline gelmiş oluyorlar. Ev sahibi, arkadaşını eve davet etmek isterken arkadaşı bahçede yatabileceğini ve evinde olmasının tehlikeli olacağını, kendisinin içtimai sorunlardan aranan bir firari olduğunu söylüyor. Fakat uzun ısrarlar sonucu ikna oluyor ve iki eski arkadaş sohbete oturuyorlar. Bu sohbette firari arkadaş, arkadaşının gittiği yolu sorgulaması gerektiğini belirtiyor. Ve toplumsal konularda zıt düşüyorlar.

        ''Yaptığın ve faydalı olduğunu söylediğin şeyleri, sana gelinceye kadar geçirdikleri merhalelerde ve senden sonra aldıkları yollarda takip ettin mi? Kimlere ve nelere faydalı olduğuna baktın mı?''

         Birbirlerinin canını sıkan bir muhabbet sonrası eski dostlar son kere sarılarak uyuyacakları yerlere geçiyorlar. Fakat firari arkadaş uyuduktan sonra diğeri sohbete alınmış, arkadaşının küçümseyici bakışlarına sinirlenmiş ve konuşmanın tekrarlanmasını böylece kendini savunmasını istiyor. Bu süre zarfında masasındaki gazetelerde gözünü gezdiren arkadaş, firarinin izinin sürüldüğünü ve yakalanmak üzere olduğunu ve ondan 'düşman' olarak bahsedildiğini okuyor. Az önceki konuşmalarının siniriyle birlikte emniyeti aramak ve onu ele vermek istiyor. Birkaç kere odasını yoklayan arkadaş çok büyük gelgitler yaşadıktan sonra 'ya benim evimde yakalanır ve benim de başımı yakarsa?', 'o zaten bir düşman' düşünceleriyle milliyetçi duygularına dayanarak emniyet güçlerine haber veriyor. Fakat 'ya bir gün o ve onun gibiler başa geçerse' düşüncesi sürekli kendisini yokluyor. Hikayenin bundan sonrasında arkadaşına kaçmasını söylemek ve söylememek arasında kalıyor ve kaçmasını söylemeye karar verdiği sırada kapının sesiyle irkilerek yukarı odasına çıkıyor. Böylece firari 'düşman' yakalanmış oluyor.

         Sene 1948'te ise Sabahattin Ali'nin ölümü gerçekleşiyor.

         Sabahattin Ali yasal yollardan bir pasaport elde edemediği için kaçmaya karar verir ve bir dostu sayesinde 'Ali Ertekin' ile tanışır. Ali Ertekin ordudan silah kaçırma suçuyla ihraç edilmiş eski bir subay ve Bulgaristana adam kaçıran bir şebekenin mensubuydu. İkili tanıştıktan kısa bir süre sonra şöför Salim ile birlikte kamyonetle yola çıkıyorlar. Kısa bir süre sonra Salim, ikiliden ayrılıyor ve yolculuğa Ali Ertekin ile Sabahattin Ali devam ediyor. Daha sonra mola verdikleri bir müddette Sabahattin Ali gideceği yerde Türkleri teşkilatlandırarak komünist bir topluluk kuracağını söylüyor. Ali Ertekin, yol boyunca tartışmış oldukları Sabahattin Ali'ye karşı milliyetçi duygularla iyice bilenerek kafasına taşla birlikte ağır bir darbe vuruyor. Cesedi arkasında bırakan Ali Ertekin, bir çobanın cesedi bildirmesiyle birlikte teslim oluyor. İfadesinde:

         ''...Sabahattin Ali'nin Türklükle alakası olmayan ve Türk milletine fenalık için harice kaçmak isteyen bir canavar olduğunu anladım... Heyecanım teessüre inkılap etti. Titremeye başladım. Elimde sopa vardı, ayağa kalktım, gezinmeye başladım. Her geçen saniye asabımı bir kat daha sarsıyordu. Gözleririm kararır gibi oldu. İşte bu milli düşünce ile birdenbire irademi kaybederek elimdeki sopa ile kitap okumakta iken kafasının sol tarafına yüzüne doğru şiddetle vurdum...''

        Bu sözlerden sonra idam cezasıyla yargılanan Ali Ertekin 4 sene ile hüküm giymiş fakat bu süreyi de tamamlamadan serbest bırakılmıştır. 

        Aynı zamanda kitapta ev sahibinin şu düşünceleri de bulunuyor: ''...Kuvvet kendisinde idi ve bütün bir devlet, polisleri, jandarmaları, mahkemeleri hatta bankaları, mektepleri ve gazeteleri ile kendisini koruyordu.''

         


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.