Hepinizin bildiği üzere geçtiğimiz aylarda bir yardım kampanyası sosyal medyayı kasıp kavurmuştu. “Save A Dog” hareketiyle bilinen sosyal medya kampanyası çeşitli platformlarda paylaştığınız gönderiler bir köpeğin hayatını kurtarıyordu. Daha sonra bu olayın yalan olduğu ortaya çıkınca ve şirket suçlanınca herkes birer birer paylaşımlarını sildi.
Aynı şekilde ülkemizde hızla tırmanan kadına şiddet, taciz, tecavüz, cinayet olaylarında da insanlar hatta siyasetçiler ve sanatçılar gibi nüfuz sahibi kişiler de ciddi tepkiler vermekten kaçınıp sadece bir gönderi paylaşıp olayı kınayıp ertesi gün hayatına normal bir şekilde devam ediyordu. Bazı insanlar ise ertesi günü beklemeyip, bir sonraki gönderide tatile gittiği yerden gönderi paylaşamaya devam ediyordu. Vicdan mı popülerdi? Yoksa popülerlik vicdanı mı getirmişti? Gelin birlikte bakalım.
Şimdi hayali bir sosyal medya kampanyası düşünelim. Kadına karışı şiddete karşı çıkmak için bir dizi gönderi hazırlanmış. Bu hazırlanan gönderilerden istediğinizi seçip sosyal medya hesaplarınızda paylaşıyorsunuz ve şiddet mağduru bir kadına destek oluyorsunuz. Ne kadar güzel değil mi? Oturduğunuz yerden RT yaparak ya da paylaşarak insanlara yardım edebiliyorsunuz.
Şimdi gelin olayı biraz şöyle değiştirelim. Hazırlanan bu gönderilerden yine istediğinizi seçip bu sefer kendinize gönderiyorsunuz. İster e-posta atın ister başka bir hesabınızdan kendinize gönderin ama bunu paylaştığınızı kimse görmeyecek ve yine de o şiddet mağduru kadınlardan birine yardım etmiş olacaksınız. Sizce bu yardım kampanyasına katılan kişi sayısı aynı kalır mı? Yoksa azalır ya da artar mı?
İnsan olmanın bir parçası da kabul edilmektir. Bir parçası olduğumuz toplum tarafından kabul edilip, saygı görmek ve toplumun bir parçası haline gelme isteği elbette reddedilemez insani özelliklerdendir. Bu yüzden belki de çoğu insan toplumla aynı fikirde olmasa bile sırf kabul görmek için toplum kararını onaylayabiliyor ya da onaylamış gibi görünmek isteyebiliyor.
Peki durum sadece göz önünde olmak mı? Elbette hayır. Kendini iyi hissetme ve hissedilen vicdan azabını azaltmak, beyni ödüllendirmek için de yapılmış bir harekettir vicdan mastürbasyonu. Yani oturduğunuz yerden bir hayvanın hayatını kurtarabilir, artan kadına şiddet, taciz ve tecavüz olaylarına tepkinizi dile getirebilirsiniz. Bu da beyninizde bu olayla ilgili elinizden geldiğini yaptığınız hissini uyandırarak sizin iyi hissetmenize sebep olacaktır.
Peki günlük hayatta bu kadar tepki göstermeniz istenseydi? Sosyal medyada yazılanlar ve “klavye delikanlılığı” olarak adlandırılan kişiler kadar tepkinizi sokakta hükümetlere, diğer insanlara gösterebilir miydiniz? Elbette hayır. Çünkü yazmak, konuşmaktan daha fazla güven sağlar insana. Yazarken güvende hissedersiniz, yazacağınızı beyninizde planlar paylaşırsınız. Tüm gücün ve kontrolün sizde olması sizi tatmin eder. İşte tam da bu yüzden fiziksel eylemlere katılan kişi sayısı her zaman internet ortamında yapılan eylemlerden daha azdır. Parametrelerden biri de anonim olmaktır. Baskıcı hükümetlerde fikir hürriyeti gibi olgulardan söz edilemeyeceğinden, insanlar internet eylemlerinde kimliklerini saklayarak -böylece güven duygusunu hissederek- tepkilerini dile getiriyorlar.
Konuyu çok saptırmadan asıl meselemize geri dönelim. Vicdan mastürbasyonu dediğimiz davranış biçimi tam olarak budur. Kişinin sokakta, fiziksel eylemlerde tepki göstermeyeceği bir konu hakkında sosyal medyada insanlara gösteriş yaparak tepkisini dile getirmesidir.
Olaya bir de başka bir perspektiften bakalım. Bir söz vardır “paylaştıkça çoğalır”. Düşünce de böyledir, bir kişi düşüncesini ne kadar geniş kitleye, geniş kitleler topluluklara ve uluslara duyurabilirse o kadar kendini tatmin etmiş olur. Elbette aranızda “benim fikrim kendime kardeşim” diyenleriniz olacaktır. Tebrikler siz azınlık kesimdensiniz. İtibar sahibi olmak isteyen insanlar, itibar sahibi olmak istemeyen insanlardan her zaman fazladır. Paylaşıma geri dönecek olursak, elbette fikirlerin paylaşılma hakkı vardır ve olmalıdır. Ancak vicdan mastürbasyonu ve fikir paylaşmak yukarıda belirttiğim gibi tamamen farklı davranışlardır.
Fikrini paylaşan bir kişi, olayı abartmadan, karşı taraftaki tartışma katılımcısını ya da katılımcılarını manipüle etmeye çalışmadan, gösteriş yapmadan fikrini paylaşır. Fikrini paylaşırken özgüvenli olur ve düşüncesine inanır. Ancak vicdan mastürbasyonu yapan kişi tamamen gösterişçi olup, abartarak lanse ettiği “düşüncesini” karşı tarafa manipülasyon uygulayarak aktarır.
Tarihte de görüyoruz ki birçok lider halkları yönetirken tamamen vicdan mastürbasyonu tekniğini kullanmıştır. Peki siz fikir paylaşanlardan mısınız yoksa vicdan mastürbasyonu yapanlardan mı?
Kaynaklar: " target="_blank" rel="noopener">akademiklink kanalı, makale
güzel bir yere ışık tutmuşsunuz bir süredir kendi özel yaşantımda çevremden gözlemlemiştim buna benzer bir şeyi artık şeyden çok daha güzel bir ad olan vidan mastürbasyonu diyebilirim. bu konuya dair çoğunluğuna katılıyorum fakat bence sosyal medyada insanları bu vicdan yaptıran mesele birazcık da sürü psikolojisi olduğunu düşünüyorum herkes paylaşınca aykırı olma durumuna düşürüyor ve toplum sorumluluk yüklüyor . cuma mesajı güzel bir örnek olabilir konuya dair bir tanıdık rehberindeki herkese zahmetiz bir biçimde mesaj attığında size bir nevi cevap verme yükümlülüğü yüklenir etkisizliğin eylemsizliğin sonucu nötr değil eksiye düşmüş olur böylelikle sorumluluk yüklenmiş olur bu durumda . bunun dışında insanlar kendilerinin de fark etmediği şeyleri hisseder , bu hisler sevgi nefret kin olabildiği gibi suçluluk vicdan (burada bahsettiğim cuma mesajı konusunda da bu paylaşımlarda toplumun aniden değişen modavari duyarıyla birlikte mesaja cevap vermeyerek aykırı duruma , hasta çocuklara veya bu tarz durumlara göre duyarsız duruma itiliriz ki bu durumda burn the witch diye adlandırılabilen farklının dışlanmasına benzer ) da hissedebilir ve zaman zaman bu tarz paylaşımlar ile bu vicdani rahatlamayı kendilerine bilinçsizce reçete de edebilirler .