Duygu Odaklı Terapi, Duygu Koçluğu/ Leslie S. Greenberg

Duygu Odaklı Terapi, Duygu Koçluğu/ Leslie S. Greenberg
  • 2
    0
    0
    0
  • Duygu Odaklı Terapi, Leslie S. Greenberg

                   Duygu belki de en insanca olan ve aslında en somut olandır. Duyguyu vücudumuz üretir. Beynimiz karşılaştığımız durumlar karşısında cevapsız kalamaz ve üretir. Beyin aşka dayanamaz, beyin insanın mutsuz olmasına dayanamaz ve serotinin salgılar. Duygu gerçekliktir. İnsanoğlu bir robot üretebiliyor, onu konuşma yeteneği verebiliyor, hesaplama yeteneği verebiliyor, ona olaylara çok hızlı tepkiler vermesini sağlayabilir ama ona bir şey kazandıramıyor, duygu.  

                   Duygular, zekâyı, ruhumuzu ihtiyaçlarımızı kontrol eder, yönetir ve duruma karşı bizi uyarır. Dünyayla ilgili hissedilen yönelimler olmasaydı insanlar sezgisel yönelimler olmadığından dolayı karşılaştıkları durumlarla acemice mücadele ederek hayatları boyunca sendeleyecektir. Duygular olmasaydı ve insanoğlu hayatını sadece düşüncelerle yönetmeye çalışsaydı insan olmanın bir anlamı olmayacaktı. Kendini düşünen bir et yığınından farkımız kalmayacaktı. Aşk, dostluk, sevme ve sevilme, utanma, korku, üzüntü, öfke, kızgınlık, kırgınlık gibi duygular olmadan makine gibi sabah kalkacak kahvesini içecek işine gidecek bir bilgisayarın başına oturup bütün gün çalışıp eve gelip yatacaktı. Duygular bütün bu yaşama anlam katıp renkli görmemize neden olan bir kimyasal salgıdan daha fazlasıdır. Bazen karşımızdaki insanın yüzünden, mimiklerinden, davranışlarından, olaylara verdiği tepkilerden onun ne hissettiğini, hissene hangi duygu karşılık gelir, bilebilir ve davranışlarımıza yön verebiliriz.

                   Duygu, yaşadığımız olaylara karşı beslediğimiz hislerimizdir. Duygularımızı çoğu zaman farkına varamayız veya farkına varmak istemeyiz. Duygularımızı örseler ve bastırma yolunu tercih ederiz. Oysaki duygular anıdır, geçmiştir. Yaşadığımız durumlar, olaylar karşısında neler hissettiğimizin bir belgesidir. Duygu koçları hastalarına bir duygu günlüğü tutmalarını ve yaşadıkları duyguları dürüst bir şekilde yazmalarını ister, bu şekilde hangi durum karşısında neler hissettiğinin farkına varmasını sağlamaktır. Duygular hafızadır. Geçmişte yaşadığımız kimi olayların tekrar yaşanması durumunda bize neler yapabileceğimizin bir rehberidir. Bir yol göstericidir. Eski sevgilinin kullandığı bir parfüm tekrar koklandığında bize onunla yaşadığımız güzel veya kötü anıları tekrar getirir. Çocukken annemizin ve babamızın bizi yatırdığı temiz çarşaf kokusu bizi geçmişe götürür ve güzel anıları gün yüzüne çıkarır. Geçmiş önümüze serildiğinde veya yaşandığında bizler duyguyu takip etme güdüsü duyarız. Bu güdüler bizlere karar vermeye itecektir.

                   Duygularımızı takip etmek, onların farkındalığına varmak ve onlardan sonuç almak bizlerin en doğal hakkıdır. Doğruyu bulmak ve bilmek isteriz. Duyguların bize yaşattığı kötü anıları değiştirmek isteriz. Kötü anılarımızda yaşadığımız anılarımızın bizi takip ederek hayatımıza yön vermelerine son vermek adına önce duygumuzun farkına varmak gerekir. Duyguları anlamlandırmak ve sembolleştirmek farkındalığımızı arttıracaktır. Farkına varılan duyguları düzenlemek ve değiştirmek bir sonraki adımlarımızı oluşturmalıdır. Hayatımızdaki öykülerin yazarı insanın kendisidir. Kalemi tekrar ele alarak duyguların yerini değiştirmek ve hangi duyguyla değiştireceğimize karar vermek kendi elimizdedir. Hayatımızda kalemi ve silgiyi eksik tutmamalıyız. Yazarlığın sorumluluğu büyüktür. Sorumluluğu ele almaktan değişimden kendimizi geri tutmamalıyız.

                   Duygular evrenseldir ve doğuştan gelir. Birincil temel duyguları sonradan öğrenmeyiz. Duyguların rengi, dili, dini ve coğrafyası yoktur. Afrika’daki bir bireyin haksızlık karşısında ne hissediyorsa bunu Asya’da Avrupa’da veya Amerika kıtasında yaşayan insanlarda hissedecektir. Duygularımız olması için ellerimize, gözlerimize gerek yoktur. Yapılan deneylerde insanların korku, öfke, üzüntü, utanç, kızgınlık gibi duygulara gösterilen tepkilerin farklılık olmadığını bu duyguların evrensel olduğunu bizlere göstermektedir.

     

    DUYGULARIN SINIFLANDIRILMASI

    Birincil Uyumlu Duygular; insanların durumlar karşısında verdiği temel içgüdüsel yanıtlardır. Bunlar ihlal durumunda öfke, kayıp durumunda üzüntü ve tehdit durumunda korku gibi insanların bir uyarana yanıt olarak ortaya koyduğu ilk hislerdir. Bu duygular, duygusal zekânın ana kaynağıdır. İnsan anne karnından ölümüne kadar her an bir duygu yaşamaktadır. En bakir olan duygudur. Balta girmemiş bir ormandır. Ayak basılmamış bir aydır. İşlenmemiş saf duylarımızdır. Henüz dünyayla tanışmamış bir ruhtur. Duygularımız bizim ilk yanıtlarımızdır. Anne karnında bir sevgili gösterisine karşı ufacık bir tekme ile ilk tepkiye kaynak oluşturan duygudur. Birincil uyumlu temel duygumuz insanoğlunun en saf duygu tepkisidir. Duygu koçların terapilerinde aslında ulaşmaya çalıştığı duygu bu tür duygulardır. Aslında ne hissediyorsun? Bu olay karşısında hissettiğin duygunun temelinde ne var?  Bu duygunun ne ile üzerine örtmeye çalışıyorsun? Psikoloji bilimi aslında amacı değil midir insanın en temelde ne hissettiği. Eğer insan en temelde uyumlu birincil duygusunu keşfedemezse bulacağı her çözüm aslında günü kurtarmaktan öteye geçmeyecektir.

                   Birincil Uyumsuz Duygular; insanların duygusal sistemleri bozulduğu durumlarda ortaya çıkar. Uyumsuz duygular insanların çoğunlukla sahip olmaktan pişmanlık duydukları veya böylesine yoğun bir biçimde sahip olmaktan veya dışavuruma şekillerinden ötürü pişmanlık duydukları duygudur. Genellikle düzeni bozan duygulardır. İnsanların duyduğu bazı temel duygularından her zaman memnun değildir, tatmin edici değildir. Bazı duygularımızdan pişmanlık duyar onlardan kaçmak isteriz, aslında onlardan utanırız, geçmişinde derinliklerinde kirli çarşaflarımızın altında çürümesini dileriz. Çürüyen her şeyde olduğu gibi duygularında bir gün çürümüşlüğü dayanılmaz kokularla bizi kendisiyle yüzleştirecektir. Geçmişte yaşadığın bir aşağılanma durumu, travmatik bir kaza, en sevdiğinin kaybı, karşılanmayan ihtiyaçların, başı okşanmayarak geçirilen bir çocukluk, sevgiyle doldurulmamış bir kucaklaşma veya sarılmalar… Her zaman ya yaparak ya yapmayarak ya da bize yapılamaması arzu ettiğimiz duydur.

                   İkincil Duygular; birincil bir his veya düşünceye verilen yanıtlar veya bunlara karşı gösterilen savunmalardır. Bunlar çoğunlukla insanların iç dünyalarında hissettikleri perdelemeleri nedeniyle sorunlu hislerdir. Birincil duyguyu maskelemek amacıyla bir duyguyu hissetmek veya dışa vurmak yerine yaşanan duygusal bir süreçtir. Bu duygu türü gece yastığa ağzımızı bastırarak hıçkırıklarla ağlamalardan, bütün her şeyi içimizde yaşadıktan sonra, dört duvar arasında kalmayıp insanlar arasına karıştığımızda, herkesten sakladığımız ve bütün herkese nasılsın dedikten sonra verdiğimiz cevap gibi ‘iyiyim’ dir. Bazen bizlerde ne hissettiğimizi asla keşfedemediğimiz duygularımızda olabilir. Kendimize yalan söylediğimiz kendi yalanımıza inandığımız kimi zamanlar vardır. İkincil duygular bizim personamızdır. İnsanlara karşı takındığımız duygu maskemizdir. Derin duygularımıza ulaşmayalım diye örümcek ağlarıyla kalın duvarlar örmemize yardımcı olan, yalan söylerken kullandığımız kelimelerimiz olan duygularımızdır.

                   Araçsal Duygular; insanların araçsal duyguları açığa vurmalarını nedeni başkalarının bu duygulara istedikleri gibi tepki gösterdiği ummaları ve aslında kişileri bu şekilde yönlendirebileceklerini öğrenmiş olmalarıdır. Araçsal duygular bir hedefe ulaşmak için bilinçli veya istemsiz bir şekilde açığa vurabilir. Araçsal duygular anlık tepkilerden ziyade çoğunlukla genel duygulara benzer. Araçsal duygular manipülatiftir. Kimi zaman yalanımıza alet olur.  İstediklerimize almamıza yardımcı olur. Aslında bir yankesicidir. Bir çocuk belki ihtiyacını belirtmek için ağlayıp karşısında istediğini almayı öğrenmiştir, fakat duygusunu anlatmak için bir araç kullanmıştır. Hırsızlık yaparken yakalanan veya öldürülmek üzere olan birisi benim çocuklarım var küçükler benden başka onlara bakacak kimse yok diyerek ağlarlar çoğu zaman maksatlarına ulaşırlar. Herhangi bir uzvunu kaybetmiş bir dilenci veya sokak başlarında kucağın bebeği ilen önlerinden geçen herkesten aç karnımı doyurmam lazım, çocuğum uzun zamandır bir şey yemedi diyerek duygularımızın manipüle etmeye çalışır kendi çıkarlarına bizi alet ederler.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.