''Severim şans ondan yana gittiğinde utanıp da kendine: Ben hilebaz bir oyuncu muyum ki? diye soranı -çünkü mahvolmak ister o.''
Zerdüşt böyle buyurdu. Acıyla var olmak ve var etmek arasındaki ince çizgide yürüyenler yapar bunu. Bir yanda yaratarak hayatını bir amaca bağlama umudu, bir yanda ise bu çabadan yorulup o acıyla yoğrulmak ve yok olmak isteği birbirini alaşağı etmek için durmadan çarpışır. Galipsiz bir maç, çiçek vermemiş bir dal, dürtülmeyi bekleyen bir nar... Zira bir zafer düşünmeye sevk etmeyeceğinden: Her zaman kazanan, hiçbir şey öğrenemeyecektir. Bunun bilincinde olmak mağlupluğa meyili peşinden sürükler. Daha da kolayıdır bu. Bırakırım dolandırsınlar beni! Bir kez daha düşüneceğim, bir şey daha öğreneceğim, içinde bulunduğum kirli sulardan bir ebru çıkacak. Ne vakit incinmeye yatkın hassas bir ruh görsem bilirim ki elleri bir bahçıvan gibi yetenekli, kafasının içi binbir çeşit rengarenk çiçeklerle bezelidir. Ben onları görürüm fakat onlar beni görmez -onlar her daim kendiyle, dertleri çiçekleriyledir. Ve bilirim ki hayata karşı güçlenen, kendine karşı körelir. Bu bir yüceltme değil bir tercihtir üstelik: Kendileri için yerle yeksan olmak isterler. İnsanlığını en canlı şekilde deneyimlemek, bu insanlığının kutsal bir amaca hitap ettiğine inanmak ve saf bir duyunç uğruna çabalamak gerekmeyeceği için.
Ben olmak, var olmak, var etmek, burdayım demek; hatta bunu yapabilmek için yıkım dilemek. Fakat bir yandan da içten içe sahip olduğun tinin diğerlerinin yanında usulca aynı renkte dolaştığını bilmek. Dışarıdan fazla pesimist ve çaresiz görünen bu durum yıllarca başka ehil ağızlardan dile geldiği gibi aslında bir çıkış kapısı, bir kaçış yolu, aynı zamanda saf kalabilme dürtüsü olamaz mı? Ne yaparsanız yapın bana, çünkü erdem, usulca oturmaktır bataklıkta. Temkinsiz görünen ve sessiz olan eski bir komutan, cesurca ortaya atılan ise hiçbir şey bilmeyendir çoğu zaman. Çünkü cesaret düşünmeyi sevmez. Bilmek, bilmeye rağmen sessiz kalmak ve yaratmak: Bütün mesele bundan ibarettir bu ağızlar için. Bir kırgınlıktan tablo, bir gülümsemeden heykel, bir yastan bir şarkı doğar böyle ellerden. Yaşamı ne kadar biçimsiz olursa olsun eline alıp çamur gibi şekillendirmek ve yeni bir yaşam çıkarmak, maharet budur. Çünkü okunulan her kitap, işitilen her bilgi, öğrenilen her şey gün gelir bütün dünyayı gezer ve farkındalık adını alarak bumerang gibi mutlaka geri döner. Biliyor olmanın, düşünüyor olmanın sorumluluğu pekala bunu göze alacak, bağrına basacaktır. Başka türlü bir yükten başka nedir farkındalık? Güne gözünü açtığın andan kapadığın ana kadar gördüğün ve duyduğun milyonlarca canlının yükü. -Şimdi kamburuma döneceğim ve derin bir nefes alacağım.-
''Sık sık şöyle teselli ederim kendimi: Pekala! Hadi bakalım! Yaşlı yürek! Bir felaket geldi başına, tadını çıkar onun mutluluğun gibi!''
Yorum Bırakın