Advertisement
Advertisement

Ömür Bavulu

Ömür Bavulu
  • 1
    0
    0
    0
  • İnsan kendi hayat hikayesinin baş kahramanı olarak yaşamını gerçekleştirme şansına sahip olmalıdır. Yaşamın getirdiği zorluklar, her yeni gün en baştan  anlamlı ve mutlu bir yaşam için çaba sarf etmekle bize düşen kısımdır. Birçoğumuz her şey yolunda giderken veyahut hayatın karşımıza çıkardığı beklenmedik zorlu sınavlar karşısında ne yapacağımızı bilmiyoruz.

    Yenilgiye uğradığımız zamanlarda isyan etsek bile rüzgarı tekrar arkamızda hissettiğimizde kaldığımız yerden hayata devam ediyoruz. Anlam arayışı ve mutluluk kavramının, dünyada yaşayan insan sayısı kadar farklı bir karşılığı vardır. Hepimiz öğrenme kalıplarımız ve alışkanlıklarımızla, bu kavramlara farklı anlamlar yüklüyoruz.

    Hayat dediğimiz şey kuş misali taşıdığımız küçük bir bavuldan ibarettir. Elimizdeki bavulla yıllar içerisinde ilerlerken, o küçük bavulun içine ne kadar çok şeyi sığdırabildiğimizi düşününce; ömür dediğimiz yaşamımızın aslında bizler için ne kadar da sevinç ve hüzün  dolu olduğunu görüyoruz. Heybemizi doldurup, bu hayata “eyvallah” deyip  gideceğiz. Bizi biz yapan yaşanmışlıklarımız, hiç yaşamasaydık dediğimiz acılarımız, cesur adımlarımız, bitti dediğimiz yerden yeniden başlamamızdır. Bazen o bavulu taşımak bizlere ağır gelse de, bizim bile unuttuğumuz  birçok deneyim, his ve anı varsa hepsi onun içindeydi. Yorulduğumuz zamanlar oldu, ileriye gitmek istemediğimiz ve gücümüzün tükendiğini düşündüğümüz zamanlar. Oysa her şey insana ve hayata dair. Durmayı, nefes almayı ve kendi sessizliğimizden güçlenerek çıkmayı öğrenmemiz de zaman aldı. Biz yürümeyi öğrendikçe, yol da güzelleşiyor yolculuk da. Yürüdükçe güçleniyoruz. Sonra geriye dönüp baktığımızda, bize ağır gelen o bavulun aslında en büyük hazinemiz olduğunu anlıyoruz.

    Yazımı, hayata dair her şeyin bir gün gelip geçeceğini hatırlatan kulağa küpe olması gereken bir hikaye ile sonlandırmak isterim.

    “Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler. Köylüler o bölgede yaşayan iki zengin kişiden bahsederler. Bunlardan biri Haddad adında bir çiftlik sahibidir. Başka bir çiftlik sahibi olan Şakir ise hem çok zengin, hem de yardımsever birisidir. Köylüler Derviş’e Şakir’in çiftliğini tarif ederler. Derviş Şakir’in çiftliğine vardığında çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır… Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükret.” der. Şakir ise: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir’’ der. Ardından ‘‘ Bu da Geçer Ya Hu ’’ diye cevap verir. Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Ama bir anlam veremez.

    Bir kaç yıl sonra Derviş yine aynı köyden geçer. Şakir’i hatırlar ve uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken Şakir’i sorar. Köylüler, Şakir’in artık çok fakir olduğunu, şimdi Haddad’ın yanında çalıştığını söylerler. Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ınhizmetkarıdır. Şakir bu kez Derviş’i küçücük evinde misafir eder ve kendilerine bile zar zor yeten yemeğini onunla paylaşır… Derviş vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır: Unutma, ‘‘BU DA GEÇER’’. Derviş bu sözü duyduğunda yine çok şaşırır. Şakir’in bütün malı mülkü yok olmuş ve acınılacak haldedir. Bu nasıl geçebilir?

    Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde köylülerden olup biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı içinde malını en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine bölgenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu ziyaret eder. Onu tekrar zengin ve iyi durumda gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır ‘‘ Bu da Geçer Ya Hu ’’

    Birkaç yıl sonra Derviş yine o köyden geçerken Şakir’i arar ama artık hayatta olmadığını öğrenir. Ona köyün en güzel tepesini işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: ‘‘BU DA GEÇER’’. Derviş, “ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır…

    O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın…  Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz. Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler. Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur. Sultan önce çok şaşırır ve sinirlenir; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: “BU DA GEÇER YA HU” yazmaktadır.”

     

     

     

    KAYNAKÇA:

    ·         https://www.bilgikilavuzu.com/bu-da-gecer-ya-hu/

    ·         https://ceyhunozdemir.com/kategori/hayata-dair/

    ·         https://www.dersimiz.com/guzel_yazilar/hayatin-anlami-690.html

     

     

     

     

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.