Varoluşsal Psikoterapi kitabının incelemesi

Varoluşsal Psikoterapi kitabının incelemesi
  • 4
    0
    1
    0
  • Varoluşçu Terapide – Yalıtım

    Bir birey olarak insan tüm hayatı boyunca yalnızlık çekmiştir. Yalnızlık insanların kaçınılması gereken bir durum olarak görülmektedir. Yalnız kalmış, kendini toplumdan soyutlamış insanlara hep acınarak bakılmış bu sebepten kişiye kol kanat gerilmek istenmiştir. Yalnızlık tanrıya mahsustur denerek insanlara bile layık görülmemiştir. Toplum kendi bünyesinde eritemediği her insanı insanlık dışı görmüş ve onu ötekileştirmiştir. Yabani denmiş, insanlıktan nasibini almadığını gösteren ifadelerle kişi uzak durulması gereken bir canlı sınıfına sokulmak istenmiştir. Dünyada birçok toplum bu duruma kendince yorumlar getirmiştir. Batı toplumlarından insanlar BEN i garipsemez üstelik kültürel olarak da benimsenmektedir. Toplum, dinamiklerini bu anlayış üzerine inşa etmiştir.  Bir bebek düştüğünde veya düşmeye başladığında toplum ona yardım etmez kendi ayaklarının üzerinde durması gerektiğini düşünür ve bu doğrultuda hareket etmesini beklemektedir. Batı toplumlarında bireyler sorunlarını kendileri çözmek zorunda bırakılmıştır. Kişisel gelişim olarak bu durum kişiyi olumlu yönde etkilese de diğer yandan yardım istemenin ne kadar zorlaştığını görmektedir. Bundan dolayı batı toplumlarında intihar vakaları artarak devam etmektedir. Yalnızlık topluma o kadar sinmiştir ki çeşitli nedenlerden dolayı ölen insanlar günlerce kapısı çalınmadığı için fark edilmemektedir. Toplumdaki insanların da aslında en çok korktuğu durum fark edilmemek, unutulmaktır. Hiç var olunmadığı düşüncesi. Doğu toplumlarında ise BEN yoktur, BİZ olgusu vardır. Örneğin; Doğu toplumlarında bebek kanepeden düştüğünde çevresindeki herkes ona yardımcı olmalı bebek topluma borçlanmalıdır. Böylelikle biz olmalıdır herkes. Komşu komşunun külüne muhtaçtır mantalitesi hâkimdir. Ev alma komşu al, bir elin nesi var iki elin sesi var gibi atasözleri ve deyimlerle birlik ve beraber olunmalı mesajları herkese benimsetilmek istenmiştir. Birlik ve beraberlik insanların üzerlerine o kadar çok yük bindirmektedir ki ne istediklerini bilememektedirler. Ve kendi adına karar alamayan nesiller yetişmektedir. Toplum senin yerine karar verir hale gelmiştir. Toplum, sana olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini yüz yıllardır süre gelen öğütlerle ve deneyimlerle her an karşında beliriverir. Doğu toplumlarında insanlar artık bu benlikten sıyrılmak, üzerine geçirilen toplum baskısını yırtarak özgürlüğüne kavuşmak ister. Her iki toplumun insanlara yaklaşımlarından ufak kesitler aktarıldı, fakat insan her ikisinden de kurtulmak ister. Batı toplumunda yaşayan insanlar azıcık şevkate ihtiyaç duyarken, doğu toplumunda yaşayan insanlar da azıcık rahat bırakılmak istemektedir. İnsanlar her ikisinden de olsun ister. Nasıl hayatımızın her anında kendi ayaklarımızın üzerinde kalmak istemiyorsak, her anımızın içinde olan grupları da istemeyiz. 

     Değişen dünya şartlarında insanlar artık daha çok bireyselleşmiştir. Dünyanın düzeni insanlığı yalnızlığa doğru itmektedir. Bilgisayar oyunlarına ve sosyal medya kullanımına ayrılan süre bizleri daha da yalnızlaştırmaktadır. İnsanların birbirlerinden uzaklaşmasıyla insanlık değerlerini kaybetmeye başlamıştır. Yalıtılmışlık kimi zaman aranan kan olsa da insanın yaratılışı gereği çift olmaya ihtiyacı vardır. İnsan sevmek, sevilmek ister. Kendine dert ortağı arar.  İnsanlar mutluluğunu, sevincini, hüznünü paylaşmak ister. Dünyada var olduğunu, bir yer kapladığını hissetmek ister. Adının anıldığını başkaları tarafında önemsendiğini bilmek istemektedir. Bu tür düşünceler ona nefes aldığını kanıtlamaktadır. Ben bir vücudum ve somutum demenin kanıtı olarak görmek ister. Kanlı ve canlı karşınızda duruyorum demenin başka bir yoludur.   

    Irvın Yalom, kitabında şöyle bir cümle kurmakta; insan gece başını yastığına koyduğunda hayallere dalar. Hayallerinde mutluluğun resmini çizer. Hiç olmadığı olamadığı bir karaktere bürünüp insanlarla beraber vakit geçirir, sohbet eder. Çok sevdiğini ve sevildiğinin düşler. Ulaşamadığı bir dünyanın resmini çizer.   İnsan küçücük mutluluğa ulaşıp bu mutluluğa yenik düşerek uykusuna dalar.

    Fromm’a göre, bir insan diğerlerinden uzak bir şekilde anlamlı yaşadığı hissedemezler, der. Fromm ne demek istemişti; insanın yaşama amacı başkaları tarafından fark edilmek midir? İnsan onaylanma ihtiyacı hisseder. Sanatçılar eserler verirken yüz yıllarca ismi anılsın ister böylelikle kalıcılığını sağlamak istemektedir. Öğretmenler yetiştirdiği toplumlarla, mimarlar da estetik yapılarıyla övünür.  Mesleklerin anlamlı olabilmesi için diğer insanların görüşlerine, yorumlarına, beğenilerine ihtiyaçları vardır. Yoksa insan Tanrı’ya ibadet etmesini unuttuğu için mi başka insanlara ihtiyaç duymaktadır yaşamının anlamlı olabilmesi için.

    İnsan yaratılışı gereği ahiret inancı taşıyanlar için hesap gününde tek başına kalacağını, hiçbir destek göremeyeceğini, kimse tarafından tanınmayacağını, etrafındaki insanlardan yardım istese de kimsenin ona yardım etmeyeceğini bildiğinden midir dünyadaki yalıtılmışlıktan korkmaktadır?

    İnsanın varoluş yalıtımı yaratılışından mı gelmektedir? Eğer bir insan ahiret inancı taşımıyorsa ölünce ne olacağını bilmediğinden, belirsizlikten dolayı mı varoluşsal yalıtımı çekmektedir?

    Ölünce ne olur insana? İnsanların ruhları beraber midir? Yoksa boşlukta (ahiret inancı taşımayanlar için) mı olacaklar? 

    İnsanın dünya hayatında yaşadığı varoluşsal yalıtım; Sonsuzlukta tek başına hayatını sürdürmekten korkmasından mı kaynaklanmaktadır?

     

     


    Yorumlar (1)
    • Her insan eyleme geçme ya da eylemde bulunmama hakkına ve potansiyeline sahiptir. Eylemsizlikte bir seçimdir.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.