Advertisement
Advertisement

Sizce Milena, Kafka Kadar Sevdi Mi?

Sizce Milena, Kafka Kadar Sevdi Mi?
  • 5
    0
    0
    0
  • 1919'un sonbahar sabahı Prag'da bir kafede tesadüfen karşılaştıklarında  Milena 23, Kafka ise 36 yaşında imiş. Üstelik Milena evli, Kafka ise nişanlı… 

     

    ''Ah! Milena, pekçok şeyin bambaşka olmasını isterdim.''

    Üniversite yıllarında tanıştığı Ernst Pollak ile babasının karşı gelmesine rağmen evlenen Milena, evliliğinde aradığı huzuru bulamamış, defalarca aldatılmış ve aynı zamanda maddi zorluk çektiği için çeşitli işlerde çalışmak zorunda kalmış. Para kazanmak için çeviri yaptığı bu zamanlarda tanışmışlar Kafka ile.

     

    ''… ama mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir, ki  onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten.Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları.''

     

    Milena'nın, Kafka'nın eserlerini Çekçe'ye çevirmek istemesiyle başlayan mektuplaşma; ikisinin de hayatlarındaki 'baba' figürü, hastalıkları gibi ortak yönlerinin olması ile büyük bir aşkın başlamasına vesile oluyor…

     

    ''Yanımda yürüyordun Milena, düşünsene, yanımda yürümüştün! Aşık biri için ne büyük nimet değil mi?'' 

     

    Ben edebiyat tarihine geçen bu mektuplaşma sürecine farklı bir açıdan bakmak istedim… Milena'nın mektupları kendi isteği üzerine yok edildiği için Kafka'nın aşkına, duygu seli mektuplarına ne yanıt vermiş bilemiyoruz. Fakat, Kafka'nın en yakın arkadaşı Max'a yazdığı mektuplar bu aşk için akılda sou işaretleri bırakmıyor değil… Max ise saklanılması için verilen mektupları ortaya saçarak ne kadar doğru yapmış, o da tartışılır.

     

    Milena'dan Max'a…

    "…bir ara çok kötü günler geçiriyordum. Telgraf çekmiş, telefon etmiş, mektuplarımda yalvarmıştım. ondan gelmesini istemiş ve "kalk gel" demiştim. Tanrı hakkı için, hiç değilse bir günlüğüne gel demiştim. Ona ne kadar çok yalvardığımı anlatamam. Gelseydi benim için ne kadar iyi olurdu ama gelmedi. Ona o sıralar çok ihtiyacım vardı aklıma gelen her kötü sözü söyledim, sıvadım, yalvardım. Bu nedenle günlerce uyumadığını biliyorum. Üzüldü, kıvrandı, sayfalar dolusu mektup yazdı ama gelmedi, gelmedi, gelmedi… Nedenini biliyor musun? Çalıştığı yerden izin isteyemezmiş de ondan! Müdürün karşısına çıkıp, bana geleceğini söyleyemezmiş! "

    Max'a yazdığı mektuplarda, aşkından ölen ama kendisi için çalıştığı yerden izin alamayan Kafka'nın korkaklığından duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş güçlü karakter Milena. Ayrıca Kafka'nın hastalığından bahsetmesi, sık sık durumunu sorması da onu düşündüğünü, ilgilendiğini, durumu için endişelendiğini gösteriyor; ama bu durumun Milena'nın üzerinde merhametle karışık baskı yarattığını da hissettirdi bana. 

     

    ''Yorgunum; istediğim tek şey yüzümü kucağına koymak,başımın üstünde dolaşan elini hissetmek ve sonsuza kadar öyle kalmak.''

     

    Belki de bununla birlikte, Kafka'nın kocasında olmayan sadakatini, duygusallığını ve ilgisini sevmiş olabilir Milena. Fakat zamanla Kafka'nın kendisinin tersine fazla melankolik, duygusal ve hayata karşı çekingen olması durumundan yorulduğunu hissettim Max'a yazdıklarından. Ayrıca söylemeden edemeyeceğim, Kafka'nın nişanlısı Felice'yi yarı yolda bırakması yetmiyormuş gibi Milena ile karşı karşıya getirmesinden dolayı kendisine kızgınım… 

     

    ''… bana huzur içinde geçecek bir saniye bile bağışlanmış değil, hiçbir şey bağışlanmış değil, her şeyi dişimle tırnağımla elde etmek zorundayım, sadece şimdiyi ve geleceği değil, geçmişi de, belki de her insanın doğal bir biçimde sahip olduğu şeyi, evet, onu da elde etmek zorundayım, belki de en zor iş bu, yeryüzü sağa dönerse -bunu yapıyor mu bilmiyorum-, benim geçmişi telafi etmem için sola dönmem gerekiyor. Ama şimdi bütün bu yükümlülükleri yerine getirecek bir gıdım gücüm yok, dünyayı omuzlarımda taşıyamam, paltomu bile taşıyamıyorum.''

     

    Bu süreç 'karşılıklı' tutku olarak başlasa da; sonunda Milena için öyle kalmadığını ve bittiğini düşünüyorum. 

     

    ''İki insanın birbirini alması (evlenmesi) için tek bir mantıklı sebep vardır, o da birbirini almamasının imkansız olmasıdır.''

     

    O zamanlar Prag'ın sosyalist gazetecilerinden biri olan Milena Jesenska'nın evlilik üzerine düşüncelerini kaleme aldığı Yuvadaki Şeytan makalesinden bir bölüm (1930/Tribuna Gazetesi) :

    ''…hayatı yaşamanın iki yolu var: Bir tanesi, kaderinin sorumluluğunu üstlenmek, kendi kararlarını kendi vermek ve uygulamak, avantaj ve dezavantajları, mutluluk ve mutsuzluğu kabul etmek; cesurca, dürüstçe, pazarlık etmeden, yücegönüllülük ve tevazuyla. Diğeri ise, kaderini aramak: Ama insan onu ararken sadece gücünü, zamanını, hayallerini, doğru ve iyi anlamdaki körlüğünü, içgüdülerini değil, kendi değerini de kaybeder. Gittikçe yoksullaşır, yeni gelen daima önceden var olandan daha kötüdür.   Bir şey daha: Aramak için inanmak gerekir, inanmak içinse belki yaşamak için gerekenden daha fazla güç.''

     

    Okuduklarımıza göre şunu diyebilirim; Milena korkusuz, ideolojisi için yaşayan ve yazdıkları sebebiyle nazi kampına alınıp orada can veren bir kadın. Max'a yazdığı mektuplardan dolayı düşüncem, bu aşk için Franz'ın yeterli cesareti gösterememiş olması. Bence karşılıklı olarak devam etseydi ve gerçekten isteselerdi, birlikte olmanın bir yolunu bulurlardı...

     

    Kaynakça:

    Franz Kafka, Milenaya Mektuplar, Can Yayınları, 2017


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.