Beyaz Küp

Beyaz Küp
  • 1
    0
    0
    0
  • “Beyaz Küp”, Brian O’Doherty tarafından ortaya atıldığı 1976 yılından beri modern sanat müzelerini hem biçimsel hem de kavramsal olarak en iyi tarifleyen terim olarak kabul edilir. “Biraz kilise kutsiyeti, biraz mahkeme salonu resmiyeti, biraz deney laboratuvarı gizemiyle şık bir tasarımı buluşturan modern sanat galerileri benzersiz estetik mekanlar olarak 20. yüzyıl sanatının kendine has kabuğudur.” (1)

     

     Yves Klein, Boşluk, 1958

    Duchamp’ın Pisuvar’ı ile başlayan ve Dadacıların başını çektiği eser ve müze mekanlarının köklü değişimlere uğraması süreci 20. yüzyıl boyunca farklı dönemlerde değişerek devam eder. “Beyaz küp”, eserin önüne geçer. Boş bir galeri mekânı (Yves Klein, Boşluk, 1958) veya tam tersine içerisine bile girilemeyecek şekilde doldurulmuş bir mekân (Fernandez Arman, Dolu, 1960) bir sanat eserine dönüşür. Mekânın kendisi de artık bir eserdir. Kavramsal sanatın da desteklediği süreçler eser-mekân ilişkilerinin yeniden kurulmasına neden olur.

     

    Fernandez Arman, Dolu, 1960

    Özellikle 60’lı yılların siyasi ortamı içerisinde muhalif sanatçılarla ortaya çıkan enstalasyon, arazi sanatı vb. girişimler aslında mevcut sanat endüstrisi ve ekonomisine karşı çıkar. Ancak zaman içerisinde bu sanat yaklaşımları da kendi mekânlarını ve ekonomisini oluşturarak başlangıçta eleştirdiği şeye mahkûm olurlar. “Beyaz küp” yine kazanan taraf olur. 

    Yine 60’lı ve 70’li yıllarda sanat üretiminde bitmiş eser yerine sürece odaklanılmaya başlanması ve eserlerin artık “iş” olarak tanımlanması söz konusudur. Benzer durum müze veya galerilerin de “mekân” olarak tanımlanması ile paralellik gösterir ve bu durum -şüphesiz ki- rastlantı değildir. “Müze - eser” ikilisinin “mekân - iş” olarak tanımlanmaya başlanması, müzelerin kamusal birer mekân olarak sanat üretiminde araçsallaşması ile doğrudan ilişkilidir.

    Beyaz küp, içerisine giren insanı “öldürür”, soyutlar, dış dünyadan yalıtır ve eserle baş başa bırakır. Dışarıdan özellikle tecrit edilen mekân, aslında mekân olmaktan çıkan (yok-yer), bunu aşan (ultra-mekân) ve onu çevreleyen zaman-mekân matrisinin simgesel olarak feshedildiği bir yer (ideal mekân) haline getirilir. Mekân, eserler olmadan yalnızca bir boşluktur. Eser mekânı müze yaparken, müze de eseri sanat olarak tanımlar…

    “Bir dilim ekmeği bir müzeye koymak ya da orada sergilemek o müzenin işlevini değiştirmez ama müze, en azından sergi süresince, o bir dilim ekmeği bir sanat yapıtına dönüştürür.” (2)

     

    KAYNAKLAR

    1 – Brian O’Doherty, Beyaz Küpün İçinde – Galeri Mekânın İdeolojisi, 1976.

    2 – Daniel Buren, ‘Function of Architecture’: Thinking About Exhibitions, 2009.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.