Nietzsche Ağladığında, Irvın D. Yalom

Nietzsche Ağladığında, Irvın D. Yalom
  • 8
    0
    0
    1
  • NİETZSCHE AĞLADIĞINDA

    Irvın Yalom, Varoloşcu Terapi ile tanıdığımız kuramcımızın büyük bir psikoterapisttir ayrıca yalın, sade ve akıcı edebi üslubuyla biçimlendirdiği kurgularında okuyucuları için varoluşu (ölüm-yalıtılmışlık-özgürlük-anlamsızlık) anlatıyor. Kaleme aldığı edebi romanlarında direkt hiçbir zaman varoşlu anlatma çabasında olmamıştır fakat kitabında bunun için ekmek kırıntıları bırakmıştır. Bunları takip edip görme fırsatı yakalayabilmek için Irvin Yalom’u ve onun Varoluşunu bilmek gerekir. ‘Nietzsche Ağladığında’ böyle bir kitap. Kitap mükemmel bir kurgu ile ele alınmış. 1882 yılında, dönemin önde gelen isimleri Breuer, Freud ve Nietzsche’yi bir potada eritip tüm dünyaya psikoloji biliminin kuruluşuna tanık etmeyi başarmıştır. Breuer ve Freud psikoloji biliminin temellerini atmasına şahit tutarken bir yandan psikanalizin bazı kavramlarıyla bizi tanıştırır. Hipnoz, transferans, baca temizleme rüya analizi, iç görüyü, bilinç ve bilinçaltını ipuçlarıyla hayat sahnemize girmesine tanık etmiştir. Öte yandan Nietzsche felsefesinin en gözde eserleri olan İnsanca Pek İnsanca ve Şen Bilim kitaplarını yeni yazmış ününü kimse tarafından bilinmeyen bir filoloji profesörünü bizlere anlatmayı başarmıştır. Peki neden Nietzsche? Irvın Yalom bunun açıklaması Yalom Seçkisi adlı kitabında şu şekilde açıklamaktadır. Birincisi varoluşçu psikoterapi ve umutsuzluğun anlamı üzerine düşüncelerinin temel dayaklarının Nietzsche’nin yazdıklarıdır. Nietzsche Ağladığında amaçlarında biri Nietzsche çağdaş psikoterapiye ilişkin psikolojik görüşlerinin ne kadar isabetli olduğunun altını çizmektir. Nietzsche psikoterapi alanı hakkında ileri görüşlü olsa da ve Freud üzerinde ciddi etkiler bırakmış olsa da Freud bu borcu asla kabul etmedi. Bütün psikoterapist alanı Freud takip etti ve Nietzsche katkılarını göz ardı etti. Nietzsche Ağladığında yazarken amaçlarımdan biri bu ihmali göstermek ve Nietzsche psikolojik iç görülerini daha bariz yollarla anlamaya başlamaktır.

    Nietzsche Ağladığında; hakikat nedir, yalnızlık nedir, sevgi nedir, tanrısızlık ve anlamı, benliğe geri dönüş çabalarımızı sorup cevaplarını hep beraber aramamıza katkısını sunmuştur. Anlam-ölüm-yalıtılmışlık-özgürlük kavramlarını bizlere tek tek işlemektedir. Uzun felsefi tartışmalar bizlere acaba sorularını sormamızı hakikat arayışı içine girmemize ön ayak olmuştur. Irvin Yalom kabul ettiği dini görüşünü kabul eden Breuer-Freud bir yana diğer taraftan dinin olmadığını tanrısızlığa inan hatta yazarımızın dini görüşüne karşı olmasına rağmen Nietzsche olduğu gibi kabul etmektedir. Bilim felsefenin bu tür ayrımlara girmesinin amacının sadece entelektüel bir tartışma olması felsefeyi anlamaya çalışmanın önemini kavratmıştır. Dönemin şartlarında ön yargının, dinselliğin, cinsiyetçiliğin ve gelenekselciliğin bilim önündeki engellerinden ve bu şartlarda bunları gerçekleştirmenin zorluğunun tadına varmamızı istemiştir. Irvin Yalom kitabının genel görüşü bu şekilde çizerken daha detaya inip neler öğrettiğine bakmak gerekiyor. 

    Nietzsche Ağladığında romanın daha iyi anlayabilmek için kahramanlarımızın tanımak nasıl ruh hali içinde bulunduğunu tanımlamak romanı ve amacını daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. 

    Breuer; 1882 yılında Viyana’da tıp doktoru olup Avrupa’nın en tanınmış ismidir. Yeni yöntemler deneyerek yenilikçi bir profil çizmektedir. İleri düzey tanı teşhisi koyması onun ününe ün katmıştır. Breuer; klinik değerlendirmesi çok kapsamlı ve metodiktir. İlk önce hastası, kendi ağzından hastalığını ona anlattırırken dikkatle dinler sonra sistematik olarak her semptomu ayrı ayrı sorgular ilk ne zaman ortaya çıktığını zamanla ne kadar değiştiğine kadar kaynağına inmeye çalışır. Freud’un ustasıdır beraber saatlerce hastaları üzerinde konsültasyon yapmaktadırlar Başarılı bir doktor olmasının yanında şanından, şöhretinden evliliğinden her şeyden uzaklaşmak istemektedir. Hastası olan Bertha’ya seansları sırasında hasta doktor ilişkisinin ötesinde cinsel ve aşk-sevgi duyguları beslemektedir. Bertha’ya olan ilişkisi onun ailesi ve doktor mesleğini tehlikeye atmasına rağmen aklından çıkarmamaktadır. Eşi Mathilde’dan bile ayrılmak ister evliliğin ona pranga olduğunu düşünmektedir. 

    Freud; 1882 yılında Viyana daha yeni mezun olmuş mesleği gereklilikleri yerine getirme çabasındadır. Romanın içinde bize sezdirilen yeni yeni hipnoz tedavisi fikri, bilinç-bilinçaltı-rüya analizi kavramlarıyla bizi tanıştırmaktadır. Dr. Breuer hastalarının çözümlemesini beraber yapmaktadırlar ve hasta doktor ilişkisinden dersini Dr. Breuer’in Bertha’ya olan ilişkisinden soğumasına sebep hep uzaklaşmış, yadırgamıştır. Martha’ya mektuplarında böyle bir durumun yaşanmayacağı dile getirmektedir. Dr. Beuer ve Freud ruhsal çözümlemeler ve rüya analizleri üzerine saatlerce süren keşiflerine belirtilen semptomların kaynağına inme arzusu ikisini daha iyi bir arkadaş yapmaktadır. İç görü kazanmak, farkındalık kazanmak, ruh analizlerini beraber yapmak ve fikir çatışmalarından çıkar sağlamak ikisi içinde günün veya haftanın beklenen anlarını oluşturmaktadır.

    Neitzsche; ümitsizlik içinde yalnız ve umudu kaybetmiştir. Ölüm onun için kaçınılması gereken değil kavuşulması gereken olarak görülmektedir. Şu an anlaşılacağına inanmamaktadır. Bu durumun onun yanlış anlaşılmaktan daha önemli olduğuna düşündürtmektedir. Felsefesiyle geleceğe tohum bıraktığına inanmaktadır. Yalnızlık ve stresin felsefesine asıl kaynaklık yaptığını onlarla yaşamanın ona hayat verdiğini düşünmektedir. Fröulen Solomen ve yakın arkadaşı Ree tarafından aşk ihaneti onu umutsuzluğa ve ümitsizliğe sürüklemiştir. Dr. Breuer ve Nietzsche seanslarında kendinizi felsefi düşüncelerin içinde bulmamanız imkânsız. Birden dünyanın ışıkları söner ve ben buraya nerden geldim diyerek sayfayı tekrar okumaya başlarsınız.

    Irvin Yalom romanında genel taslağında psikoloji ve psikanaliz varken temellerini varoluşa dayandırmaktadır. Kitabında kesitler alıntılayarak kavramların ilklerine tanıklık edeceğiz.

    İsaac, altmışıncı doğum günüydü. Karanlıkta uzun bir yolda yürüyormuş cebinden altmış tane altın varmış o da senin gibi sayının altmış olduğundan emin. Paraları saymaya çalışmış ama paralar cebindeki delikten sürekli düşüp duruyormuş ve karanlık yüzünden onları bir türlü bulamıyormuş. Ya cebindeki delik? Bu rüya o yılları kaybetmek ve gençleşme arzusu olmalı diye cevapladı Freud. Bu alıntıda olduğu gibi Dr Breur ve Freud bizlere rüyayı nasıl yorumlamamız ve hangi imgelerin hangi anlamlar içerdiği veya içerebileceğine dair yorumlama yeteneğimizi geliştirmektedir.

    Ben ümitsizlik içinde, kendi canına kıyma gibi ciddi bir tehlike içinde olan bir dostumdan söz etmiştim. Sizden iyileştirmeniz söylediğimde Neitzsche’nin bedeni değil ümitsizliğidir. Fröulen Solomen ümitsizliklere ilaç, ruhlara doktur yok. demişti hipnoz ve konuşma tedavisi uygulayan Dr. Breuer’e. Solomen, Dr. Breuer’in konuşma tedavisi yaptığını ve buna uyguladığı tedavisinin sonuca bağlandığını bilmektedir.

    Bertha uzun süre içmekten nefret ediyor tiksiniyor hatta susuzluğunu meyve somurarak geçirmektedir. Köpeğinin su yalağında su içtiğini gördüğünden tiksinmiş ve midesi bulanmış bundan dolayı içmemektedir. Bu altımızda Dr. Breuer hastasının su içmemesinin nedenlerini uzun görüşmeler sonucunda bilinçaltına inerek ki Dr. Buna ‘baca temizleme’ olarak tanımlamıştır. Sorunun kaynağını tespit ederek suya karşı geliştirmiş olduğu yargısını iyileştirmeye çalışmıştır. Bu yöntemi uzun süren seansların sonunda karşılık tedavinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. 

    Benden yardım istemişti. Ne kadar hasta olduğunu farkındaydım. Babasını çok sevdiğini biliyordum. Belki haddinden fazla. Hastalığının babasının ölümüyle başladığını da beni babasının yerine koyduğunu da biliyordum ve ben onun bu duygularını sömürdüm. Beni sevmesini istedim. Bertha’nın doktoru Dr. Breuer’e karşı transferans gerçekleştirmiştir. Ve psikanalizin ilk kuralı bu şekilde hayat bulmuştur. Tabii transferans ne olduğu ve nasıl sorunların çıkarabileceği bilinmemekteydi.

    Anladığım kadarıyla bu insanın her yönergeye karşı koymadan yanıt verdiği bir tür uyku hali. Bu aynı zamanda insanın çok yoğun ve canlı bir biçimde bazı sanrıları yaşadığı bir hal.  Olarak tanımlamıştı Sigmund Freud’un hipnoz kavramını Dr. Breuer.

    Dr. Breuer, Nietzsche ağırlayacağı ilk seans öncesinde onun kitaplarını kesinlikle odasında bulunmamasının istenmesi üzerine incelemek için orada unutur. Nietzsche gelmeden önce son bir kez odayı kontrol ettiğinde odasında kitaplarını görür. Breuer hemen kendisine şu soruyu sorar; bu girişimi sabote mi etmek istiyorum. aslında burada bilinçaltımızın bazı davranışlarımızı yönlendirmesine bir atıfta bulunmaktadır. İstiyor gibi görünmemizin altında bilincimizin derinliklerinde onu istemiyor olabilirimizin keşfine varmamızın gerektiğini sorgulama yapmamızı istemektedir. 

    Dr. Breuer, Freud haklı bularak şöyle diyecekti; beyinde karmaşık düşüncelerin saklandığı bir depo olmak zorunda bilinin ötesinde ama her an uyanık her an kendini göstermeye ve bilinçli düşünceler sahnesine çıkmaya hazır. Alıntımız duygularımızın ve düşüncelerimizin bizi yönlendirirken bir kaynaktan beslendiği bu kaynak bizi eyleme geçirdiğini dile getirilmektedir. 1882 yılında bilinç-bilinçaltı kavramı olmadığından bunu dile getirmek ve keşfetmek altın değerinde olmuştur.

    -adam kıza mı yalan söylüyor? Yoksa sana mı yalan söylüyor? Yoksa kendine mi? Kendine yalan söylemek mi Sig. Kendine nasıl yalan söylersin? O zaman yalan söyleyen kim, söylenen kim? Bekli de adamın bir parçası intihar eğilimi taşıyor ama bilinçli parçası bunu bilmiyor. Dr. Breuer Sig.’ şunu söyler bu teoriyi benimle konuş hayır hayır bu teori denemez bunun bir kanıtı bile yok buna hayal ürünü bir düşünce diyelim. İspatlanmayan her düşünce döneminde medyumluk, saftalık olarak nitelendirilmiş. Deli aklını kaçırmış olarak görülmekteydi. Genç Freud bu duruma düşmemesi için kanıt aramasını ve temellendirmesi için teşvik etmişti.

    Anlamıyor musunuz kendi psikolojinizi neden tahlil edemediğinizi en güzel örneği bu sizin görüşünüz bulanmış. Psikoterapi’nin ve ruh doktorunun hastası için tahlil ederek dış bir görüş olarak bize farkındalık kazandırmaktadır. İç görü kazanmamız için buna ihtiyaç duymaktayız.

    Irvin Yalom’um romanında Varoluş kavramlarına göndermelerini alıntılayarak paylaşacağım.

    Dr. Breuer; aile reisi olarak bir eş olarak bir baba olarak üzerine düşen görevleri yerine getirememektedir. Aile içinde yarattığı boşluğun farkında fakat boşluğu telafi etmek için bir çabası yoktur. Mesleğinin günlük haftalık ve yıllık olarak ondan götürdüklerinden şikayet etmektedir. Evliliğin kendisi için ve eşi için özgürlüğün bir engel olarak görmektedir. Seçme özgürlüğü elinden alındığı düşünmektedir. Bu seçimin kendisine yaptırıldığını bu seçimlerin onun benliğinden uzaklaştırdığı için kaçmak her şeyi ardından bırakmak istemektedir.

    Yalıtılmışlık ve yalnızlık kavramını Neitzsche görmekteyiz. Nietzsche arkadaşlarından ailesinde uzaktadır. İnsanlarla görüşmek konuşmak istememektedir. İnsanlarınla dertleşmenin kendisine yapmış olduğu ihanet olarak nitelendirmektedir ve kendisinden midesi bulanmaktadır. Bunun kendisini borca sokacağını bunun ikiyüzlülük olarak görmektedir. Kadınlardan nefret eder aile kurmak kaçınmaktadır fakat ilk öpüşmesini ve bir kadının kendisine ilk dokunuşunu asla unutmamaktadır.

    Anlam kavramı bizim karşımıza Nietzsche ve Breuer entelektüel tartışmalarında hakikat arayışı ile başlar. Bizim etkileyen her şeyin analizlerine inerek hayatlarının anlamını sorgulamaktadır. Nietzsche için Lou Solomen neyse Breuer içinde Bertha oydu ikisi de aslında onların hayatlarında anlam ararken buldukları simgelerdir. Birer temsilcidir. Nietzsche; hakikat arayan kişi kendisiyle ilgili psikolojik bir analize girmek zorundadır. Buna ahlaki açımlama diyor.

    Ölüm Nietzsche’nin ağzından şu cümleleri duymamıza neden olmuştu; hastalığım beni ölüm gerçeğiyle yüz yüze getirdi. Bir süre beni genç yaşımda öldürecek bir hastalığım olduğuna inandım. Ölüm sizi tehdit etmesi gibi bir durum büyük bir lütuftur. Hiç durmaksızın yazdım durdum. Çünkü yazmam gerekenleri bitirmeden öleceğimi sanıyordum. Ölüm ağzımdaki tadı bana hem bir yön çizdi hem de cesaret verdi. En önemlisi bana kendim olma cesareti verdi. Irvin Yalom’un ölümü bir son olarak değil bir amaç için kullanılması gerektiğini hayatın anlamını görmek çıkarmak için ölümün kavramının öneminden çokça söz etmiştir.

     

     

     

     

     

                                       

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.