Dünyanın En Uzun Gecesi

Dünyanın En Uzun Gecesi
  • 6
    0
    0
    1
  • Zaman kavramı görecelidir. İnsanın bulunduğu mekana ve çevreye göre zaman algısı değişir. Yani her kişi farklı algılarda olduğundan aslında farklı zamanlardadır. Bu durum etrafımızda gelişen olayların bizi doğduğumuz andan itibaren yontması gibidir. Yetişkinliğe geçişimiz ve karakterimizin mayalanma hızı yaşadıklarımızdan aldığımız ısıyla doğru orandadır; insan mecazi olarak hayatta ne kadar yoğun bir ısıya maruz kalırsa, gelişimi, olgunlaşması, mayalanması da aynı orantıda hızlanır.

    Algılarımız birbirinden farklı olduğundan her birimiz dünyayı kendi bakış açımızdan değerlendiririz. Sadece kendi gözlerimizden görürüz. Bazen de göremeyiz.. Acaba gerçekten kör olmak sadece insanın görmeye yarayan duyularını yitirmesiyle ya da hiç sahip olmamasıyla mı olur? Aslında çoğu insan bütün uzuvları sağlam olmasına rağmen bakar kördür. Belki doğuştan kör birine dahi güneşi anlatabiliriz; fakat ışığı sevmeyen birine güneşi anlatamayız.. Fıtratımız gereği unutkan olduğumuzdan, aslında balıklar gibi içinde bulunduğumuz suyu hiç bir zaman görmeyiz. Çevremize ve etrafımızda olanlara hiç aldırış etmeden yüzmeye devam ederiz. Böylelikle insan zaman algısını kaybeder. İçinde bulunduğu mekana, çevresine hatta kendi hareketine ve enerjisine karşı kör olur. 

    Kişi her gün aynaya baktığında aslında kendini ilk gördüğü gibi görür, onun için her gün aynıdır; yani aslında kendini hiç görmez. Belki bazen bir anda hatırlar suyun rengini, unuttuğu gerçekliği, varlığını ve etrafını düşünür, suyun aktığı yönün tersine döner, gözlerini açmaya yeltenir ve göz kırpar gerçekliğe; fakat sadece bir an için, bir göz kırpması kadar.. Gerçekleri ne kadar görebildiğimiz, ışığa olan sevgimiz ile alakaladır ya da hayatımıza ne kadar ışık tutulduğuyla.. Kimi zaman insan kendi gözlerini oyar görmemek için; ya ışığını yitirmiştir ya da ışığından nefret etmiştir. Aslında mecazi anlamda insanın mayalanmasında ve olgunlaşmasındaki en güçlü etmenler yalnızlık ve ölümdür. Görmek için bazen ışığını yitirmek ya da ışığından nefret etmek gerekir. Ne kadar acıdır ki, hayatımıza ışık olan insanları yitirmeden onları göremeyiz. Denizler kurumadan balıklar yüzdüğünü anlamaz. Varlığına ihanet ettiğimiz ve yokluğunda pişmanlık duyduğumuz herkes bizim için sönmüş bir ışıktır. Dünyanın en uzun gecesi, ışığını kaybetmiş bir insan karanlıkta kendiyle baş başa kaldığında başlar. Ancak o zaman gözlerini açar fakat görecek bir şey kalmamıştır. Doğuştan ışıksız birisi ise hiç annesi olmamış bir çocuğun annesini düşünmesi gibi güneşi hayal eder. Zaman o çocuk için daha yoğun, korkutucu ve külfetlidir. Hiç ışığı olmamış biri mi karanlıktan korkar yoksa ışığını yitirmiş biri mi? Neticede insan ya cüssessini taşıyamaz ve balinalar gibi kendini denizin kıyısına atar ya da gözlerini kapatır ve suyun rengini unutur. Kim bilir belki unutmak insana bahşedilmiş bir hazinedir, belki de vicdanımızı kilitlediğimiz bir kafes.. Aklımızın karanlığını, unuttutuğumuz şeyleri vicdanımız ile tartarak ölçebiliriz.. Asıl körlük vicdanımızı yitirmemizdir. İnsan her yönden birini kaybedebilir hatta hiç kimseye sahip olmamış olabilir; fakat vicdanını yitiren birisi, mayası tutmamış hatta bozulmaya yüz tutan bir hamurdur.

    Bazen de insan ışığından nefret eder. Zamanı ve mekanı yitirmek için gözlerini oymayı dener. Hayatındaki yoğun renklerden ve ışıktan bıktığı için ya da renklerin aldatıcılığını anladığı için yalnız kalmak ister. Hatta duymak dahi istemez. Kişi, aradığı sessizlikte ister ki sadece kuşlar konuşsun ve insanlar ötmesin.. Bu durum zamanın ve algının etkisiyle vehametini artırır. Birilerini dinlerken cümleleri duymaz, harfler tek tek kulaklarına saplanır. Enerjisinin ve algısının yerini bütünüyle nefret alır. Müziği kaybeder ve sadece notaları duyar. Bu durum insanın kendisine dönmesine sebep olur. Kendiyle baş başa kalan insan daha çok hatırlar. Yalnızlık kimi zaman özgürlük olsa da kimi zaman sadece çaresizliktir. Çaresizce yalnız kalan kişi, vicdanıyla hiç bitmeyen bir muhakeme yaşar.. İnsan kendisi vicdan sahibi olsa da; çevresindekiler aynı erdemde ve kişisel gelişmişlikte değilse, etrafındakileri değiştirmenin imkansızlığından dolayı kendini yalnızlığa iter. Bu duruma tercih edilmiş bir karanlık diyebiliriz. Başkalarının kesik kesik gelen ışığından yılarak; artık insanın ışıktan, görmekten ve duymaktan vazgeçmesi.. Dünyanın en uzun gecesi, ışık istemeyen bir insan karanlıkta kendiyle baş başa kaldığında başlar. Çaresizliğin getirdiği, konuşup anlatamadığı, haykıramadığı boğazında düğümlenen bir his.. Unutamadığı tonlarca hatıra ve insanların sahte renkleri.. Bu durum balığın kaynayan bir suyun içinde yüzmesi gibi tanımlanabilir. Yalnızlık o kadar büyük ki, kaçacak hiç bir köşe yoktur. Nihayetinde insan kendini özgür bırakabilmek için her yolu dener. Kişi, topluma olan öfkesiyle yalnızlığa kaçıp, kendine olan öfkesiyle yalnızlıktan kaçar. Balinalar koca midelerine rağmen bir greyfurt büyüklüğünden fazlasını yutamaz; insan da misalen koca yalnızlığında belki bir greyfurt kadar özgür kalabilir. Belki de kıyıya vuran, doymayan balinalar ve yalnızlıktan kaçan insanlardır..

    Hayatta yaşadıklarımız ve yüzleştiklerimiz bizi olgunlaştırabilir, pişirebilir hatta belki yalnızlaştırabilir, yetişkin bir insan olmamıza ya da vicdansız bir insan olmamıza dahi sebep olabilir. Farkında olmamız gereken olgu zamandır. Zaman bunların hiç biriyle ilgilenmez. İnsanın iyi ya da kötü olmasına, erdemli ya da vicdansız olmasına aldırmaz. Zaman suyun içindeki güçlü bir akıntıdır ve insanlar da balıklar gibi bu akıntıda savrulur. Belki insan farkında olsa savrulmaktan sıyrılıcak, suyun tersine yüzmeyi deneyecek ve bu güçlü akıntıdan münezzeh yaşayacak. Belki zamansız olmak insanın özgürlüğüdür ve insan zamanı görmek istiyorsa aynaya bakmalıdır.. İnsan ne yalnızlıktan kaçmalı ne de yalnız kalmalıdır. Kişinin özgürlüğü zamanın görecesini idrak etmektir.

    Böylelikle avucumuzda tutabildiğimiz kum taneleri gibi dağılan zaman; her tanesinde birer pişmanlıktan öte, her tanesinde birileri için ışık, birileri için vicdan ve belki birileri için yalnızlıktan kaçılan kıyı olabilir.. Peki ya tutamadığımız kum taneleri?


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.