Bilen Sevda Kölenin yazıp yönettiği Kusurlu, Kısa metraj- Kurmaca bir belgesel. Dilara Topuklular, Kübra Balcan, Nurseli İdiz 'in başrolde olduğu bu kısa belgeselde aslında normal bir gün yaşayan Dilara'nın arkadaşının bir yorumuyla kendinde hiç düşünmediği kusurları bulması anlatılıyor. Filmde ayrıca konuk oyuncuların kendi hayatlarından örnekler de dinliyoruz.
Kusurlu, Yeni Film Fonu'ndan aldığı prodüksiyon desteği ile çekimlerini tamamladı. Fongogo Kitlesel Fonlanma bünyesinden çıkan bir belgesel.
“Fongogo, her türlü projenin hayata geçmesi için ihtiyaç duyulan sermayenin kitlelerin desteğiyle bir araya getirilmesine aracı olan bir platformdur.”
Türkiye genelinde aktif 80.000 üyesi bulunan platformda proje oluşturarak destek arayabilir veya desteklemek istediğiniz projelere yatırım yapabilirsiniz.
Detaylı bilgiye Fongogo’nun resmî sitesi olan https://fongogo.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Gelelim belgeselimize.
Bu belgeseli rastgele, kısa film olarak düşünerek, vakit doldurmak için açmıştım. Ve izlerken de izledikten sonra da fark ettim ki izlemeye ihtiyacım varmış. Çünkü çocukluğumuzdan beri bizi kafesleyen o dikenli yargılar bizi sarıp sarmalıyor ve biz irademizi kullanıp bu yargıları reddedene kadar da peşimizi bırakmıyor. İsteyerek bu yargıları reddetme aşamasına gelene kadar bile kimi zaman tarif edilemez acılar çekiyoruz. Bu trajikomik kısa hikâyeyi izlerken bugüne kadar nasıl bir kadın olmam gerektiği ile ilgili tüm o laflar, öneriler, dayatmalar, basmakalıp düşüncüler bir anda bir bütün halinde aklımda canlandı.
Ne giydiğimizden ne içtiğimize ne içmememiz gerektiğine ne söylememiz gerektiğinden nasıl söylememiz ve söyleyemeyeceğimiz gerektiğine kadar tüm varlığımıza hükmetmek isteyen insanların varlığı yüz kişilik kapalı ortamda herkesin aynı anda sigara içip sizi boğmaya çalışmasından bile daha kötü bir baskı oluşturuyor üstümüzde.
Cehaletle harmanlanmış muhafazakâr bir toplumda mı oluyor bu yalnızca? Hayır. Tüm dünyada uzun yıllardır kadınlar mücadele veriyor. Hatta belki de Lilith’den beri.
Daha küçükken yalnızca erkeklerin kadınlar üstünde baskı kurduğunu zannederdim. Fakat büyüdükçe fark ettim ki genç kadınlara en büyük darbeleri yine kadınlar vuruyor. Anneler, babaanneler, teyzeler, yengeler, komşu teyzeler, hiç tanımadığımız el alem kadınlar, mecliste sözde bizi temsil eden millet köstekleri ablalar...
Birde gelişen çağa ayak uydurmuş modern bağnazlar var. Belgeselde sevdiğim noktalardan biri de bu oldu. Evliliğin şart olmadığını ancak bir erkeğin ne olursa olsun başımızda olması gerektiğini savunanlar, çevresinde ki kadınların yaşantısına saygıyla yaklaşmaya çalışıp en yakınındakileri baskılayanlar, ünlülerin yaşantısına laf edemeyip çevresindekilere kötü gözle bakanlar... Hoş neden ünlülere laf edebilsinler ya da edemesinler ki? Elbette edebilirler.
Belgeselde pek bahsi geçmeyen fakat şahsi fikrime göre artarak devam eden bir baskı daha var; yanlış feminizm. Ne yazık ki dünyada ve ülkemizde kadın haklarını ve eşitliği savunma adı altında bazı kadınların kendi halinde olan kadınları sert dillerle eleştirdiklerini biliyoruz.
Örneğin kadınların tüylerini almaları bir gereklilik olmadığı gibi tüylerini aldırmak isteyen ve bunu kendi iradesiyle yapan kadınların daha az kadınmış gibi muamele görmeleri, ya da eşitliği savunan kadınların kadın üstünlüğünü savunan kadınlara göre daha az feminist sayılması da benim nazarımda kadının kadına yaptığı başka bir baskıdır. Hatta önü alınamazsa gelecek nesille birlikte daha şiddetli hale gelebilir ve tüm kadın hakları çalışmalarını bir nefret topluluğuna yem edebilir.
Bir insanın diğerinden ne kadın olduğu için ne de erkek olduğu için daha değerli olmadığı bir dünya temennimiz.
Keşke Dilara Topuklular’ın da dediği gibi bu belgesel pek çok şeyi değiştirebilse. Ama sanatın kurtarıcılığına inanlar var oldukça değişimin ve iyileşmenin de var olacağına inanmak istiyoruz.
Belgeseli Blu Tv platformundan izleyebilirsiniz.
KEYİFLİ OKUMALAR!!
Harika yazı olmuş.