Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider.
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma
Aşkların, özlemlerin anlatılmasının en naif tarifini aynı zamanda en derin kısmını her zaman ki güzelliğiyle anlatan Ahmet Telli şiiri. Her aşk, her aşık hislerinin tarifinin kendince bir yolunu arıyor. Kimi için şehirler yıkılıyor, kuşlar göç ediyor. Belki bir nehir deltaya susamaz ama insan insanın yüzüne hasretliğini böyle ifade edebilir. Uzaklığın özlemin sonuçlarındandır; kimsesiz hissetmek. Aslında yalnız biriyle giderilebilecek bir halde olmanın verdiği yokluk hali, bir meczup gibi her gidilen yerin yabancılığı ve aidiyetsizliği…
Ki elbette tek taraflı olan hissin tek başına olmaktan daha fazla yalnız hissettirmesi ve yağan yağmurun sokaklara mı yoksa insanın içine mi yağdığının bilinmezliği… Bazen gitme kal demek zordur. Hatta çoğu zaman söylenemez ama Vizontele’de ‘’benim kuşlarım var ben nasıl geleyim oraya’’ diyordu Deli Emin. Şairimiz de tersine, gitme en azından çiçeklerin hatrına kal diyerek dile getirmiş bu durumu. Ve eklemiş o çiçekler senin sulamana muhtaç ve sana sığınıyorlardı kendi muhtaçlığını çiçeklere itaf ederek söylemiş.
Konuşmamak; kimi zaman susmaya rağmen anlayanlar, öbür tarafında konuşsan da anlaşılmayacağını bilmenin suskunluğu…
El ele gezilen caddeler, utanarak el ele tutuşmak,ilk kez eve bırakılan o gece,veda haliyle kaçamak yanaktan öpüş… Hepsinin birbirinden özel ve ayrı halleri ve kısa hoşça kal ile biten bütün bu güzel anılar..Ve sonu gelmeyen boşluk hissi ve susarak bağrılan dehlizler.
Yorum Bırakın