After Life'ı Yasın Beş Evresi Üzerinden Okumak

After Life'ı Yasın Beş Evresi Üzerinden Okumak
  • 9
    0
    0
    0
  • Kayıp, insan yaşamının evrimsel olarak önüne geçemeyeceği belki de tek olgusu. Yaşamın belirsiz dönemlerinde tecrübe edilmeyi mecbur kılan döngünün bir parçası. Her insan, varoluşunun belli dönemlerinde, farkında olarak veya farkında olmayarak kaybı deneyimliyor. Kendine özgü döngüsel bir sistematiği ve aşamaları olan kayıp olgusu, bu noktada her deneyimde farklı şekillerde ortaya çıkabiliyor. Teorik olarak Kübler-Ross'un, kayıp olgusunu genel olarak beş temel başlık altında topladığı ve kaybın, aslında yas (tutma) sürecinin bir parçası haline geldiğini söyleyen teorisi, bunu deneyimlerken günümüzde insanın hangi aşamalardan geçtiğini açıklamaya yardımcı oluyor. Bu deneyimi tek bir kalıba sığdırmak mümkün olmasa da, After Life dizisinin Tony'sinin içinden geçtiği, ''inkar-öfke-pazarlık-depresyon-kabullenme'' olarak aşamalandırılan ve yasın beş evresi olarak adlandırılan bu süreci vurucu bir şekilde ortaya koyuyor. Modern sinema tarihi düşünüldüğünde her zaman özel bir yere sahip olacak bu yapım, aynı zamanda kurgusal olanı gerçek olana yaklaştırmayı çok iyi başarmış.

    After Life dizisi genel olarak, eşi Lisa'nın kaybından sonra Tony'nin yaşadıklarını, hayata ve insanlara karşı olan tutumu üzerinden anlatıyor. Net bir senaryoya sahip olmakla birlikte, hayata içkin satirik ve absürd bakış açısıyla günümüz birbirini tekrarlayan yapımlardan farklılaşıyor. İlk sezonda kayıp olgusunu, yaşamının önceki dönemlerinde bu kadar vurucu bir şekilde deneyimlemediği anlaşılan Tony, eşinin kaybıyla birlikte, tam olarak belli bir kalıba sığdırılamayan bir yas sürecine giriyor. Kübler-Ross'un teorisinde bu sürecin ilk aşaması inkar olarak gösterilse de, dizinin sadece ilk sezonu değil, tüm sezonları değerlendirildiğinde, Tony'nin eşinin kaybını hiçbir durumda inkar ettiği görülmüyor. Aksine, durumun gerçekliğinin o kadar farkında ki, hiçbir durumda bu gerçekliği değiştirebileceğine dair bir umuda sahip olmuyor. Benzer bir ifadeyle Tony, durumun gerçekliğinin herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak kadar farkında olarak kaybı deneyimliyor. Bu durumun ortaya çıkışında iki neden olabilir. Birinci neden, belli bir kurguya ait olan senaryo, izleyici ile Tony'yi bu şekilde tanıştırıyor. Tony, senaryo gereği, dizinin flashbacklerinde veya farklı sekanslarında gösteirlmese de, inkar aşamasını daha önce deneyimlemiş olabilir. Bu anlamda Tony, inkar aşamasını çoktan tecrübe etmiş ve doğrudan ikinci aşama olarak adlandırılan öfke ile seyirci karşısına çıkmıştır. İkinci neden ise, direkt olarak Kübler-Ross teorisinin farklılaşabileceği, genişletilebileceği fikriyle ilgilidir. Bu teori, inkarı yas sürecinin ilk aşaması olarak gösterse de, bu aşama kendine özgü kayıp durumlarında farklılaşabilmekte veya iç içe geçebilmektedir. Bundan dolayı inkar aşaması yas sürecinin bir aşaması olmayabilir, farklı aşamalarla iç içe geçebilir ya da farklı şekillerde ifade edilebilir. Bu özelliğiyle belirli bir sınırı veya kalıbı olmayan Tony'nin yas süreci, bu yazının temeline oturtulan Kübler-Ross teorisi açısından değerlendirildiğinde doğrudan öfke olarak adlandırılan ikinci aşamaya geçiyor.

    Tony'nin, ilk sezonun neredeyse tamamına yayılmış bir öfke halinde olduğunu görüyoruz. Kayıp sonrası kendisiyle yüzleşmekte zorlanan, yüzleştiği durumlarda da kendine sorduğu sorulara cevap bulamayan Tony, cevapsız kalan bu sorulara karşı öfkesini görünen tarafta insanlara, en temelde ise hayata karşı dışa vuruyor. Burada bilinçsiz bir dışa vurum olduğunu söylemek mümkün. Nitekim, yine ilk sezonun tamamına yayılmış o melankolik atmosfer hatırlandığında Tony, duygularını dile getirmek yerine, boşluğunu dolduramadığı Lisa'nın kaybından kaynaklanan öfke halini insanlara ve hayata karşı beslediği öfke ile dile getiriyor. Kübler-Ross teorisine dayandırıldığında Tony, kayıp ile yüzleşmekten ve onu kabullenmekten uzaklaşmaya çalışıyor. Benzer bir ifadeyle yas sürecini erteliyor. Öfke hali ile kalan hayatını yaşamanın anlamsızlığını, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ve hayata karşı motivasyonunun kaybolduğunu bize gösterirken, kabullenemediği kaybı Tony'de aslında kabul edilebilir bir bilinçsizlik hali oluşturuyor. Bunun da aslında öfke sürecinin bir parçası olduğunu görüyoruz. Nitekim ikinci sezonda Tony, yeni insanlarla tanıştıkça, insanlara karşı daha yumuşak olduğunda ve onlardan bir şeyler öğrenmeye başladığında iyiye giden bir iyileşme sürecine girdiği ve bu sürecin aslında onu, önceki haline kıyasla daha bilinçli, farkındalığı artmış bir Tony haline getirdiği görülüyor. Fakat bu durum hiçbir zaman düz bir çizgide gitmiyor. Rick Gervais'in belki de en iyi başardığı nokta burası. Hikayelerde genelde olaylar, sancılı olanı düzeltmeye yönelik bir eğride devam eder. Karakterler, en ummadıkları anda bir gün dışarı çıkar ve hayatı o noktada artık eskisi gibi olmayacaktır. Karakterimiz iyileşmiştir. Tony ise, her ne kadar ikinci sezonda görülen 'iyi' halin onu iyileşmeye götürceği fikrini izleyiciye verse de, bu durum kesinlikle düz bir çizgide gitmiyor. Rick Gervais bu noktada romantizmden uzaklaşıyor ve aslında gerçek hayattaki iniş ve çıkışları yansıtarak gerçekliğe bir adım daha yaklaşıyor. 

    İkinci sezonda farklı bir karaktere bürünme eğilimi göstermeye başlayan yeni Tony'nin, insanlara iletişim kurmayı deneyerek kısmen de olsa bir iyileşme sürecine girdiği görülüyor. İnsanlara karşı daha nazik, daha yumuşak olmayı deneyen Tony, anlık iniş ve çıkışlar yaşamasına rağmen izleyiciye, daha iyiye giden Tony'yi gösteriyor. Tabii bu durum birden olmuyor. Dizide sürekli bir iniş-çıkış durumu var. Tony iyiye giderken bir anda başa dönebiliyor, ya da mevcut yas sürecine ortasından tekrar dahil oluyor. Bu anlamda Kübler-Ross teorisindeki evrelerin iç içe geçmiş olduğu yeni bir temel söz konusu. Tony ya başa dönebiliyor, ya yas süreci evreleri arasında hızlı iniş çıkışlar yaşıyor ya da kimi zaman sona atlama eğilimi gösteriyor. Fakat ikinci sezonun genelinde Tony'nin iyileşme eğilimi göstermesi, Kübler-Ross'un yas süreci teorisinde tam olarak pazarlık evresine denk düşüyor. Kübler-Ross'a göre göre bu evrede kişi, krizin çözümüne ilişkin bir adım atar ve çevresindekilerin söylediklerini daha çok dikkate alma eğilimi gösterir. Kimi zaman da kaybını tecrübe ettiği kişinin geri gelebileceğine inanır. Tony özelinde değerlendirildiğinde, kişinin geri gelebileceğine içkin inancın kabul edilebilir olmadığını söyleyebiliriz. Nitekim Tony, Lisa'nın geri gelebileceği inancına sahip olmaktan çok, onun kaybına odaklanmıştır. Kayıp ile o kadar iç içedir ki, geri gelebileceği inancını hiçbir sekansta görmeyiz. Bu durum benzer bir şekilde, Ricky Gervais'in romantik klişelerden uzaklaşması ve gerçek hayattaki vuruculuğun etkisini kurgusal olana yansıtmadaki tekniğiyle ilgilidir. Kaybı tecrübe edilen kişinin geri gelebileceği fikri genel olarak romantizmle ilişkilidir ve 'her şey güzel olacak' temeline dayanır. Fakat Tony karakteri bu fikre uzak olduğunun bilincindendir ve romantizme kendini kaptırmadan gerçek olanın vurucu tarafıyla yüzleşmeyi tercih etmektedir. Bu anlamda Tony karakteri kendi içinde tutarlıdır. Bu doğrultuda dizinin genel atmosferinde de bu fikir yansıtılmamaktadır. Kübler-Ross teorisinin pazarlık evresine dönersek Tony, ikinci sezonda etrafındakileri dinlemeye, onların fikirlerini uygulamaya, onları daha iyi hissettirmeye çalışarak kaybını hafifletmeye çalışır. Mevcut durumdan sapma olarak tanımlanabilecek bu durumda kişi, kaybını unutmamakla birlikte onun yerini doldurmaya çalışır. Tony'nin bu sezonda Emma ile yakınlaşması da, tamamen bu durumu yansıtmamakla birlikte, değişim için bir adım olarak tasvir edilir.

    Bahsettiğimiz üzere, iniş çıkışları göstermedeki başarısıyla gerçek hayata yaklaşmayı fazlasıyla başaran After Life, ikinci sezon sonunda ters köşe yapar. Gerçek hayatta olduğu gibi her şeyin birden yoluna girmeyeceği, iniş çıkışların sürekli olacağı gerçeği, iyiye giden, ama iyiye giderken de inişlerin olabileceği fikrini arka plana ustalıkla yerleştiren Tony, ikinci sezonu onca iyi haline rağmen Lisa'nın videolarını seyrederek bitiriyor. Kübler-Ross'un teorisindeki dördüncü evre olan depresyon evresi bu sekansta ortaya çıkıyor. İyileşme sürecini reddetme ya da bir vazgeçiş belirtisi olarak yorumlanabilecek bu sekans, aynı zamanda, yeni arayışların eski olanı geri getirmeye yeterli olmadığının anlaşılması noktasında insanı depresyona sürüklemektedir. Tony de yeni arayışlara girmiş, fakat Lisa'nın anısının ağırlığıyla ona dönmeyi tercih etmiştir. Bu kapanış sekansı, anlık rahatlama sağlasa da yileşme sürecinin inişli çıkışlı yapısından dolayı hemen gerçekleşmeyeceğini göstermektedir.

    Son olarak dizinin üçüncü ve final sezonu. Olması gereken, gerçekçi, ne eksik ne fazla, tam anlamıyla hayatın içinden bir son, aynı zamanda bir başlangıç. Tam anlamıyla bir kabullenme. Evet, üçüncü sezon için 'kabullenme' ifadesini kullanmak yanlış olmayacaktır. İlk iki sezondaki öfkeli, asabi, umursamaz Tony gidiyor ve yerine yeniden çevresindeki insanları mutlu eden bir Tony geliyor. Bu fedarkarlığın temelini nitekim Tony'nin artık kaybını kabullenmesi ve hayatın akışına uyum sağlama motivasyonu oluşturuyor. Olumsuz duygular tamamen son bulmasa da yavaş yavaş etkisini yitiriyor. Etrafındaki iyiliğin aslında hep orada olduğunu, sadece kendisini bundan bilinçli olarak mahrum bıraktığını bilen Tony, bu durumun ancak kabullenerek üstesinden gelebileceğini farkediyor. Bu kabullenme beraberinde herkesin ortak mutluluğunu da beraberinde getiriyor. Kübler-Ross'un yasın beş evresi teorisinde son sıraya koyduğu kabullenme evresi, Tony örneğinde somut olarak temelini çok sağlam bir zemine dayandırıyor. Kübler-Ross'a göre bu evrede kişi, önceki aşamaların mutlak zorundalığı sonrası, o aşamalarda edindiği tecrübeyi bir toplam haline getiriyor ve durumu kabul ediyor. Kaybın kabul edilmesi kişininin, kendisi yaşamı dışındaki akışın farkına varmasını olumluyor. Tony de bu anlamda artık bir şeyleri değiştiremeyeceğinin farkındadır. Lisa'nın geride bıraktığı videolarında ona yapmasını söylediği şeyleri yapmasının gerektiğinin farkına varmıştır. Lisa dememiş miydi Tony'ye, fedakarlık yap, hayatını yaşa, mutlu ol, benim için endişelenme diye. Bunun doğruluğunu kanıtlıyor adeta.

    Artık eskiye dönüş imkansızdır, dışa vurulan öfke bitip tükenmiştir. Yapılacak tek şey, kaybın farkında olarak canlılar için fedakarlık yapmak ve bir yaşam motivasyonu sağlamaktır. Kendine üzülmenin, kendine acımanın hiçbir anlamı yoktur. Zamanı geldiğinde de Tony gibi fedakarlıklar yapıp hesabı istemektir.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.