Lafügüzaf etmek istemem Runoa Bey ama pamuk şeker yemeyi, sokaklarda günün belli saatlerinde
dolaşan askılı yoğurtçuları görmeyi, bozacıdan alışverişlerin yapıldığı, eve dönen babanın kucağına atlandığı,
Tutankhamon çizgi filminin izlendiği, Tommiks ve Tarkan çizgi romanlarının okunduğu, dar sokakları,
saklambaç, ve misket oynamayı, cumartesi günlerinin heyecanlı bekleyişini ve dönme dolap geldiğinde içimizdeki
tarifsiz coşkuyu özledim.
Fakat mevsimler geçti Runoa Bey, saymaya tenezzül etmediğim rakamlar geçti.
Sizinle uzun süredir beklediğimiz mevsim geldi tüm coşkusuyla.
Ve işte yaz, peleponez güneşi yakıp kavuruyor ortalığı ve ben sizi düşünmekteyim. Afitab ile birlikte bir akşamüstü
tahayyülündeyim, kuşlar ise sessizce süzülüyor mavi gök üzerimi örterken. Bize umudu kim öğretti Runoa
Bey? Bir lavtanın ahenginde ruhumuzu dans ettirmeyi kimler öğretti? Müjganla ben ahüfiraz etmiyor isek, bize
tebessümü kim öğretti?
Vakitlerden Haziran akşamı ve yel sıcak esiyor, biz hepimiz birbirimize çarparak yürüyoruz Runoa Bey. Fakat
hiçbirimiz, birbirimizi görmüyoruz. İşte bunca kalabalığın içinden geçiyorum, *bu yol bir kafiye arıyor.
Bağışlayın beni, yasakların bu denli çekici olduğunu bilmezdim. Tutkusal bir teslimiyetten fazlası kızıl karışığı
teninizde, bu benim özgürlüğüm aziz pera. Bu teslimiyet, benim özgürlüğüm. Zihnimi sarstığınızı bilin isterim,
sessiz bir vaveylanın içinde iken.
Gözlerinizde ne var dersiniz Runoa Bey? Buğusu, insanın yaşama dair umutlarını arttırıyor. Benim ise
kirpiklerimde bulutlar var sanki, zira çoğu zaman ıslak ve yağmurlu. Diner mi dersiniz? Nefes alıp vermeye sahi,
yaşamak mı dersiniz? Bir köpeği sevmeye, gün batımında dans etmeye ihtiyacımız var mıdır? Ne dersiniz?
İnsanlar var olmanın amacını bilmeden politik bir savaşın içine girmekte, neticede hepsi varoluşsal sancıyı
çekiyor. Yaşam öyküleri birbirine benzer ve sıradanlaşıyor Runoa Bey. Sanırım benziyorum onlara, fakat etik
değil! Siz de farklı bir şeyler var, fakat telaffuzî değil. Arzu edilen bir bedenden çok, merak edilen bir ruh
diyebilirim. *Bu yol kafiyesini buldu Runoa Bey.
Ve kış geldi.
İşte gençliğin şok yankısı.
Odamdaki gün ışığı soluk Runoa Bey. Şiirlerimi erzak torbamda unutmaya başladım bile. Henüz çocuk
ve oyuncakçı camekanlarından el izi silinmemiş bir ihtiyarım. Bu dar balkonda çiçek işlemeli, altın rengi
bastonunuzdan ve daima taze kalan sevginizden başka yenilik yok.
Ütülü çarşafım hazır, yüreğimin üzerinde karanfiliniz.
Babamın kızgın, ağır başlı yüzü
Annemin ise hüzünlü
Ve hep azıcık telaşlı gölgesi
Füme rengi süveteriniz
Sizin buğulu gözleriniz Runoa Bey, buğulu gözleriniz
Loş bir keman solosu ile birlikte, hoşça kal diyelim ayak izlerimize!
Yorum Bırakın