İnsanlığın yıllardır çaresini bulamadığı bir illet. Birileri eksiliyor her gün. Tabi o kişilerin ardında kalanlar da pek yaşama tutunamıyor. İnsanlığın başladığı tarihten beri devam ediyor ama evrimsel aşamalarda kabullenip hayatımıza normal bir şekilde devam etmeyi öğrenememişiz. Öğenebilen küçük bir azınlık var tabii ki. En sevdiğimizi kaybedince ne kadar hayata tutunabiliriz ki? Onunla bizim de bir parçamız toprağa girmez mi? Tam her şey yoluna girdi derken bir şarkıda onu bulmak ya da birlikte gittiğiniz bir yerde izine rastlamak.. Öldüğü günden daha sert vurur bazı şeyler surata. Mezarına giddince ellerini hissetmeye çalışmak. Yanında oturup sadece bir kez gözlerine bakabilmek için yalvarmak.. İnsanın bir parçası daha kırılarak can veriyor içinde. Çaresinin olmadığını bilmek her şeyi daha da ağırlaştırıyor. Sonunda acı bitmiyor acıyla yaşamayı öğreniyorsun. Çevremde gözlemlediğim ve öğrendiğim kadarıyla ölüm haberinden sonraki 2 hafta kabullenememe süresi, ardından kabullenip geri gelmesini dilemek. 4-5 ayın sonunda artık geri gelmeyeceğini anlıyorsun ve hayata biraz olsun devam edecek gücü toparlıyorsun. 1 yılın sonunda tamamen iyileşiyor insan. Artık mezarına ağlayıp sızlanmaya gitmiyorsun. Ona sevinçlerini anlatıyorsun, değiştiğini, büyüdüğünü, aşık olduğunu anlatıyorsun. Zamanla acı azalmıyor. Hatta artıyor bile olabilir ama bir süre sonra ölen kişi için de yaşamaya başlıyorsun. Hayatında küçük bir tebessüm olarak kalmaya devam ediyor. Zaman her şeyin ilacı çok klişe bir cümle olarak geliyor kulağımıza ama aslında altında anlamlar barındırıyor. Zaman, hayata yeniden dönmeyi, düşünmeyi, kabullenmeyi, anlamayı öğretiyor. Bazen bunları zaten bildiğimizi ve başarabileceğimizi düşünürüz. Hayata karşı hep bir büyük konuşma huyumuz vardır. Yaşamadan anlayamayız bazı hisleri. Ölümü anlamaya çalışmak bu hislerden en ağırı. Anılarla savaşıyoruz ve savaş beynimizin içinde büyüyor. İçimizdeki savaş yetmezmiş gibi hayata devam etmeye çalışıyoruz çünkü sorumluluklarımız var. Kendi içimizde verdiğimiz savaşın kazananı olmaktan başka çaremiz yok. Ya o kişiyle toprağa gireceğiz ya da yaşamayı öğreneceğiz. Ölüm bizden bir şeyleri alır ama çok şeyi de öğrenmemizi sağlar. Kazandırdıklarını anlamamız için senelere ihtiyacımız var. Bize hayatı ertelememeyi öğretir. Sevdiklerimize sevdiğimizi korkmadan söylemeyi öğretir. Bu her insanın yapabileceği bir iş değildir. Hayallerimiz için çabalamayı öğretir. Yarınımızın garanti olmadığını biliriz ertelemeden yaşamak gerektiğini kavrarız. Yürümeyi değil koşmayı arzularız her zaman. Geç kalmak istemeyiz, geç kalırsak kaçıracağımızı biliriz. Hayatta her şeyin iyi yanları vardır. Görmüyorsak penceremizi değiştirmemiz gerekir, ölüm bile bize onlarca iyi özellik kazandırır. Ölmekten korkmamalı insan. Geç kalmaktan, iyi şeyleri kaçırmaktan vee duygularını istediği gibi yansıtamamaktan korkmalı. Ölünce yalnızca bedenimizi değil ruhumuzu, hislerimizi ve arzularımızı da kaybederiz ve bu bence bir insanın başına gelebilecek en korkunç şey.. Hayatımızı kaybetmekten değil, yaşayamamaktan korkalım ve hiçbir şeyin negatifini görmemeye çalışalım. Böyle bir hayat yaşamaya başladığımızda ölmekten korkmayız. Hiçbir keşkemiz kalmasın gözlerimizi kapatırken. Penceremizi iyi seçersek ölmek bile güzeldir.
Yorum Bırakın