Bazen dünya üstündeki en mutlu insanın kendimiz olduğundan emin oluruz. Hayatımız çok güzel ilerler ama bir his vurur. Sanki elde ettiğimiz her şey bize borç verilmiş ve bir gün geri alınacakmış gibi gelir. Mutluluğumuzda boğuluruz. Kaybetme korkusu o kadar ağır basar ki o anın mutluluğu bize ulaşamaz. Keşke bu yazımda size bundan kurtulmanın yollarından bahsedebilseydim. Maalesef bu çaresizliğin ilacı bende yok. Yalnızca bu hissi yaşıyorsanız beni anlayabilirsiniz. O kadar çok kaygı barınıyor ki bünyelerimizde hiçbir an bizim için kusursuzlaşamıyor. Sadece mutluluğu yaşamak yerine, bu mutluluğu kaybettiğimiz gün hayatımıza nasıl devam edeceğimizi düşünüyoruz. Andan keyif almayı öğremek gerçekten çok önemli. Belki de hayatımızın en mutlu gününü çoktan yaşadık ama iğrenç karamsarlığımız ve kaybetme korkumuz mutluluğumuzu doya doya yaşamamıza engel oldu. Belki de bu hislerimizin temelinde geçmişte yaşadığımız kötü anıların izleri vardır. Birini kaybetmekten korkmak. Herkesin gideceğinden emin olmak. Ya da bizi korkutan başka bir his. Bunlar bizi her geçen gün yavaş yavaş çürütüyor. Keşke bunun için birileri bize kesin bir çözüm önerse. Eminim ki hayatımızın çeşitli dönemlerinde hepimiz bu hissi yaşadık. Umarım bir gün yaşadığımız anı kendimize zehir etmek yerine yalnızca keyif almayı öğreniriz. Hayat karamsar ve kaygılı olmak için çok kısa hepimiz bunun farkındayız. Böyle olmayın demek de çok basit. Yaşarken bunu başarmak çok zor. Belki de bunu başarsak hayatımızın kalitesi artar. Umarım her güzel olan şeyin ardındaki kötülüğün peşinden koşmayı bırakırız. Ağlamak bizim için gülmekten hep daha basit. Böyle yaşamak zor. Bir çaresi olmalı..
Yorum Bırakın