Müzik ve ritim insanlık tarihinin her döneminde kitleleri etkilemek, bir topluluğu komuta etmek ve iletişim amacıyla kullanılmıştır. İlk Türk müziği ve ezgilerine ise Altaylılar dönemi’nden (~ M.Ö. 3000 - 700) önceki tarihlerde izlerine rastlanılabildiği gibi bu ezgiler Hunlar döneminde iyice kendini belli eder. Yazının icadı ve tarihin başlangıcının M.Ö.3500 olduğunu düşünürsek Türk müzik tarihinin ne kadar eski ve birikimli bir şey olduğunu kavrayabiliriz.
Teorik olarak ele alırsak, Türk müziği de ilk çağ müzik türleri gibi az sayıda perdeden oluşuyor,def ve davul gibi vurmalı çalgıların yanında insanın bizatihi sesini ilerleyen yıllarda borguy ve kopuz gibi enstürmanlar renklendirecektir. İlk dönemlerinde iki perdeden(sesten) oluşmuş olup zamanla perde sayısı artarak üçe dörde yükseldi. Dört perdenin kullanımı ile "mod" öncesi müzikteki en ileri aşamaya ulaşıldı ki şaman müziği adı verilen törensel-tinsel müziğin başlangıcı buralarda iyice belirginleşir. Uygurlar Dönemi'nde (745-840/1209) en hızlı gelişimini göstermesinin sebebi yerleşik yaşama geçilmesidir. Bu sayede köy ve kent müziği kavramları kendini ön plana çıkarmıştır.
Türk müzik tarihini kısa tutmak ve başka bir yazıda yazmak üzere direkt olarak Osmanlı zamanına geçiyorum. Osmanlı'da müzik kültürünü 3.kez imparatorluk müzik kültürü olarak ele alabiliriz ki bu evrede Türk müziği gerçek anlamda bir "Dünya Müziği" olmuştur. Bu aşamada Çandarlı Kara Halil Paşa'nın tavsiyesiyle bir ocak halinde kurulduğu tahmin edilen ve Fatih döneminde dünyanın iyiden iyiye dikkatini çeken bir Mehter Takımı mevcuttur. “Mehter müziğinde kullanılan çalgıların her biri, savaş aletlerinden birini temsil eder. Kös; şahî topu, zil; kılıç seslerini, davul; top seslerini, nakkare; koşan atların nal seslerini, zurna; kişneyen atları, çevgan ise; yeniçerilerin savaş naralarını temsil etmektedir". Bu sayede rakiplerine inanılmaz bir psikolojik üstünlük kuran bu askeri bando aynı zamanda müzikal olarak birçok sanatçıya da örnek olmuştur.
Orta ve Batı Avrupa’da “Türk modası” ve “alla Turca” müzik yaratma-yapma anlayışı, yaklaşımı yaygınlaştı. Türk mehter müziğinin “davul-zil-çeliküçgen” üçlüsü Batı- Avrupa senfonik orkestrasına girdi, Batı-Avrupalı besteciler Türk müziğiyle ve Türklükle ilgili öğelerin yer aldığı çok çeşitli yaratılar bestelediler (18-19. yy.) İtalyanca'da "Alla-Turca"(Türk tarzında) adı verilen ve Türkçe'ye "alaturka" olarak geçen bu tanımının ortaya çıkışı, Fransız besteci Giovanni Battista Lulli'nın yaptığı müziğe “Alla Turca” adını koyması ile olmuştur. Bundan etkilenen 18. yüzyıldaki Alman besteciler de, bu ismi kullanmışlardır. Mozart, Beethoven, Haydn gibi bestecilerin kendilerine özgü Alla Turca stilleri vardır.
Mozart Ve "Alaturka"
Yapılan eser analizleri sonucunda Mozart‘ın Türk konulu eserleri kronolojik olarak aşağıda sunulmuştur:
“Le gelosie del seraglio” KV Anh. 109/135a (1772)
Violin Concerto No:5 in A DUR, KV219 (1775)
Zaide, Singspiel KV344 (1779-1780)
“Die Entführung aus dem Serail” KV384 (1782)
Piano Sonata No:11 in A DUR, KV331 (1783)
Mozart‘ın Osmanlı Dönemi Türk Müziği‘nden etkilenip yazmış olduğu Le gelosie del seraglio (Saray Kıskançlıkları Balesi) adlı 1772 yılında yazılan ve 20 kere sahnelenen Lucio Silla operasının bölümleri arasında seslendirilmiştir. Balenin konusu incelendiğinde, o dönem için çok moda olan Osmanlı sarayının hareminde dönen entrikalardır.
Mozart, uzun süredir süregelen bir müzik geleneğini batılı dinleyici ile buluşturmak üzere ödünç alır ve askeri temasından kopmadan saray müziği kıvamını koruyarak bir sentez oluşturur.Başkemancılık görevini sürdürdüğü Başpiskopos Graf Colloredo’nun orkestrası döneminde yazdığı La Majör 5. Keman Konçertosu, Mozart’ın Türk temasını kullandığı ilk büyük eseridir. Konçertonun son bölümünün orta kısmında mehter köslerini anımsatan Türk motifini her ne kadar çocukluğunda bestelediği “Saray Kıskançlığı” isimli balesinden almış olsa da, bu bale eseri günümüzde eksik ve fragmanlar halinde olduğu için çalınıp dinleyiciyle buluşması mümkün değildir. Uzunluğu yarım saati bulan konçertonun içinde 3 dakikayı bile geçmeyen bu hoş melodi, dinleyicileri o kadar etkilemiş olmalı ki, esere “Türk Konçertosu” isminin verilmesine sebep olmuş ve tüm dünyada eserin bu şekilde tanınmasını sağlamıştır. Nitekim, Mozart'ın operası olan Singespiel Die Entfuhrung aus dem Serail (Saraydan kız kaçırma) bestesini dinlerseniz zil ve perküsyonun kullanımının Osmanlı askeri bandosu olan Mehter müziğine ne denli benzediğini duyabilirsiniz. Bu operanın konu olan saray Sultan Selim'in sarayıdır.
Perküsyonların askeri bir bando tarzındaki aksak ritimli kullanımları, enstürmanların tek sesliliği anımsatması için farklı enstrüman gruplarının hep bir ağızdan aynı melodiyi çalmaları, davul ve zil seslerini taklit için kontrabasların yaylarının tersiyle tellere vurmaları gibi ince ve zekice düşünülmüş işler ile başarısını tüm dünyaya duyurmuştur.
Mozart'ın Türk tarzından ne denli etkilendiğini bestelediği iki opera ile görmek mümkün. Zahide operasında konusu Sultan Süleyman'ın sayarında geçmektedir. Ancak ne yazık ki bu operayı bitirememiştir. Sebebi net belli olmamakla beraber bazı müzikologlar Mozart‘ın bu opera müziğini beğenmediğini ve yazmaya devam etmek istemediğinden bahsederken bazı müzikologlar da belki yeni aldığı opera siparişinden gelecek paraya ihtiyacı olduğunu ve çok severek yazdığını bildiğimiz Saraydan Kız Kaçırma operasının yanında, konusu çok benzer Zaide'yi bitirmeye gerek görmediğini savunmaktadırlar (Duruskin, 1983). Eserin konusu, İstanbul‘da Osmanlı padişahı Süleyman‘ın sarayında geçmektedir. Bir aşk hikayesi olan Zahide, İstanbul‘da 16. yüzyılda geçmiştir ve operasının ismine verdiği başkahraman Zaide, Sultanın cariyesidir. Hristiyan kız Fransız köle Gomatz‘a âşık olmuştur. Allazim onlara saraydan kaçmaya yardım ederken kaçaklar yakalanmıştır. İdam hükmü okunmadan Allazim, padişaha bir zamanlar onun hayatını kurtardığını hatırlatmış, böylelikle padişah Allazim‘i affetmiştir. Aşıkların durumu ise... bu yerde opera
yarım kalmıştır.
Paris'te bestelediği La Majör Piyano Sonatı’nın üçüncü bölümü şuan tüm dünyada Türk Marşı olarak biliniyor. Türk temasına küçük bir köşe ayırdığı keman konçertosundan sonra bu sefer sonatın koca bir bölümünü “Alla Turca” başlığıyla mehter takımı esintilerine bırakmıştır.
Mozart, 5 Aralık 1791 tarihinde Viyana'da ölür. Hayatını müziğe adayan ve belki de klasik müziğin seyrini değiştiren bu sanatkardan geriye alla-turca adı verilen ve muhteşem bir sentezle kurduğu imparatorluk kalmıştır.
Kaynakça:
- "TÜRK DÜNYASI’NDA ORTA ASYA ve ANADOLU MÜZİK İLİŞKİLERİ ,Ali UÇAN"
- "Mozart’ın eserlerinde Türk etkisi" , Batuğhan UZGÖREN
- THE EFFECT OF TURKISH MUSIC IN THE OTTOMAN PERIOD ON THE WORKS OF WOLFGANG AMADEUS MOZART,Dr. Öğr. Üyesi Tutu AYDINOĞLU
Yorum Bırakın