Advertisement
Advertisement

Biraz ABD Siyaseti ve Biraz Kapitalizm

Biraz ABD Siyaseti ve Biraz Kapitalizm
  • 4
    0
    0
    0
  • ‘‘… Sorun kapitalizm değildi; sorun, kapitalizmin kötüye kullanılması ve bu mutasyona uğramış virüsün birçok insana bulaşmış olmasıydı...’’

    ‘‘İçinden çıkılamaz sömürü paradoksu.’’                                                                                                     

                2. Dünya Savaşı ve sonrası zamanlarda yaşamış İngiliz ekonomist John Maynard Keynes, başarılı bir kapitalizm için sokaktaki adamların haklarının çok mühim olduğunu düşünüyordu. Biraz Keynes’den bahsedelim. Keynes’in fikirleri dönemin ekonomistleri ve ABD siyasetçileri arasında bilinir ve oldukça popülerdir. Keynes, serbest piyasa mantığında birçok kuramı alaşağı etmiştir. Keynes’in kendince bir mantığında bir ekonomi biçimi vardır: ‘Keynesyen ekonomi’. ABD halkı bu ekonomik teoriyi çok sevmiş, bu sistemi uygulayacağını söyleyen başkanları başa getirmiştir. 

                İlk olarak J.F. Kennedy bu sistemi denedi. Ve suikaste uğradı. Sonraki başkan L.Johnson Keynesyen ekonomiyi daha ileri götürdü, daha çok benimsedi. Eğitim, sağlık gibi hizmetleri geliştirmek için para harcadı. 1969 yılında yerine R. Niyon geldi. Güvenlik, sağlık, eğitim, gıda yardımı ödemelerini artırdı. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) bir yılda %3 arttı. R. Niyon, ‘‘ Hepimiz Keynesçiyiz’’ dedi. 

                ABD başkanları Keynes’i iyi görse de, bu uygulamalar işine  gelmeyen muhafazakarlar iş adamları ve politikacılar tarafından yerden yere vuruldu. 

    Gerekçeleri;

    ·         Sendikaların güçlenmesi,        

    ·         İş gücünün pahalı olması, (Yani keyifle sömürememeleri…)

    ·         Fazala denetimi gereksiz bulmaları.

     

    Jake Dauber (zengin bir beyzbolcu) altın kaplama etini yerken, ‘Olacak iş değil!’ dedi.

     -Aynı zamanda bu bilgiyi aldığım kitabı basan yayınevinin ortağıymış.-

     

    Keynesçilerin karşıtları Milton Friedman’in (Tam serbest piyasayı savunan ünlü bir

    ekonomist.) tarafında toplandılar. Keynes, serbest piyasanın yozlaşma için çok elverişli olduğunu söylese de Friedman’in tarafından Ronald Reager cumhurbaşkanı seçildi. Bu değişmeden sonra, çok uluslu şirketler gitgide zenginleşirken; yollar, köprüler, su ve kanalizasyon şebekeleri, hastaneler ve okulların çoğu çürüdü; az bir kısmı özel şirketlere satıldı. (Şirketler acaba kimin ve ne kadara satıldılar? Kamuoyu bilgilendirilmedi.) Reager’dan sonra, yine Friedman’in destek verdiği Bush, başkan seçildi. Halka ‘Üretin!’ demek yerine, ‘Tüketin, alışveriş yapın!’ öğütleri verdi. Goeghe Bush 11 Eylül ‘saldırları’ sonrasında yaptığı yurt içi ve yurt dışı harcamalarla bütçe açığına yol açtı. -11 Eylül apayrı bir konu benim için- Aynı zamanda onlarca milyarder yaratan Bush, en zengin Amerikalıların servetlerini katlarken, halkın gelirlerinin düşmesine ve ABD ekonomisinin sarsılmasına neden oldu.  Ufak bir kesim için bütün ülke ekonomisi sarsıldı. (Bana bir yerden çok tanıdık geldi) 

                Friedman’in ekibi iktidara geldiğinden beri;

    ·         Reagen zamanında ABD ulusal borcu 800 Milyar dolardan, 2,5 Trilyar dolara fırladı.

    Reagen serbest piyasacı olmasına rağmen, ABD tarihindeki en kapsamlı vergi programını başlattı. Bu vergi bir Regresif (Kısaca fakirden çok zenginden az vergi) vergiydi. -Sömürü vergisi-
                                                     

    ·         Bush’un ilk zamanında ABD ulusal borcu 2,5 Trilyar dolardan, 5 Trilyar dolara fırladı.

    Bush’un ikinci zamanında ABD ulusal borcu 5 Trilyar dolardan, 10 Trilyar dolara fırladı.

    Vergiler %60 arttı, ortalama bir maaş ise yaklaşık 2000$’a düştü.

     ____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
     

                Genç insanlar yaşıtlarından daha başarılı olmaları gerektiğine inanarak büyürler; derslerinde, aktivitelerinde, hatta oyunlarda bile. Onları tatmin etmek için başarılı olmak, ‘rakiplerini’ alt etmekten sonra gelir. Başkasını geçmek, kötü durumda da olsa onun için tatmin edicidir. Veya iyi durumda olsa ama başkası onun önünde olursa üzülür. ‘Bunlar benim rekabet yeteneğimi, kendim olmamı, gerçekten başarılı olmamı engelliyor’ gibi bir bahane üretirler.             

                Kapitalizm de buna benzer; bir firma, başarılı olmak için müşterilerini rakiplerinden uzaklaştırıp kendine bağlaması gerektiğine inanır. Daha geniş ölçüde bu dürtü, piyasaya hakim olma ve tüketiciyi sömürme çabasına yol açar. Kazanmak tatmin etmez, diğerlerinden daha çok kazanmak ister. Her yerde birinci olmak ister. Diğerlerinden daha zengin olmak ister. 

                Oysaki iş birliği daha çok kazandırır. İnsanlar yıllarca ilerlemek için başkalarından faydalanması gerektiğine inanmıştır. Bu inanç, bütün uygarlıklardan sonra da bugünkü neo-sömürgeciliğin bir parçası, temeli olmuştur. Ve şimdi çocuksu rekabet uğruna; insanlar, hayvanlar ve en değerli kaynaklarımız hızla sömürülmektedir. Bana göre rekabet çocukluk ve bencillikten başka bir şey değildir. İş birliği; yetişkinlik, olgunluk, farkına varmaktır. 

                Aslanlar, kurtlar birlikte işbirliği sayesinde güçlüdür. Elbette, insan toplulukları daha karmaşıktır. Ve tabi ki insanlar da olgunlaştıkça iş birliğine girerler. Büyük devletler bile teşkilatlanır, ortaya NATO gibi örgütler çıkar. 

                Denildiği gibi, sorun kapitalizm değildi; sorun, kapitalizmin kötüye kullanılıp, araya rekabetin de girmesiyle başkalarının, kaynakların sömürülmesi. 

                Peki kapitalizm nedir? Tanımı nasıl yapılır?

                ‘Kapitalizm, özel kişilerin ve şirketlerin karmaşık bir ücretlendirme ve piyasa ağı içinde karşılıklı mal ve hizmet üretimi ve değişimi yaptıkları ekonomik sistem.’ (Encarta)

                Bulduğum en masum tanım budur. Ancak bu tanımda da kapitalistlerin bunu yaparken insanları ve kaynakları sömürdüğüne değinilmemiş. –Diğer çoğu tanım gibi- Kapitalizm çok esnektir, bu tanımlara uyacak oldukça çok sistem oluşturulabilir. Bu kadar esnek olduğu için farklı yorumlanabileceği gibi farklı da uygulanabilir. Ne de olsa hiçbir tanımda; devlet, su, elektrik, sağlık sigortası gibi hizmetler yapamaz veya yapabilir demiyor. Ya da, piyasa için insanlar öldürülebilir veya öldürülemez demiyor. Ve de hiçbir tanım azınlığın kârları için çoğunluğun sömürülmesi gerektiğini söylemez. 

                Tarih boyunca kapitalizm birçok şekil almış, değişen neredeyse her ortama uyum sağlamıştır. Ancak günümüzdeki Wall Street modeli başka hiçbir amaç olmaksızın, kârın maksimizasyonu olarak tanımlamıştır. Bunu bozmaya yönelik yapılan her şey de, ilerlemeye yönelik yapılan bir saldırı olarak kabul edilir. 

    Bu, adeta para için her şeyi yapmaktır. Ve azınlığın kârını azaltacak her girişim, bütün topluma yapılmış bir saldırı sayılıyor.

         Ne kadar mantıklı?

    ____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

    Daha bugünlerde Türkiye’de görüyoruz, insanlar para için neler neler yapıyorlar…

    İnsanların ölümüne sebep oluyorlar. Biliyoruz ki depremlerde binlerce kişi vefat etti. O deprem bölgesindeki binaları yapan müteahhitler biraz fazla para kazanmak için, PARA için, deniz kumundan evler yaptılar. Bu sadece deprem olan bölgede de değil, bütün Türkiye’de var. 

    Kısaca; kapitalistler, daha fazla para için, insanların ölümüne sebep oldular, fırsatçılık yaptılar, bir battaniyeyi bile %200 %300 zamla sattılar…

    İşte, kapitalizm; para için, her şeyi yaptılar.

                                                                                      Hüseyin Buğra TACAR


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.