Haydi Yeniden İnşaya!

Haydi Yeniden İnşaya!
  • 3
    0
    0
    0



  • Zor günlerden geçiyoruz. Ölümlerin sayısına yetişemediğimiz, iliklerimize kadar acıyla yoğrulduğumuz, umudun gücü ve pes etmenin vahameti arasında mekik dokuyarak hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. Binlerin ölümüyle yıkılmazken, enkazdan canlı çıkan depremzede bir çocuğun gülüşündeki ümit pırıltısıyla yeniden hayatın yaşanılabilirliğine inanıyor ve hayata devam etmenin gerekliliğine ikna ediliyoruz yine hayat tarafından. Demek ki olmuşlardan çıkarılacak dersler, yaşanılacak günler, görülecek hesaplar var, yazgımızı yazan bunu kastediyor.

    İhtirasların, kapitalist mücadelelerin, yaşamın çıplak mücadelesine katlanmaktan kaçıp onu plastik bir estetizmle harmanlayanların, temel değerleri yok sayanların, dini özümsemekten ve gökle kurulan bağdan kendini muaf tutanların, bilimi zahiri hayatın üstüne çıkaracak kadar tanrısallaştıranların ve kul hakkıyla servet inşa edenlerin hasır altı ettiği durumların faturası ağır oldu. Fakat gözümüz yaşlı bile olsa yeniden inşa mecalimiz her zamankinden fazla olmalı. Enkaz altında kalanlara eşlik etmek yine onlara haksızlık olur, çünkü kurtarılmayı bekliyorlar. Bir ses, bir nefes onları hayatta tutacakken, saatlerini enkaz altında kurtarılma umuduyla geçirirken, dış dünyada konfor içinde psikolojik bunalımın verdiği mecalsizlikle eylemsiz kalma durumumuz ne kadar vicdani...





    Fiziksel enkazda kurtarılmayı bekleyenlerin duyduğu çığlık ‘KİMSE BENİ DUYUYOR MU?’ iken gür bir dirençle ‘HAYDİ YENİDEN İNŞAYA!’ diye seslenmeliyiz artık etrafa. Bilimin ışığıyla, kalbin yaratıcıya ve onun ilkelerine olan bağlılığıyla yeniden yol almak hiç bu kadar zaruri olmamıştı. Fay kuşağının ülkenin dört bir

     tarafından geçtiğini unutarak on beş, yirmi katlı binaların estetizmine mağlup olarak ya da

     liyakatsiz davranarak değil bilim ve aklı pusula tayin ederek yeniden inşa demeliyiz. Suçluya ayıracağımız eforu, çözüme ve eylem gücüne

     ayırmalıyız. Cebimizden vermeyi, kimsesize el olmayı, üşüyene bir hırka almayı, acıkana

     soframızdan ayırmayı ahlak edinmeliyiz. 13,5 milyon insanımız bu elim hadiseye maruz kaldı.

    Gündem değiştikçe unutulacak ya da algısızlaşmamızı sağlayacak bir durum değil. Aynı coğrafyayı paylaşmamızdan ötürü yarın bizim başımıza gelebilecek bir durumun erken

     maruzları diye nitelemek gerekir ki yardımı ve empatiyi eksiltmeyelim. Yarın biz aynı durumda

     olsak neler bekleriz sorusuna vereceğimiz cevap onlara yaklaşımımızı belirlesin. Biz  aynı coğrafyanın kader ortaklarıyız. Fikrimiz, yaşam biçimimiz farklı olsa da aynı gemideyiz. Ötekileştirmeden, ideolojik tasniflerden kaçınarak, insana insan olduğundan ötürü

     yaklaşarak vicdani yaklaşımlarımıza istikrar kazandıralım. İnsan büyük felaketleri çoğu kez kendisi yaşamadıkça idrak etmekte zorlanan bir varlıktır. Başkasının acısına gerçek anlamda ortak olmak da çoğu kez kolay değildir. Birkaç günlük hassasiyetlerle olayın şokunu atlatmaya çalışır akabinde rutinine dönerek unutmaya yüz tutar. Lakin büyük felaketlerden ders çıkarabilmek çoğu kez ona maruz kalmaktan daha önemlidir. Asıl tedbir, tecrübe etmeden felaketleri önleyebilme kabiliyeti geliştirmektir. Az çok demeden, istihdamdan bir tas çorbaya, birkaç kalem yardımdan, bir miktar paraya, oyuncaktan manevi desteğe kısacası her anlamda, her halükârda yardım etme hassasiyetine ihtiyacımız var.

    Enkazın imarına devlet, geride kalmışların manevi imdadına da millet yetişirse toparlarız. Dayanışmanın bu denli güzel portreler çizdiği, farklı farklı milletlerin dayanışma ruhunu diri tuttuğu ortamda sarılmayacak yara, aşılmayacak tümsek olmayacaktır. Bilimsel çıkarım ve disiplinleri yok saymadan, çözüm aramaktan gocunmadan bir şeyler yaptığımız müddetçe takatimizi yitirmeyiz. Yıkıldıkça yeniden inşa ederiz, usanmadan düştükçe kalkmayı ve gücümüz ayakta olmaktan değil yeniden deneyebilme kudretinden aldığımızı öğreniriz.

    Hayat kısa, sadece birkaç saniyede en sevdiklerimizi kaybedebiliriz, yıllarca hummalı çabalarla biriktirdiklerimizi sadece birkaç saniyede toza dönüştüğüne şahitlik edebiliriz. Kırgınlıklarımız, telafisi zor pişmanlıklara sadece birkaç saniyede dönüşebilir. Yaşamın kıymetini anlamamız gerekiyor. Deprem sevmemiz gerektiğini, sevdiklerimize sarılmamızın bir an itibariyle imkânsız hale gelebileceğini ve affetmemiz gerektiğini canımızdan can alarak hatırlattı.

    İhmal etmeyelim, sevelim, sarılalım, affedelim, ertelemeyelim, ‘iyi ki’lerimizi çoğaltalım olur mu?


    Yusuf YETİŞ


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.