Korno sanatçısı Çisil Korkmaz ile yaptığımız bu röportaj biyografik özelliktedir. Herkese iyi okumalar.
Çisil Korkmaz kimdir?
Bu soru için açıkçası aslında biraz sıradan bir müzisyen olduğumu söyleyebilirim; kendi halinde takılan, tüm gün enstrüman çalışan ve tüm hayatını korno üzerine kurmuş bir müzisyenim. Şuan da ise çocukluk hayalim olan yurtdışında bir Üniversite'de okuyorum ve alanında çok iyi bir isim olan Profesör Ozan Çakar’dan korno eğitimi almaktayım. Ayrıca çok fazla hayale sahip biriyimdir, sorsanız şu önümüzde ki 10 yıl için bile binlerce planım vardır. Korno ile olan hayatım dışında ise: arkadaşlarımla oturup saatlerce kahve içen, yemek yapmaya bayılan ve sürekli farklı tarifler deneyen, yürüyüş yapmayı çok seven, uzun yol yolculuğu yapmaktan mutluluk duyan ve birazda duygusal olan bir insanımdır.
Müzikle nasıl tanıştın ve kendini ne zaman tam anlamıyla müziğin içinde hissettin?
Müzik ile ailem sayesinde tanıştım, Annem ve babam ben ilkokuldayken hayatıma hobi olarak müziği dahil etmemi önerdiler. Bu nedenle ilkokul 1. Sınıfta özel bir kurumda keman eğitimi almaya başladım ve bu eğitimim 2 sene boyunca devam etti. Daha sonrasında ise benim keman çalmayı ve klasik müziğe olan ilgimin arttığını görmeleriyle birlikte yarı zamanlı olarak keman eğitimime devam ettim ve Konservatuar sınavlarına hazırlandım. 2014 yılında ise Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarının özel yetenek sınavlarını geçerek Profesör A. Kerim Gürerk ile korno eğitimime başladım. Müziğin içinde olduğumu ve bir sanatçı olduğumu ise 2018'de ilk orkestra deneyimimde yani Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası'yla çalıştığım ilk kampta fark ettim. Çünkü diğer insanlarla müzik yapmak gerçekten bu işin içinde olduğumu ve sanat için yaşadığım fark ettirdi.
Genelde bizim ülkemizde çok yaygın değil korno, senin kornoya geçişin nasıl oldu?
Evet maalesef bizim ülkemizde çok rastlanan ve tanınan bir enstrüman değil ama umuyorum ki bu bilinç gelişecek. Benim kornoya geçişim Konservatuar özel yetenek sınavları sırasında oldu. Biz Konservatuara girerken 3 sınavdan geçiyoruz bunların ilk ikisi şan sınavları sonuncusu ise fiziksel eleme. Bu fiziksel eleme sınavında beni keman için uygun bulmadılar ve daha sonrasında Sınavda ki profesörlerden biri benim kornoya geçmemin uygun olacağını söyledi ve bu şekilde geçiş yapmış oldum. Tabii ki ilk zamanlarda kemandan kornoya geçmek benim için çok büyük bir değişiklik oldu ama zamanla bu enstrümana aşık olduğumu söyleyebilirim.
Avrupa'da müzik eğitimi almanın artı ve eksi yönleri nelerdir?
Benim için artı yönleri; öncelikle klasik müziğin doğduğu bir ülkede eğitim almak bambaşka bir duygu. Kültürel olarak Avusturya klasik müzik için gerçekten bir cennet, insanların klasik müziğe ve müzisyenlere olan saygısı çok fazla ve bu benim için çok hoş bir duygu. Bunun yanı sıra okulda aldığım eğitimin standartları daha yüksek çünkü herkesin belirli hedefleri ve idealleri var ve bu da benim için birçok farklı bilgiyi öğrenmek ve kendi hedeflerimi yeniden tasarlamam için bir kaynak. Ve her hafta ünlü orkestraları ve dünyaca ünlü şefleri canlı dinleyebilmek, onların stilleri görmekte başlı başına bir motivasyon kaynağı. Eksi yönleri ise; doğal olarak aile özlemi var çünkü her isteğimde Türkiye 'ye gitme şansım olmuyor ve tabi ki ekonomik olarak zor ve maalesef burs almakta neredeyse imkansız çünkü Türkiye' de klasik müzik sanatçılarını destekleyen çok az kurum var. Umarım bu sorun zamanla çözülecek.
Moralin düşük olunca enstrümandan uzaklaşıyor musun?
Elbette moralim düşük olduğu zamanlar pek çalışasım gelmiyor ama böyle günlerde bile en az bir buçuk saat çalışmaya çalışıyorum. Ve ayrıca genelde moralim bozukken çalışmak, kendimi enstrümanıma yönlendirmek benim için daha iyi bir kaçış noktası çünkü o anlarda çalışırken düşündüğüm tek şey müzik yapmak oluyor ve bu nedenle özellikle moralim bozukken daha çok çalıştığımı söyleyebilirim.
Korno çalışırken verimli çalışabilmek için nelere dikkat ediyorsun?
Ben çalışırken düzenli egzersiz yapmaya özen gösteriyorum çünkü "warm up" dediğimiz bu ısınma egzersizleri gün içindeki kondisyonumuz için çok önemli. Ayrıca genel olarak verimli bir çalışma yapabilmek için kendime karşı özellikle eleştirisel yaklaşıyorum, o an neyi beğenmediysem onun üzerinde çalışıyorum ve düşünüyorum. Benim bu konuda ki önerim çoğu müzisyenin kendine karşı biraz eleştirisel yaklaşmasıdır. Çünkü çoğu müzisyen kendine karşı pek eleştiri yapamıyor ve eksiklerini sadece başka biri söyleyince anlayabiliyor bu nedenle çalışmalarımızda öz eleştirinin gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum. Bir diğer önerim ise hırslarının sadece kendileriyle olmasıdır. Çünkü başka bir müzisyenin başarısı onların sorun edeceği bir şey olmamalı aksine onları da motive etmelidir.
Türkiye'ye dönünce planların var mı? Varsa neler?
Açıkçası şu anlık daha çok Avrupa'da bir orkestrada çalışabilmeyi ve Avrupa'da hayatıma devam edebilmeyi umuyorum fakat tabi ki daha sonrasında ise Türkiye'ye gelip masterclasslar verebilmeyi ve Türkiye'deki önemli orkestralarda çalabilmeyi istiyorum. Küçük bir planım ise; belirli bir başarıya ulaştıktan sonra Türkiye'de müzisyenler adına bir vakıf kurup Türkiye'nin her yanında olan genç müzisyenlere destek olmayı ve klasik müzik ile hiç tanışmamış olan çocuklara bu konuda eğitim verebilen, onlara destek olan bir vakıf kurmayı düşünüyorum. Ama tabi bu hayalim için daha çok zaman var.
Yurtdışında müzik eğitimi almak isteyen müzisyenlere önerilerin nedir?
Öncelikle gerçekten iyi bir araştırma yapmaları, okulları, profesörleri ve yaşam şartlarını daha yurtdışına gitmeden bilmeleri. Gitmek istedikleri okulun profesörleriyle masterclass yapmaları ve ne istediklerini anlamaları. Tabii ki psikolojik olarak hazır hissetmeleri de çok önemli çünkü yurtdışına gelmek tamamen yeni bir hayat kurmak demek ve bu göründüğü kadar kolay değil.
Klasik dönem mi romantik dönem mi?
Bu soruya çok net bir cevabım var. Tabii ki romantik dönem. Benim için romantik dönem stil olarak gerçekten apayrı bir çalma deneyimi demek. Eserlerin içeriği, klasik döneme göre kuralların dışına çıkmak ve gerçekten müzik yapmak benim için romantik dönem eserlerinde var olan bir düşünce.
Bach mı Mozart mı?
Bu konuda cevabım J. S. Bach olur çünkü kendisi, müziğin tamamen gelişmeye ve müzik olarak ortaya çıkmaya başladığı Barok Dönemde ve bu dönemi çok iyi kullanıp müziğe en önemli kuralları koyan, yeni düşünceleri ortaya seren yenilikçi bir bestecidir. Bach'ın tüm eserleri ise benim için ayrı bir çalma ve dinleme zevki taşır.
Frank Sinatra mı Louis Armstrong mu?
Benim için çok zor biri soru çünkü dünyanın en iyi müzisyenleri /bestecilerinden bahsediyoruz. Galiba ikisi olmasa müziğe olan sevgim bu kadar olmazdı çünkü onları dinlemek benim için ayrı bir Dünya'ya gitmek demek. Ama seçmem gerekiyorsa sadece şu sıralar biraz daha fazla Frank Sinatra dinlediğim için Sinatra'yı seçerdim. Ama dediğim gibi benim için ikisi de müziğin en önemli insanlarından biridir.
Çok eğlendiğim bir röportaj oldu Çisil Korkmaz'a teşekküler :)
👏🏽👏🏽