Kafka,
Ya sonsuz bir uykudan ibaretse? Bu pişmanlıkları, hevesleri, ukteleri ne yapacağız o zaman? Dünyayı gezmek gibi çok büyük şeylerin değil; herkesin kolayca elde edebileceği şeylerin eksikliği bana kabul edilemez bir ziyan gibi geliyor. Anlatabildim mi? Zor olan zaten zordur, herkes yapamaz der kendini avutursun. Ama bir çocuk nasıl hiç çikolata yemeden ölebilir? Bir kadın nasıl koca ömründe bir elbiseyi giyemez? Bir adam nasıl her saniye omzunda sorumluluk hissedebilir? Çikolata bulunur, elbise giyilir, yükler paylaşılır. Neden bu kadar zor? Sana hep sorular soruyorum sanma, bunlar yarısı bile değil ve aslında mütemadiyen bunları ve nicesini kendime soruyorum. Hem başka kime soracaktım, kimse kimseyi dinlemek istemiyor. Zaten sen de bu şekilde pek yorulmamış oluyorsun. Mesela bu hiçlik gerçek ve kesin olsaydı günlerinde bir değişiklik olur muydu merak ediyorum. Benim kuvvetle ihtimal hiçbir değişiklik olmazdı. Çünkü o doludizgin haller, o cesaret, o umursamazlık noksan bende. Adım attığım yeri cıvıl cıvıl yapamam, saçlarımı özgürce savuramam, gülümseyerek sevilemem; tabiatımda yok. Tam da burada buluştuğumuza hiç kuşkum yok. Marifet olduğu için değil Kafka, aksine keşke her olaydan her mecburiyetten her durumdan kendimi düşünerek, gülümseyerek günahsız suçlamasız sıyrılabilen bir insan olsaydım. Şimdi bir hiçliğe bile meydan okuyamıyorum.
Biliyor musun yastıkları düzeltmeden, tezgahta bir şey bırakarak uyuyamam. Her gün yapacaklarımı not ederim. Sevdiğim insanların doğum günleri telefonumda tarih sırasıyla kayıtlıdır. Gün içinde sürekli -bir şeyle uğraşırken dahi- eski dizileri izlerim. Kızıp küsersem veya bir şeyden rahatsız olursam hemen yüzümden belli olur. Bir kitabı sevmesem bile başladıysam bitiririm. Gün içi uyur veya geç kalkarsam günü kaçırmış gibi hisseder, kalanı da kendime zehir ederim. Sevdiğim şiirleri ezberleyip okumak çok hoşuma gider. Çok sigara içerim herkes düzenli olarak bana kızar. Tekdüze olmayan her şey beni korkutur. En sevdiğim şair Alper Gencer, onunla tanıştım. Neredeyse hiç su içmiyorum, böbreklerim bir gün dile gelecek. Mübalağa severim, yoksa anlam bulamam. Sadece korku filmi izlerim ve yemek yapmaktan hoşlanmam. İçimde büyük bir çaresizlik ve sinir var, ara sıra açığa çıkar ve dişlerim ellerim kilitlenir. Biri bana bağırırsa ağlarım. Kulaklarım çok iyi duyar ve hafızam fazlasıyla sağlamdır. Bu arada kendimi en çok ağlarken güzel buluyorum, ironik değil mi? Hızlı yürür hızlı yemek yerim; sanki zamanla kavga ediyor gibi. Yakışmasa bile saçlarımı kulaklarımın arkasına atmaktan kendimi alamam. Ve yazıyorum işte, şimdilik bu kadar. Neden anlattığım hakkında ise hiçbir fikrim yok. Sanırım bazı şeyleri netlemek ve sabitlemek hoşuma gidiyor.
Evet ve son paragraf. İçinde küçücük bir heves kaldıysa dahi çok üzülürüm. Çünkü her anlamda tertemiz ve bembeyaz hissetmen için çok çabaladım. Çünkü eminim şimdi sen ne istediğini bilen geleceği parlak bir adamsın. Çünkü bazen ne kadar sıkışmış hissetsen de bende noksan olan o cesaretin sende hırçın bir dalga gibi varolduğunu ve karaya her zaman sağ salim çıkacağını biliyorum.
Gülümse.
M.
Yorum Bırakın