"Muzafffer Ozak; vaiz, sahaf, Halvetî-Cerrâhî şeyhi.
Birçok Avrupa ülkesi ve ABD'de, dervişleriyle birlikte yaptığı toplu zikirleriyle tanınmıştır. Yaşadığı dönemin dervişlerince "Efendi" sanıyla anılan Ozak yazdığı ilahilerde "Aşkî" mahlasını kullanmaktaydı.
Ozak ayrıca Sahaflar Çarşısı'nda bir kitapçı dükkânı işletmekteydi ve günümüzde dahi "Sahaflar Şeyhi" olarak anılır."
...
"Atatürk Türkiye'de tasavvufu ve sôfiyyeyi durdurmadı. Bir inkılâp yapılacaktı. O inkılâbın yerli yerine gelmesi için böyle yapılması icap etti. Yapılan inkılap gerçek sofilere karşı yapılmadı, sôfî taslaklarına karşı yapıldı. Zâhiren bakıldığında hâlis olanlara da dokundu gibi görünüyor ama hayır, onlara hiç dokunmadı. Bu iş kendilerini sôfî zannedenlere karşı yapıldı. Zaten gerçek sofiler her şeyi Hak'tan bildikleri için bunu da Hak'tan bildiler ve "eyvallah" dediler.
Mesela benim mürşidim Sultan Hamid zamanında doğmuş bir zât idi, Atatürk zamanında ben kendisiyle daima sohbette idim, gidip geliyordum, sohbet ediyorduk, hiç kimse de bize mani olmuyordu.
Atatürk, tekkeleri muvakketen (geçici) kapattığını bizzat kendisi söylüyor. Gün gibi aşikar olan bir hadise var ki vaktiyle Cumhuriyet Gazetesi'de bunu yazmıştı, ben bunu kendi efendimden işitmiştim, o da bizzat Atatürk ile konuşan zâttan dinlemiş. Bu zât İstanbul mebusu Yahya Galip Bey idi. Kendisi tarîki Halvetiyye'den Ümmî Sinan Dergâhı'nın şeyhi idi. Bir gece Atatürk'ü huzûrunda sazlar çalarken Atatürk Yahya Galip Bey'e dönerek: 'Şeyh Efendi! Kalk da bir harmandalı oyna.' demiş. Yahya Galib Bey de: 'Paşam ben bir Halvetî şeyhiyim, harmandalı oynamasını bilmem; Şükrü Saracoğlu Egelidir, o gâyet iyi bilir, o oynasın. Siz eğer bana müsaade ederseniz, ben burada bir Halvetî devrânı yaparım.' demiş. Bunun üzerine Atatürk Yahya Galip Bey'e: 'Ben tekkeleri muvakketen seddettim (kapattım). Nâehillerin (ehil olmayanların) elinden aldım, ehil olanları bulup açacağım. Sen yine devranını yapacaksın.' demiş."
...
"...Tekkelerin kapatıldığı dönemde yaşayan gerçek mürşitler, bu hadiseye karşı bir infial göstermek şöyle dursun hep rıza ve teslimiyetle karşılamışlardır. Yani Ahmed Celâleddin Dede bir istisna değildir. Nice meşayih (şeyhler) gerek manzum gerek mensur gerek yazılı gerek sözlü beyanlarıyla tasavvufun tekkelere ve tekkelerde yapılan ayin ve merasimlere münhasır olmadığını zaten tekkelerin uzun zamandır bir çöküş içinde olduğunu, tekke şeyhlerinin büyük bir kısmının mürşitlik yapmaya hâiz (içeren) vasıflar taşımadığını, tekkelerin kendilerine ait vakıf gelirleri yüzünden geçim kapısına dönüştürüldüğünü söylemişlerdir."
...
Kaynakça/Fotoğraflar
Cümle Mevcûdât Zâkir Kainat Dergâhdır - https://defter-i-ussak.blogspot.com/2015/12/cumle-mevcudat-zakir-kainat-dergahdir.html?q=atat%C3%BCrk
Tasavvuf Hakkında Mülâkât - David Freudberg - 16 Haziran 1982 - https://defter-i-ussak.blogspot.com/2018/07/muzaffer-efendi-hazretleriyle-tasavvuf-hakkinda-mulakat-david-freudberg.html
https://www.yeniakit.com.tr/biyografi/muzaffer-ozak
https://www.biyografya.com/biyografi/16610
...
Yorum Bırakın