Advertisement

Divan edebiyatı halktan ve yaşamdan kopuk muydu?

Divan edebiyatı halktan ve yaşamdan kopuk muydu?
  • 20
    0
    0
    0
  • Divan edebiyatı; şatafat ve lüks içinde, halkın yaşayış, anlayış ve kültüründen bağımsız, söylenildiği gibi tam anlamıyla ''Yüksek Zümre Edebiyatı'' mıydı? Öncelikle herhangi bir edebiyat anlayışının hayattan ve doğduğu kültürden bağımsız olma ihtimalinin olanaksızlığı hatırlanmalıdır. Çünkü her yazar, şair, edebiyatçı belli bir kültür ve yaşayış içerisinde şekillenir, fikir olgunlaşması yaşar ve bunu isteyerek ya da istemeyerek eserlerine yansıtır.

     

    Mehmet Kaplan konuyla ilgili şöyle der:

    ''Divan edebiyatı, eski Türk kültürünün bir parçası ve en güzel aynasıdır. Onu eski Türk medreselerinden, tekkelerinden, sarayından, çarşısından ve günlük hayatından ayırmaya imkan yoktur. Onu da ötekiler gibi Türkler vücuda getirmiştir... Malzeme dışarıdan alınmış bile olsa yapı Türkündür. Yunus Emre, Aşık Paşa, Baki, Nedim, Nefi, Şeyh Galib, Türk kültürü içinde doğmuş, yaşamış, eser vermiş şahsiyetlerdir.'' (Mehmet KAPLAN, Kültür ve Dil, DERGAH Yayınları, 41. syf.)

     

    Bu cümlelere dayanarak Divan edebiyatının en ciddi eleştirilerinden biri olan ve sadece yeni edebiyat savunucuları tarafından değil, hayatını eski edebiyat aratırmalarına vakfetmiş insanlar tarafından da zaman zaman dile getirilen bu duruma pek de katılmadığımı söylemek isterim. Sadece bu cümlelerden yola çıkarak mı bir yargıya varabiliriz? Elbette hayır. Osmanlı'da şairlik bir meslek olarak görülmez çünkü tek başına yaşamı rahatça sürdürebilecek bir gelir sağlamaz. Zaman zaman bazı şairlere maddi gelir sağlansa da bunlar devamlılığı garanti gelirler değildir, çeşitli sebeplerden çok kez kesintiye uğradığı olmuştur. Bu nedenle şairlerin çok büyük oranda uğraştıkları asıl meslekleri vardır. Bu meslekler fikrimce Divan edebiyatının halkla yakınlığına net bir yanıt sunuyor. Çünkü zaten şairler halkın içinde yer alan, halkın kendisi olan insanlar ve meslekleri de bu yönde.

     

    Yararlandığım kaynaklarda şairlerin meslek grupları hakkında ortak bir orana ulaşamasam da bir kısmı ilmiye, bir kısmı bürokrat, ...., olmak üzere bir kısmı da esnaftan oluşmaktadır. Esnaf sınıfına örnek vermek gerekirse: aşçı, ateşbaz, cerrah, ayakkabıcı, demirci, hattat, helvacı, marangoz, terzi, yorgancı, tüccar, takkeci vs.

     

    Yani şairler arasında hemen her meslek grubundan insan görülmekteydi. Birçok üst sınıf önceki yıllarında ayakkabıcılık gibi esnaf işleriyle meşgul oldukları için halk içinde yetişmiş ve halktan kopuk olması imkansız kişilerdir.

    Son dönem Osmanlı şairleri içinden en bilinenler olan Nabi kahveci, Şehri hamamcıdır. 

    Divan edebiyatının en büyük şairlerinden hikemi şiirin öncüsü Nabi, Osmanlı’nın duraklama devrinde yaşamış bir şairdir, idare ve toplumdaki bozukluklara şahit olduğu için didaktik şiirler yazmış, eserlerinde devleti, toplumu ve sosyal hayatı eleştirmiştir. Söylenene göre bir şeyhin çobanıdır ve daha sonra bir şekilde Damat Mustafa Paşa'nın divan katipliğinden kethüdalığa kadar yükselir.

    Divan edebiyatının en büyük iki isminden biri olan Fuzuli'nin Hz. Ali türbesinde türbedar olduğu iddia edilir. 

    Zati, Balıkesir'de baba mesleği olan çizmeciliği yaparken mesleğini bırakıp İstanbul'a gider, bir paşanın gözüne girer, Sultan Selim ve Sultan Süleyman zamanı yıllık caizelerle geçinir fakat devlet adamlarıyla arasının açılması sonucu hayatının son yıllarını fakirlik içinde geçirir.


    Agah Sırrı Levend,

    ''Eski divanlarla hamseleri açınız. Onların küflü sayfalarında kılıkları, yaşayışları, düşünceleri, gelenek ve görenekleriyle atalarımızın canlandığını göreceksiniz. Münacatlarla tevhitlerde, ellerini göklere kaldırmış tevekkül içinde yalvaran müminler; övgülerde, umduğu ihsanın ağırlığı altında ezilen şairin göklere çıkardığı padişahlar, vezirler ve çeşitli insanlar; gazellerde, beyitler üzerinde bir kuyumcu gibi işleyen maarif perdazlar;...., surnamelerde şölenleri, hokkabazları ile geceli gündüzlü haftalarca süren düğünler; yerli hikayelerde feraceleri, yaşmakları ve hotozları ile kenarın dilberleri yanında kavukları, binişleri, çedik pabuçlarıya İstanbul'un çelebileri alay alay gözümüzün önünde resmi geçit yaparlar.'' diyerek Divan Edebiyatı türlerinin içeriğindeki günlük yaşama dem vurur.

     

    Necati ve Hayreti'nin kendi dönemlerinde yaşanan arpa kıtlığını ve bundan dolayı duydukları sıkıntıyı konu ettikleri manzumeleri vardır.

    Necati, ''Kaside-i Arpa'' başlıklı bu şiirini vezire sunarak yardım dilemiştir.

    ''Kan-ı ol yari mihriban arpa

    Sayruya sıhhat ata can arpa

         

    Galiba çaha düşdi Yusufvar

    Ol aziz-i cihan olan arpa''

    (O şefkatli, sevgi dolu sevgiye benzeyen, hastaya sağlık, ata can olan arpa nerede?

    O dünyanın kıymetlisi olan arpa galiba Yusuf gibi kuyuya düştü.)


    Yukarıda birçok örnekte görüldüğü gibi, bir kez daha belirtmek isterim ki Divan şairleri bizzat halktır. 

    Osmanlı'nın sosyal hayatını hicivleri, kıyafetnameleri, şehrengizleri, surnameleri gibi türlerinde gözlemlemek mümkündür. Divan edebiyatı, içerisinde halk ve halk kültürünün ögelerini zengin bir biçimde taşır.

     

    KAYNAKÇA:

    1) https://www.researchgate.net/publication/305618673_Toplumun_Bir_Parcasi_Olarak_Divan_Sairleri_ve_Meslekleri

    2) https://www.fikriyat.com/galeri/edebiyat/divan-edebiyati-sairlerinin-birbirinden-farkli-meslekleri

    3) https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/143144

    4) https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/143144

    5) Mehmet Kaplan, Kültür ve Dil

     

     

     

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.