Yanlış zamanlarda çırparsa birkaç kuş bu dünyanın gökyüzüne kanatlarını. Ellerimde birikmiş karanlıkları dudaklarıma götürüp içime çekeceğim son defa. Önünde durduğum bunca dönüşümün peşinden sürüklediği geçmişi taşıyorken omuzlarımda. Senden uzak bir düş kuruyorsam, bunca şehrin tozu dolsun ruhuma. Eskimiş, sararmış kağıtlarda bulurken kendimi; eski bir plak gibi çalsın dursun odalarında hatıralarımın.
Islak zeminin üzerinde oturur dururken; arkasında binlerce gözün izlediği bir uzun yolda ilerlerken; ya da her şeyden geçip sessizce iliklerine kadar kurşunla dolup dökülmek sonra kağıtlara. Bardak yuvarlak, gök sivri, dudak kan ve ben kinim. Birden doluyorum her birine son anına kadar sarhoşlukla, benden öte dünya yok, bensiz bir şiir yok. Biliyorum.
Geçmişin üzerine bembeyaz kalemler çektim. İzleri kalır diye astım tüm sözcükleri darağacına. Üç küçük şişe doldurdum umarsızca. Tanrı konuşmaz. Bu yüzden mirastır sessizlikler. Külden geçit bir yol düşlersen, beni hatırla.
Kimse suçsuz değil; kimse de suçlu değil alabildiğine. Kendime batırdığım bıçaklar bu yüzden her zaman birkaç santim daha dışarıdadır. Affetmenin o kendi halindeliğini beklerim kendimden. Bazen başaramam. Umut, kesilmişse benden: Ölürüm!
Aynı sözler, farklı düşler
kimsesizlikle vazgeçişler
sahte yüzler, buzdan eller
bitmeyen gecelerde erirler
Sessizliğim, karanlığım
Aşklarımdan miras acılarım
Bekledikçe geçer sandığım
İşte hep, hep bu yüzden
Aşk yayılsa da dilinden
İşte hep, hep bu yüzden
Yalnızlığı buluyorum ben
Kirlerinden arınıyorsa
Ruhlardan ruhlara
O ıslanmış dudaklarda
Bitkin bir yas duyunca
Yorum Bırakın