Kalbimin ortasında olay yeri inceleme bantlarıyla iştirak hareketi yürütüyorsun. Amos’un yeşil yosunlu taşları ve kıyıya paralel uzanan yeni nesil ‘Camping’ kültürü nadiren gördüğüm bir kaç fotoğrafına eşlik ediyor. Bindiğin tekne kıyıya kıçtan kara yapıyor, yanındaki kaptanı bile kıskanıyorum. Seksen beden memelerinden süzülen Akdeniz ve Ege’nin sularını kıskanıyorum. Gökova Körfezi bu hararetli yakarışıma destek çıkıyor. Ben senin kıyı kesimlerinden ortalama altı ila sekiz deniz mili hızıyla seyir ettiğin ve masmavi bulduğun ilk kayalık şeridine telaşla çapanı saldığın bütün koyları kıskanıyorum. Kıskançlığımdan ve memleketimin ben de bıraktığı bir takım kalıcı tribün özelliklerimden mütevellit sağ omzuna oldum olası destekte bulunduğum (ve bundan gurur duyduğum) abim bana ‘Entel Maganda’ diyor. N'olmuş yani şiir okuyup, sinirlendiğimde şivemi kaydırıyorsam yahut opera akşamında ters bakan bir adama ilk yumruğu çenesinden vurabiliyorsam? Evet değerli sanatçımız Müslüm Gürses ile yakın ahbaplığım da mevcuttur, fakat inan bana İdil Bireti’de aynı hassasiyetle severim.
İşin özünde salt acı ile harmanlanmış güzel bir şiir, arabesk kültürünün Saba ve Hicaz makamları, Çakırcalı Efe’nin patlayan silahları Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun hemen üst yolunda bulunan Erdoğdu kavşağında vitesi üçten ikiye düşürüp yarım debriyaj ve gazın orgazm eşiğiyle beraber çektiğim el frenleriyle (Mobese’de elbetteki görüntüsü mevcuttur) aynı isyanı barındırıyor. Bir nevi haykırış diyebiliriz fakat sessizce değil. Yaşasın bilek kestiren Müslüm Gürses şarkıları ve asla kavuşamayan münferit aşk suçluları ve belki biraz da Albert Camus x2.
Enis
Yorum Bırakın