Hepimizin gün içinde sosyal medyada takılırken şöyle dediği olmuştur: "Ay ben bu aileyi çok seviyorum, çok mutlu ve mükemmeller çocukları da pek tatlı! ; "Of! oğlanın kaslarına bak benim kaç basmam lazım bunun için ya, attığı videoya da bak efsane." ; "Ya bu kız nasıl bu kadar incecik, yediği yemeği de atmış, bu hamburgeri ben yesem anında kilo alırım nasıl bunları yiyip fıstık gibi kalabiliyorlar?" vesaire.
Bu hesaplara bilerek girmesek de keşfetimize düşüyorlar ve ister istemez gözucuyla da olsa girip üç beş gönderiye bakıyoruz hatta bakmakla kalmıyoruz içimizden bu şekilde düşünerek kendimizi onların fizikleriyle, yedikleriyle, içtikleriyle, mutluluklarıyla kıyaslıyoruz. Bu kıyaslamadan sonra da küçük bir hüzün çöküyor üstümüze onlar gibi olamadığımız için. Belki şimdi inkar edebilir, ne kadar saçma milletin hayatını neden kıskanayım diye düşünebiliriz ama bu koca bir saçmalık bilinçaltımız biz farkında olmasak da bu hüzünden etkileniyor. Ama fark etmemiz gereken ve belki de sorgulamamız gereken yegane şey şu: "O insanlar gerçekten öyle mi?". Ailesine ve bebeğini sevdiğimiz aile post attıktan sonra hala o fotoğraf karesindeki gibi huzurlu mu yoksa fotoğraf çekindikten sonra bebek kusmuş, eş gitmiş, influencer anne yorgunluktan kimseyle uğraşamayacak halde mi?, kaslarına düştüğümüz çocuk protein tozu basmaktan, yulaf lapası yemekten bıkmış sadece bedeniyle varolduğunun farkında olduğu için de psikolojik sağlığını kaybedecek kıvamda mı?, fiziğine bayıldığımız "ideal kız" o hamburgeri yedikten sonra kendini kusturdu mu? ya da o hamburgerden sonra kendini kalori açığı için aç bıraktı mı bırakmadı mı? bilmiyoruz. Bu bilinmezlikle de bu insanları postlarındaki gibi kabul edip kendi hayatlarımızı sorgulayamayız. Dünya, sosyal medyanın plastik gerçeklerinden ve ideallerinden uzak keşfedilmeyi bekleyen bir hazine. Küçük ekranlarımızdan küçük hayatlarla kendimizi kıyaslamadığımız günlerde buluşmak dileğiyle.
Yorum Bırakın