Kendi değerimizi yaratmak ile seçmek arasında ince bir fark vardır. Yaratmak, olmayan bir şeyi var etmektir, seçmek ise belirli değerler arasından uygun olanı veya arzu edileni seçmektir.
Ahlaki değerlerin, yasaların ve normların dışına çıkarak kendi değerimizi yaratmamız mutlak özgürlüktür. Bireyin mutlak bir özgürlüğe sahip olması, tehlikeyi arz eder. Çünkü mutlak özgürlük nosyonu, herkesin kendi kendini yönetebilme hakkına sahip olmasıdır. Böyle bir hak bireylere verildiği takdirde bireyler ortada bir egemen olmadığı için kendilerini güvende hissetmezler, sürekli korku ve endişe içinde yaşarlar. Hobbes'a göre bireyler, kendilerini güvende hissetmeleri için mutlak özgürlüklerinden feragat edip kendi haklarını yani mutlak özgürlüklerini bir egemene teslim etmelidirler. Ancak Rousseau; bireyin, başkalarının belirlediği yasalara itaat etmesini bireyin özgürlüğünü kısatlayacağından ötürü Hobbes'un bu görüşüne karşı çıkar. Rousseau, bu noktada sosyal kontrat nosyonunu ortaya atar. Sosyal kontrat, ortak yararlar dahilinde ortak bir iradenin ahlaki değerleri ve yasaları oluşturmasıdır. Genel iradeye dayalı oluşturulan yasalar kamunun ortak yararını herkesin iyiliğine göre oluşturulacağından bireylerin hem güvensizlik duygusu ortadan kalkmış olacaktır hem de bireyler koyulan yasaların birer parçası olduklarını düşünüp kendilerini özgür hissedeceklerdir.
Özgürlük nosyonu konusunda daha çok Rousseaucu bir tarafta olduğumu söyleyebilirim. Bana göre Özgürlük, toplumsal iradenin oluşturmuş olduğu ahlaki değerleri ve yasaları göz önünde bulundurarak sınırlı bir perspektifte irademize dayalı kendi değerlerimizi belirlemek, seçmek ve eylemektir.
Yorum Bırakın