10. Yılında "All the Little Lights"

10. Yılında "All the Little Lights"
  • 0
    0
    0
    0
  • 19 yıllık hayatımın içinde, varlığını bu kadar uzun sürdürebilmiş bir sanatçı ve albüm yok. Passenger, 2013 yılında hayatıma “Let Her Go” ile girdi ve işte hâlâ burada. Geriye dönüp baktığım 10 yılda, yaşadığım şeyler ve geçirdiğim değişimlerin sonucunda, olduğum kişi olduğum için üzülüyorum. “All the Little Lights” albümünün kapağına baktığımda, şarkılarını dinlediğimde, 10 sene önceki Mike’ı hatırladığımda, yaşadığım hüzünü size tarif edemem. Sanırım “All the Little Lights” hayatımın en önemli albümü.
     

    Hayat gerçekten çok hızlı akıp gidiyor. Hayatımın hatırlanabilir ilk 10 senelik evresinde öğrendiğim tek şey zamanın ucunun tutulamadığı. Herhalde, bundan 10 sene önce yanıma gelip, olduğum kişi olacağımı söyleseler inanmazdım. En azından bir şeyleri değiştirmek için çabalardım. Ama bu, bu yazının konusu değil. Doğrusunu isterseniz bu sitenin de konusu değil.


    All the Little Lights’ın çıktığı gün dün gibi aklımda… demek isterdim fakat All the Little Lights çıktığında yalnızca 9 yaşındaydım. Fakat, Let Her Go’nun, çıktığı gibi tüm Dünya’da dinlenme rekorları kırdığı günleri çok iyi hatırlıyorum. Henüz 9 yaşında belli başlı bir estetik zevke sahip değilken, deliler gibi Let Her Go dinleyip klibini izlediğimi hatırlıyorum. Uzun bir süre Passenger’ı yalnızca Let Her Go ile tanısam da devamında aklım başına geldiğinde, Spotify’a ilk defa üye olduğum zaman, şarkının varlığını hatırlayıp Passenger’ı keşfetmeye başlatmıştım.

     
    All the Little Lights’ın, Passenger dinleyen ve seven insanlar olarak, hepimizin hayatında önemli bir yeri vardır. En azından dönemin hissettirdikleri bile hepimiz için çok önemlidir. Çünkü bu albüm öyle bir zamanda çıktı ki, bana göre modern dünyanın yaşadığı son güzel yıllardı. Belki de gerçekten hâlâ her şey aynıdır veya her şey çok güzeldir. Fakat biliyorsunuz bu bizim için değil. Yalan söylemeyeyim, ne zaman hayat hakkında olumsuz düşünmeye başlasam veya kafamı kurcalayan şeyler olsa, ilk olarak bu albüme başvuruyorum. Çünkü Passenger, bize bu albümde yaşamayı sevmeyi ve onunla barışık olmayı o kadar güzel anlatıyor ki, bir an olsun tereddüte kapılmıyorsunuz.

     
    Örneğin albümün açılış parçası olan “Things That Stop You Dreaming”de, Mike, hiçbir mal varlığının olmamasına rağmen hayatta olmasının ne kadar büyük bir değere sahip olduğunu söylüyor.

     
    “I got no money in my hand or my coat or my pocket

    Won’t get to space ‘cause I haven’t got a rocket

    But I have air in my lungs, eyes in my sockets

    And a heart that beats like a tap that leaks”

     
    Mike, kendi bloğunda, bu şarkı için şu yorumu yapıyor: "Bu, (All the Little Lights) benim beşinci albümümdü. Bir müzisyen olarak "başarılı olamayabilirim" diye düşünmeye başlamıştım. Bunun geleceğe dönük sonuçlarını istemeyerek de olsa kabullenmeye başlamıştım. Çevremdeki arkadaşlarım büyük şovlarda sahne alıyordu ve maddi olarak durumları iyileşiyordu. İnanın bana bunu izlemek çok zordu. O noktaya asla varamayacağımı, sadece barlarda ve sokaklarda çalacağımı düşünüyordum."

     
    Bunların yanında, albümün yapımları Avustralya’da başladı. Mike, o dönemlerde sürekli sokaklarda çalıyordu ve kendisine bir hayran kitlesi oluşturmaya çalışıyordu. “Holes” (Holes klibi İngiltere'deki sokak gösterisinden) klibinde de bunu görebiliyoruz. Aslında, Avustralya’nın özel bir anlamı var mı diye soracaksanız, buna hayır cevabını verebilirim. Biliyorsunuz, çoğu folk sanatçıları sürekli seyahat halindedir. Onların en büyük ilham kaynakları doğa ve seyahatleri sırasında tanıştıkları insanlar ve yaşadıkları hikayelerdir. Tahmin ediyorum ki yine böyle bir dönemdi.

     

    Peki albümü, diğer albümlerden ayıran şey Avustralya mıydı? Aslında, Mike, bunu şöyle açıklıyor: “Bir söz yazarı olarak, en kıymetli şarkılarımın sözleri hep gözle görülür ‘normal’ yerlerde olduğunu fark ettim. Onları bulabilecek kadar uyanık olmanız yeterli.” Belki bu konuda Avustrayla seyahati, ona gerçekten iyi gelmiştir. Çünkü, ilhamın nereden geleceği belli olmuyor.

     
    Bu, gerçekten güzel bir açıklama. Çünkü, geriye dönüp, o zamana kadar çıkmış dört Passenger albümüne baktığımız zaman, bu albümü onlardan ayıran net bir şey vardı. Sözler son derece sade, sade olmasına rağmen de gerçekten efektif kullanılmıştı. Mesela, geçmişteki albümlerin içinden en çok parlayan şarkı “Caravan” buna güzel bir örnek. Yine basit sözlerle yazılmış, şahane bir şarkı.

     
    Albümün 2. Şarkısı olan “Let Her Go” da buna gerçekten güzel bir örnek. Sade cümlelerin içindeki vurucu hisler, bu şarkının büyüsüydü. 

     
    “Staring at the ceiling in the dark

    Same old empty feeling in your heart

    'Cause love comes slow, and it goes so fast”

     
    Ayrıca, şarkının efsaneleşmiş introsu ve yaylıları gerçekten çok güzel. Aslında bu da baktığınız zaman önemli bir nokta. Çünkü, Mike bir daha bu albümdeki gibi bir ekiple çalışmadı. Albümde yer alan ekibin neredeyse tamamı Sydney'li, yerel sanatçılar. Burada, ekibin farkını gerçekten görüyoruz. Kusursuz bir iş çıkarmışlar. Milyarlarca dinlenen bir şarkı size hem hüznü, hem mutluluğu anlatırken son derece tatlı bir müzik eşlik ediyor.

     
    Albümün adını taşıyan “All the Little Lights” sözleri bakımından çok duygusal bir şarkı. Fakat Mike, benim gibi düşünmüyor. Kendisi “Bana hüzünlü bir şarkı gibi gelmiyor.” diyor. Bu şarkının her dizesi, Mike’ın hayatının dönüm noktalarını ele alıyor. Aslında tüm küçük ışıklar, hepimizin içinde yer alıyor ve üzücü bir olay yaşadığımızda gerçekten sönüyorlar. Yazının başında “Son 10 yılınıza bir göz atın.” dediğimde, bunu kastediyordum. Son 10 yılda içinizde ne kadar ışık söndü ve sizi bugünkü siz yapmanızda ne kadar rol oynadılar? 

     
    “Gençken ışıklarımız parlak yanar. Her şeyin mümkün olduğu hissi hep varolur. Her şey sınırsız bir imkanla önümüzde duruyor. Henüz dünyayı ya da olayların gerçekliğini anlamıyoruz ve hayallerin utanmadan yaşamasına izin veriliyor.”

     
    “We're born with millions

    Of little lights shining in the dark

    And they show us the way

    One lights up, every time you feel love in your heart

    One dies when it moves away”

     

    Albümün devamında “The Wrong Direction” eğlenceli bir müziğe sahip olmasına rağmen, Passenger’ın negatif sözlere sahip şarkılarından bir tanesi. Özellikle nakaratında bahsettiği çelişkiler, hepimizin hayatında yaşadığı şeyler. Ayrıca şarkının “It seems like I’m running in the wrong direction” sözü ile bitmesi üzücü ve bu sözler bana birisin hatırlatıyor haha.

     
    “Circles,” son zamanlarda çok sık dinlediğim bir şarkı. Bana yaşlandığımı ve kaybettiğim şeyleri hatırlatması, her seferinde gözlerimi dolduruyor. İşte albümün buna rağmen dengesini koruyabilmesi çok başarılı. Yaşama sıkı sıkı sarılarak başladığımız bu albüm, benim için bir insan hayatını temsil ediyor. Şu an “Circles”ı dinliyoruz ve çok fazla şey kaybettik ve yaşlandık. Hatırlarsanız bundan önce bir sürü yanlış karar verdik üstelik yanlışlara koşmuştuk.

     
    “It’s been years

     Since we whispered soft

     With the torch light on

     And the big light off

     We were tired boys

     With the soap on our skin

     And we’d fall asleep to the wind”

     
    Şu aşamaya kadar çok şey kaybettik. Telafisi olmayan şeyler kaybettik. Fakat sırada “Life’s for the Living” var. Bana göre bu albümün en underrated şarkısı. Bunu tabii ki dinlenme sayılarına göre söylüyorum. Yoksa, Passenger, “Let Her Go” dışında gerçekten underrated bir sanatçı.

     
    Life’s for the Living, işte o dönem, Avustralya’da, Mike’a hayatını sorgulatmasına sebep olmuş. Mike, kendi hikayesinde “Gerçekten insanları görmeye başladım. Sadece bakmadım. Yağmur altında dans eden çocukları, duraklarda işe gitmek için otobüs bekleyen insanları, sokaktaki yaşlıları görmeye başladım. Hayat, her zaman öğrendiğimiz bir yolculuktur. Onun güzelliğini, kaosunu, ikiyüzlülüğünü ve eşitsilziğini görmek ve hepsini anlamlandırmaya çalışmak… İşte nakarat kısmı, bana bir teşekkür gibi geliyor. Tüm bu çılgınlıkla baş etmenin en iyi yolu, ona karşı direnmemek. Zamanınızı geçmişte yaşadığınız şeylere yakınarak veya kaçırılan fırsatlar üzerinde durarak harcamak yerine, dalgalara karşı yüzmek ve bundan daha fazlasını yaşayın.” diyor.

     

    “Don’t you cry for the lost,

     Smile for the living,

     Get what you need and

     Give what you given,

     Life’s for the living, so live it,

     Or you better of dead.”

     
    Life’s for the Living’deki, tutum, sıradaki şarkı “Holes”da, hikayeler ile güçleniyor. Bu şarkı, iki insanın hayatının en önemli noktalarını anlatıyor. Biri, her şeyini kaybetmiş, hatta evi yanmış ve uzun süre komada yatmış bir adamın hikayesiyken, diğeri; eşi tarafından terk edilmiş, çocuklarıyla birlikte bir başına kalmış bir kadını anlatıyor. Fakat bu şarkı hüzünlü bir yere bağlanmıyor. Mike, bize en samimi şekilde “Boşluklarımız var, kalbimizde, hayatlarımızda her yerimizde boşluklar var. Ama biz, bunları taşıyabiliyoruz ve zaten hayat devam ediyor.” hatırlatıyor.

     
    “Well sometimes you can't change and you can't choose

    And sometimes it seems you gain less than you lose

    Now we've got holes in our hearts, yeah we've got holes in our lives

    Where we've got holes, we've got holes but we carry on”

     

    İşte bu büyüleyici albüm, bu sene tam 10 yaşına bastı. bizim de dinleyiciler olarak bir süredir beklediğimiz 10. Yıl projesi, 2023'ün bir Eylül akşamında duyuruldu. All the Little Lights’ın 10. Yılına özel olarak tüm şarkılar yeniden kaydedilmiş ve birkaç özel düet yapılmış. Mike, projeyi duyururken “2 yıldır bütün şarkıları yeniden kaydetmekle meşguldük.” dedi. Eğer ki bu albümün kayıtları dediği gibi 2021’de başladıysa, ortada çok yorulmuş bir Passenger olmalı. Çünkü 2021’den beri diskografisine 2 tane nefis stüdyo albümü (Songs for the Drunk and Broken Hearted ve Birds That Flew and Ships That Sailed) ve 1 tane canlı konser kaydı (Passenger - Live from San Francisco) ekledi. Tüm bunların yanına All the Little Lights albümünü yeniden hazırlamak çok yorucu olmalı.

     
    Aslında, albüm hakkında diyebileceğim her şeyi söyledim. 10. Yıl özel versiyonunda tabii ki Mike’ın sesinin değiştiğini anlamak için iyi bir müzik kulağına ihtiyacınız yok. Ayrıca tüm şarkılar, doğal olarak transpoze edilmiş. Bununla birlikte bence bu albümde düetlere ihtiyaç yoktu. Açıkçası ben tüm şarkıların tamamını Mike’ın seslendirmesini isterdim. İlla bir düet olacaksa bunun Stu Larsen ile yapılmasını isterdim. Şarkıların sözlerinde hiçbir değişiklik yok. Life's for the Living dışında. 

     
    Lifes for the Living’de “Çocuklar, yağmurda dans eden spastik çocuğa bakıp güldü.” diye bir dize vardı. Bu dize çok tepki çekmiş olacaktı ki Mike, çok uzun bir süredir konserlerde bu dizeyi, “Yağmurda dans eden çocuk güldü.” diye seslendiriyor. Kendisi durumu şöyle açıklıyor:

     
    “Bu şarkının yazıldığı günün en dikkat çekici anı, yağmurda dans eden engelli çocuktu. Hala çok net hatırlıyorum. Çevresindeki insanlar onu izliyordu ve alay ediyordu. Onunla alay edilmesini çok sarsıcı buldum. Orijinal şarkıda da bunu açıklayacak, sarsıcı bir söz yazdım. Ama bunun çok saldırgan durduğunu da fark ettim. Belki de pişman olduğum tek şarkı sözü. Eğer bu zamana kadar bundan kırılmış insanlar varsa, içtenlikle özür diliyorum.”

     
    Sanırım artık toparlamam gerek. Pekâlâ, gerçekten bu yazıyı yazmak birkaç günümü aldı. Tüm düşüncelerimi yazıp, albümü defalarca baştan sona dinlemek bende garip duygular uyandırdı. Biraz da yaşama olan inancımı sorguladım. Fakat bu tamamen kişisel. Passenger'a (Hayır, onun adı Mike) bu büyüleyici albüm için içtenlikle teşekkür ediyorum. Umarım yollarımız bir gün yeniden kesişir. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.