Ben bir duvarım hiç güneş görmedim
sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar"
(Atilla İlhan)
Duvara karşı, iki Türk göçmenin trajik aşk hikayesinin ötesinde toplumsal cinsiyet rolleri, aidiyet duygusu, özgürlük, ulusal kimlik, cinsellik, kültürel farklılıklar gibi konular hakkında söz sahibi olabilecek yönetmeni Fatih Akın olan görsel bir anlatıdır.
Bir ülkenin vatandaşı olan insanların ana vatanlarından koparak başka ülkelerde azınlık olarak yaşamaları "diaspora" terimiyle ifade edilir. Ekonomik nedenlerden dolayı vatanlarını bırakıp başka ülkelere göç eden insanlar göç ettikleri yerde daha iyi şartlarda yaşayacaklarını umut ederler. Ancak çoğu zaman toplum tarafından dışlanma ve büyük bir emek sömürüsüyle karşı karşıya kalırlar. Tıpkı 1961 yılında imzalanan Türk iş gücü anlaşmasıyla Almanya'ya göç eden birçok Türk gibi.
Cahit ve Sibelde böyle bir aileden gelen Almanya'daki Türk azınlığa mensup iki karakterdir. Bu karakterleri anlamak için biraz "diaspora" kavramı hakkında düşünmemiz gerekir. Azınlıklar toplum tarafından genellikle kabul görmezler. Toplumdan soyutlanmış bir biçimde hayatlarını devam ettirmeye zorlanırlar. Ne bulundukları konuma ait hissedebilirler ne de terk ettikleri konuma geri dönebilirler. Ana vatanlarına duydukları hasretle arafta kalmış ruhlar gibi savrulup dururlar. Bu insanlar yaşadığı topluma uyum sağlamakta güçlük çekerler ve bunun sonucunda kendine yabancılaşırlar.
Cahit Türk asıllıdır. Fakat Türkiye hakkında bildiği tek şey Mersinli olduğudur. Türkçeyi çok az konuşabilmektedir. Ve kültür olarak tamamen Alman kültürünü benimsemiştir. Her ne kadar Alman kültürünü benimsemiş olsa da oraya da ait değildir. Topluma göre yabancı ve sıradışı bir karakterdir. Barlarda temizlik yapıp boş şişeleri toplayarak geçimini sağlamaktadır.
"Hayatına son vermek istiyorsan bunun için ölmene gerek yok! Buradaki hayatına son ver ve başka yere git. Anlamlı bir şeyler yap. Yap işte bir şeyler! Afrika'ya git mesela. İnsanlara yardım et. "The The" grubunu biliyor musun? Bir şarkıları var, Dünyayı değiştiremiyorsan, kendi dünyanı değiştir"
Filmin başında Cahit bardayken kendisine ilgi gösteren bir kızı reddettiği için bardaki bir erkek tarafından eş cinsellikle suçlanınca kendisine hakaret eden adama saldırır ve bardan atılır. Bunun üzerine arabasını son sürat bir duvara çarpar. Fren izi yoktur ve bu bir intihar girişimidir. Cahit kendini bir psikiyatri kliniğinde bulur. Sibelle de orada tanışır.
Sibel Muhafazakar bir ailenin içindedir. Aile baskısına tepki olarakta bileklerini keserek tıpkı Cahit gibi intihar girişiminde bulunmuştur. Sibel aslında ölmek istediği için değil yaşamak istediği için bileklerini kesmiştir. Ata erkil toplum yapısının kadını itaatkar kılmasının aksine Sibel isyankar ve de kendi istediği hayat için mücadele edecek kadar cesur bir karakterdir. Hayatını kendi istediği gibi yaşamak ister. Dans etmek, sevişmek özgür olmak ister. Kendi aile yapısından farklı olduğu içinde ailesi tarafından normal biriymiş gibi gözükmez ve de uygulanan bütün baskılara kendi çapında yarattığı protesto yüzünden abisi tarafından ölümle tehdit edilir. Bu muhafazakar aileden kurtulmanın tek yolunu da evlilik olarak görür. Nefret ettiği kültürden nefret ettiği kültürün bir parçası olarak kurtulur. "Şeytandan kurtulmak için şeytan olmak gerekir." Cahit Türk asıllı olduğu için ailesinin onunla evlenmesine izin vereceğini düşünür. Ve ilk gördüğünde ona evlenme teklifi eder. Cahit ilk başta bunu reddetse de sonradan kabul eder. Cahit kendinden kaçar. Gerçek kimliğini geride bırakmıştır aitlik hissini de ölen karısından sonra kaybetmiştir. Öz benliğini geride bıraktığını da isteme anında Sibel'in abisinin Türkçene naptın sorusuna attım diye cevap vermesinden de anlıyoruz. Evlilik Sibel için bir özgürlük Cahit içinse dünyasındaki bir değişimdir. Bu evlilik ilk başta ev arkadaşlığından ibaret olsa da sonradan Sibel ve Cahit birbirlerini sevmeye başlarlar. Sibel o çok istediği özgürlüğe kavuşmuştur. Dans eder, başka erkeklerle birlikte olur, içer. Sibel vücudunu örtme ihtiyacı duymaz, gizlemez. Aksine vücudunu Ata erkil topluma karşı silah olarak kullanır. çıplaklık onun için özgürlüktür. Cahit Sibel'in kendisiyle evli olup başkalarıyla yatma durumunu kıskanmaya başlar. Bir gün Sibel'in birlikte olduğu erkeklerden biri Cahit'e kışkırtıcı şekilde konuşunca Cahit onu öldürür. Bu noktadan sonra Cahit ve Sibel'in hayatı tamamen değişir. Cahit hapse girer. Sibel ise İstanbul'a kuzeni Selma'nın yanına döner. Selma işkolik ve düzenli hayatı olan bir kadındır. Tek düze, sade, sıradan bir hayat... Sibel böyle bir hayatı istemez, nefret eder. İstanbul'a döndüğünde de gece kulüplerinde takılır. Fakat buraya da ait hissedemez. O da Cahit'i kaybettikten sonra aitlik duygusunu kaybetmiştir. Ve yavaş yavaş Cahit'e dönüşür. Cahit gibi davranır. Uyum sağlamaya çalışır bulunduğu topluma fakat başarılı olamaz.
sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar"
(Atilla İlhan)
Duvara karşı, iki Türk göçmenin trajik aşk hikayesinin ötesinde toplumsal cinsiyet rolleri, aidiyet duygusu, özgürlük, ulusal kimlik, cinsellik, kültürel farklılıklar gibi konular hakkında söz sahibi olabilecek yönetmeni Fatih Akın olan görsel bir anlatıdır.
Bir ülkenin vatandaşı olan insanların ana vatanlarından koparak başka ülkelerde azınlık olarak yaşamaları "diaspora" terimiyle ifade edilir. Ekonomik nedenlerden dolayı vatanlarını bırakıp başka ülkelere göç eden insanlar göç ettikleri yerde daha iyi şartlarda yaşayacaklarını umut ederler. Ancak çoğu zaman toplum tarafından dışlanma ve büyük bir emek sömürüsüyle karşı karşıya kalırlar. Tıpkı 1961 yılında imzalanan Türk iş gücü anlaşmasıyla Almanya'ya göç eden birçok Türk gibi.
Cahit ve Sibelde böyle bir aileden gelen Almanya'daki Türk azınlığa mensup iki karakterdir. Bu karakterleri anlamak için biraz "diaspora" kavramı hakkında düşünmemiz gerekir. Azınlıklar toplum tarafından genellikle kabul görmezler. Toplumdan soyutlanmış bir biçimde hayatlarını devam ettirmeye zorlanırlar. Ne bulundukları konuma ait hissedebilirler ne de terk ettikleri konuma geri dönebilirler. Ana vatanlarına duydukları hasretle arafta kalmış ruhlar gibi savrulup dururlar. Bu insanlar yaşadığı topluma uyum sağlamakta güçlük çekerler ve bunun sonucunda kendine yabancılaşırlar.
Cahit Türk asıllıdır. Fakat Türkiye hakkında bildiği tek şey Mersinli olduğudur. Türkçeyi çok az konuşabilmektedir. Ve kültür olarak tamamen Alman kültürünü benimsemiştir. Her ne kadar Alman kültürünü benimsemiş olsa da oraya da ait değildir. Topluma göre yabancı ve sıradışı bir karakterdir. Barlarda temizlik yapıp boş şişeleri toplayarak geçimini sağlamaktadır.
"Hayatına son vermek istiyorsan bunun için ölmene gerek yok! Buradaki hayatına son ver ve başka yere git. Anlamlı bir şeyler yap. Yap işte bir şeyler! Afrika'ya git mesela. İnsanlara yardım et. "The The" grubunu biliyor musun? Bir şarkıları var, Dünyayı değiştiremiyorsan, kendi dünyanı değiştir"
Filmin başında Cahit bardayken kendisine ilgi gösteren bir kızı reddettiği için bardaki bir erkek tarafından eş cinsellikle suçlanınca kendisine hakaret eden adama saldırır ve bardan atılır. Bunun üzerine arabasını son sürat bir duvara çarpar. Fren izi yoktur ve bu bir intihar girişimidir. Cahit kendini bir psikiyatri kliniğinde bulur. Sibelle de orada tanışır.
Sibel Muhafazakar bir ailenin içindedir. Aile baskısına tepki olarakta bileklerini keserek tıpkı Cahit gibi intihar girişiminde bulunmuştur. Sibel aslında ölmek istediği için değil yaşamak istediği için bileklerini kesmiştir. Ata erkil toplum yapısının kadını itaatkar kılmasının aksine Sibel isyankar ve de kendi istediği hayat için mücadele edecek kadar cesur bir karakterdir. Hayatını kendi istediği gibi yaşamak ister. Dans etmek, sevişmek özgür olmak ister. Kendi aile yapısından farklı olduğu içinde ailesi tarafından normal biriymiş gibi gözükmez ve de uygulanan bütün baskılara kendi çapında yarattığı protesto yüzünden abisi tarafından ölümle tehdit edilir. Bu muhafazakar aileden kurtulmanın tek yolunu da evlilik olarak görür. Nefret ettiği kültürden nefret ettiği kültürün bir parçası olarak kurtulur. "Şeytandan kurtulmak için şeytan olmak gerekir." Cahit Türk asıllı olduğu için ailesinin onunla evlenmesine izin vereceğini düşünür. Ve ilk gördüğünde ona evlenme teklifi eder. Cahit ilk başta bunu reddetse de sonradan kabul eder. Cahit kendinden kaçar. Gerçek kimliğini geride bırakmıştır aitlik hissini de ölen karısından sonra kaybetmiştir. Öz benliğini geride bıraktığını da isteme anında Sibel'in abisinin Türkçene naptın sorusuna attım diye cevap vermesinden de anlıyoruz. Evlilik Sibel için bir özgürlük Cahit içinse dünyasındaki bir değişimdir. Bu evlilik ilk başta ev arkadaşlığından ibaret olsa da sonradan Sibel ve Cahit birbirlerini sevmeye başlarlar. Sibel o çok istediği özgürlüğe kavuşmuştur. Dans eder, başka erkeklerle birlikte olur, içer. Sibel vücudunu örtme ihtiyacı duymaz, gizlemez. Aksine vücudunu Ata erkil topluma karşı silah olarak kullanır. çıplaklık onun için özgürlüktür. Cahit Sibel'in kendisiyle evli olup başkalarıyla yatma durumunu kıskanmaya başlar. Bir gün Sibel'in birlikte olduğu erkeklerden biri Cahit'e kışkırtıcı şekilde konuşunca Cahit onu öldürür. Bu noktadan sonra Cahit ve Sibel'in hayatı tamamen değişir. Cahit hapse girer. Sibel ise İstanbul'a kuzeni Selma'nın yanına döner. Selma işkolik ve düzenli hayatı olan bir kadındır. Tek düze, sade, sıradan bir hayat... Sibel böyle bir hayatı istemez, nefret eder. İstanbul'a döndüğünde de gece kulüplerinde takılır. Fakat buraya da ait hissedemez. O da Cahit'i kaybettikten sonra aitlik duygusunu kaybetmiştir. Ve yavaş yavaş Cahit'e dönüşür. Cahit gibi davranır. Uyum sağlamaya çalışır bulunduğu topluma fakat başarılı olamaz.
"İstanbul rengarenk hayat dolu bir şehir. Yaşamayan tek kişi varsa burada o da benim.” der Cahit'e yazdığı bir mektupta. Bedeni İstanbulda olsa da ruhu Cahit'in yanındadır. Namusunu temizlemek isteyen ailesinden kaçıp Cahit'i bırakmak zorunda kalmıştır. Bu rengarenk dünyanın içinde yaşadığı renksiz hayatı bir barda tecavüze uğrayıp aynı gece bıçaklanmasıyla değişir. Sibel korktuğu, nefret ettiği hayatı kabullenmeye Selma gibi olmaya başlar. Evlenir ve çocuğu olur. Bu sırada Cahit hapisten çıkmış ve İstanbul'a gelmiştir. Türkiye'ye dönmesinin sebebi Sibel'i alıp memleketi Mersin'e dönmektir. Cahit hep kaçtığı yok etmeye çalıştığı öz benliğine geri döner. Kendisini kabullenir. Sibel ise evli ve düzenli monoton bir hayata adım atmıştır. Burada ikisi içinde Bir kabulleniş başlar. Sibel Cahitle İstanbulda görüşür ve son kez birlikte olur. Bir tarafı Cahitle Mersin'e dönmek istese de şu an olan düzenli hayatını bırakamaz ve Cahit tek başına Mersin'e döner. Sonunda ikisi de kaçtığı şeylerle yüzleşir yüzleşmek zorunda bırakılır. Özgürlüğe ve yaşama karşı derin bir tutkuyla bağlı olan Sibel Filmin sonunda özgürlüğünü yitirmiş bir ruh olarak karşımıza çıkar. Sibel özgürlüğün bedellerinin olduğunu fark edip kendi rızasıyla mı hareket etmiştir yoksa özgürlüğün yarattığı sorumluluğu taşıyamayıp kaderine boyun eğmek mi zorunda kalmıştır? Evlenme kararı tamamen kendisine mi aittir yoksa takındığı mutlu, iyimser bir aile kadını maskesinin altında mutsuz ve isyankar biri mi gizlidir? Bunların hepsine izleyici karar verecektir.
Yorum Bırakın