İmgelerin ihanetini anlamak

İmgelerin ihanetini anlamak
  • 2
    0
    1
    1
  • "Göze inen perde temsil edilmeye uygun olmayan insanın ruhunu görebilmek için elzemdir: Suretler silikleştikçe varlık belirginleşir."

    Görüntüye mi inanmalı? Yoksa sözcüklere mi? İmge nedir özünde ve bizim birkaç ses bozuntusundan oluşturduğumuz anlam gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortaya koyar mı?
    Magritte resim ile yazıyı aynı düzlem üzerinde yaşattığı bu tablosunda izleyici karakterimizle okuyucu karakterimizi birleştirir. Kelimeler aslında harflerin görüntülerinden başka bir şey değildir. Magritte okuyucu ve izleyici kimliğimizi aynı tabloya hapsederek aslında ikisi arasında sağlamak istediği bağımsızlığı sağlar. Öyle ki parçalara ayrılan bir bütünün, parçaları asıl odak noktası hâline gelince genel resmi algılamak güçleşir. Resme mi yoksa sözcüğe mi? Hangisine inanmalı?
    Gerçeküstücülük akımının en bilindik isimlerinden olan Rene Magritte resimlerinde zıtlıkları birleştirir. Bu sayede zihnimizin bağdaştırmaya olan yakınlığının önünü keser. İmgelerin ihaneti adlı eserinde ise anlam arayışımızın üstüne su serpebilen yegane ögelerden birini sözcükleri kullanır. Sözcükler harflerden oluşur. Harfler ise ses rütbesi atadığımız şekillerden. Sözcükler resimlerle aynı maddeden yapılmıştır fakat sözcükleri farklı görüntüleri farklı görürüz. Bu bir pipo değildir. Sahi pipo aslında nedir? Pipo sözcüğü kendisi midir piponun? Sözcük ile varlık arasında zorunlu bir ilişki olmak zorunda mıdır? Kelimeler uydurulmuş seslerin birleşmesiyle oluşan bir başka uyduruk sestir. Sesler anlamsızdır onlara anlam ithaf eden şey imgelerdir. İmgeler ve sesler bütün olmak zorunda da değildir. Çıkardığımız ses ve uydurma tonlamalardan yaratılan kelime olarak varsaydığımız anlamsız sesler bütününü hakikatten öte kabul etmemizin sebebi nedir? Pipo dendiği zaman neden herkesin kafasında aynı resim oluşur? Pipoya yüklediğimiz anlam ise farklılık gösterir. İmgeler aslında görülmez hissedilir. Pipo imgesi pipo kelimesinin ne hissettirdiğinden ibarettir. İmgeler görülmez. Algılanır. Bu yüzden İmgeler farklılık gösterir. Bir başkasının imgesine yaklaşmanın, birlikte aynı düşe dalmanın yolu birlikte aynı ruhsal düzlemde bulunabilmekten geçer. Gerçeklik görülmez ancak hissedilir. Ve de tek bir gerçeklik yoktur. Suretler silikleştikçe varlık kendini gösterir. Ve biz gerçekliği ancak kendi sınırlarımız dahilinde algılayabiliriz. Bir başkasının kendinden yola çıkarak oluşturduğunu yalnızca o güne dek biriktirip kendimize kattıklarımız vasıtasıyla veya gösteren ile gören arasındaki sembolik altyapının benzerliği ölçüsünde anlamlandırabiliriz. İnsanlarla konuştuğumuzda aynı fikirde olduğumuzu düşünme yanılgısına kapılır, soyut kavramların içlerini aynı anlamlarla doldurduğumuzu varsayarız. Oysa tecrübe ve de insanların kişiliklerini oluşturan tüm etkenler, anlam dünyalarını da farklı şekillerde inşa etmelerine sebep olur. Karşı dünyanın İmge alanına dahil olabilmek için Aktarılanların içimizde bir karşılığının olması gerekir. İyi kötü, savaş barış, güzel çirkin ve de aslında tüm varlıkları bir tek onu kendinde de barındıranlar fark edebilir. Gördüklerimiz yalnızca bizim birer parçamızdır.

    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.