Bir geç kalınmışlığın ortasından yazıyorum bunu sana. Yazıyorum çünkü bu duyguyu iliklerime kadar hissediyorum. Her hücremi ele geçiren bu his adeta elimi kolumu bağlıyor. Bunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Yaşıtlarım bu hayatın yarısına gelirken sanki ben en başındayım. Sanki onlar hayatın nasıl yaşanacağına dair bir broşüre sahipler ne yapmaları gerektiğini biliyorlar. Sanki herkes bir düzenin içinde her şey yolunda. Hayat onlara bardağın dolu tarafını gösteriyor da boş tarafı bana kalmış gibi. Hayatın yanında sürükleniyorum sanki. Beni oradan oraya savuruyor. Sesim çıkmıyor gibi. Avaz Avaz bağırmak istiyorum ama nafile. Sesimi duyan kimse yok. Bu çaresizlik elimi kolumu bağlarken. Pes ediyorum. Sonra etrafıma bakıyorum, insanlar neler yapıyor. Onları taklit etmeye çalışıyorum. Uyuyorum uyanıyorum yemek yiyorum okula gidiyorum. Rutine dönüyorum ama gerçekten yaşadığımı hissetmiyorum. Ciğerlerime dolan oksijen ile yaşadığımı hissederek sevinemiyorum mesela. Uzun zamandır çoğu şeyi hissetmiyorum. İki üç dil konuşabilsem ne işe yarar ki bir dilde kendimi anlatamadıktan sonra. Anlaşılmanın verdiği huzur ile başımı yastığa koyamadıktan sonra. Yarım kalan bir cümle gibi bazı duygular. Rahatsızlık veriyor, belirsizlikten ibaret. Bu belirsizlik beni öyle yoruyor canımı öyle yakıyor ki bilemezsin. İçimde çok fırtına kopuyor ama kimse görmüyor. Kimse bilmiyor. Anlam arıyorum, bu arayış beni hayata bağlıyor. Bazen de koparıyor. Karışık duygular içindeyim. Geç kaldığımı biliyorum ama bazı şeyler için. Bazı şeyler için ise henüz çok erken. Ama ben kendime geç kaldım, gerisinin de hiçbir anlamı kalmadı.
Yorum Bırakın