Türkçe Rock Bitiyor Mu?

Türkçe Rock Bitiyor Mu?
  • 1
    1
    0
    0
  • Türk Rock tarihine baktığımızda sayısız grup ve ismin tarihin tozlu raflarında yer aldığını görmekteyiz. Cem Karaca, Barış Manço ve Erkin Koray üçlüsü Türk rock tarihinin kült olabilmiş yegane isimleri oldular. Bu üçlüyü Moğollar, Kurtalan Ekspres, MFÖ, Üç Hürel, Bulutsuzluk Özlemi gibi Türkçe Rock müzik tarihinin değerli grupları takip etti.

    İkinci dönem rock grupları ise (90'lı yıllar), ana akım medyanın da desteği ile TV'ler, radyolar ve festivallerde kendini gösterme fırsatı buldular. Kargo, Athena, Haluk Levent, Pentagram, Teoman, Duman, Şebnem Ferah, Mor ve Ötesi gibi isimler Türk Rock müziğinin yeniden dirilişine vesile oldular. Alternatif medyada ise  Pilli Bebek, Mavisakal, Flört, Kesmeşeker gibi underrated gruplar müzikal yaşantılarını sürdürmeye devam ettiler. Hal böyleyken Türkçe Rock müziği her daim geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmakta geri kalmadı.

    2010'lara geldiğimizde Türkçe Rock müziğinin değiştiğine tanık olduk. Öncelikli olarak 2009 yılında Raks fabrikasının kapanması, 2010 yılında ise Nova fabrikasının kaset üretimini bitirmesi ile birlikte kaset üretimi Türkiye'de son buldu. Gruplar albümlerini CD formatında yayınlamaya devam ettiler. CD, kasete nazaran daha kolay üretilebilen bir format şekli olmuştur. Müzik paylaşım formatlarından biri olan plak da 2010'larda tekrardan üretilmeye başlandı. Plaki görsel estetik anlamında CD ve kasetin bir adım önünde oluşu ile insanlar tarafından büyük ilgiyle karşılandı.

    21 Aralık 2012 senesinde ülkemizden çok uzakta olan Güney Kore'de Psy isimli şarkıcının Gangnam Style şarkısının video klibi YouTube tarihinde ilk kez 1 milyar görüntülenen videosu olarak tarihe geçti. Üstelik bu rekorun bir şarkıya ait olması ise durumu başka yerlere götürdü. İnsanlar ve özellikle müzisyenler, şarkılarını dijital medya aracığıyla ile tanıtma fikrini benimsediler. Artık geniş kitlelere ulaşmak için YouTube kullanmak gerekiyordu.

    Bu tarihi olaydan sonra dünya üzerindeki bir çok ünlü müzisyen ve grup YouTube kanalı oluşturdu. Artık TV devri kapanıp YouTube devri başlıyordu. Ülkemizde de bu akım riayet etti. Gangnam Style olayına kadar ülkemizde YouTube'un varlığı telif haklarına tehdit olarak görülüyordu. Bahsettiğimiz dönemde Türkiye'deki meslek birlikleri dijital platformlardan sadece TT Net Müzik ile iş ortaklığı içerisindeydi. Fakat gruplar radikal bir karar vermeleri gerektiğinin farkındaydılar. Çoğu grup bu olumsuz düşünceden çabuk vazgeçip teknolojiye ayak uydurdu. Video kliplerini ve şarkılarını YouTube aracılığı ile de paylaşmaya başladılar. Teknolojiye ayak uyduramayanlar ise hafızalardan silindi... 

    Çok geçmeden 2013 senesinde İsveç menşeili bir uygulama olan Spotify, Türkiye'de varlık göstermeye başladı. İlk zamanlar çok rağbet görmesede dönemin ekonomik şartlarında uygun bir fiyat tarifesi ile müzik dünyasında çabucak yer buldu. Tek bir CD parasına bir ay boyunca müzik dinlemek, dinleyiciler için daha hesaplı bir işti. Üstelik dünya üzerindeki tüm albümler dinlenebiliyordu. Spotify, albüm diskografyasını bünyesinde barındırdığı için müzik gruplarının kendilerini ve müziklerini tanıtmasında büyük rol oynadı. Bu da hızlı bir kimya oluşmasına vesile oldu.

    Artık kaset, CD, TV, radyo dönemi bitiyor, yerini YouTube ve Spotify devri başlıyordu. Yeni bir çağ başlıyordu. Müzik dijitalleşiyordu!

    Bu durum müzik üretimini ve tanıtımını derinden etkiledi. Normal şartlarda bir grubun albüm yapabilmesi için müzik yapım firmalarından biri ile anlaşması gerekiyordu. Müzik yapım firmaları radyo, TV ve müzik dergilerinin üzerinde inanılmaz derece sözü geçer bir konumdaydılar. Grupların yapımcılara müzikleri sevdirebilmesi için çok uğraşmaları gerekiyordu. Bazen isimlerinden bile feraget edebilecek olaylar yaşanıyordu. Müzik yapımcılarının gönlünü hoş tutmak gerekiyordu. Dijitalleşen müzik dünyasında ise isteyen herkes ücretsiz veya cüzi bir ücret karşılığında şarkılarını dijital platformlarda yayınlayabiliyordu. Bu durum bir çok bağımsız grubun ortaya çıkmasına vesile oldu. Müzisyenler artık kimseyle anlaşma yapmadan, kendisinden ve müziğinden taviz vermeden kariyerine başlayabilirdi. İşte tam da bu geçiş dönemde Tuhaf İsimli Gruplar  furyası patladı. Bu gruplar, üretimsel anlamda kendilerinden önceki jenerasyonlardan çok avantajlı durumdaydılar. İstedikleri stüdyoda, düşük bütçeyle şarkı ve albüm kaydedebiliyorlardı. Hem de kimsenin boyunduruğu altına girmeleri gerekmiyordu. Bu gruplara sonraları kendilerine 3. Nesil Gruplar denilecekti. Yeni bir akım başlatmışlardı. Tuhaf isim, tuhaf şarkı ismi, tuhaf şarkı sözleri...

    Peki ya ne yapıyordu bu Tuhaf İsimli Gruplar ?

    İlk başta ve en önemlisi, bu gruplar herhangi bir yapımcı ile anlaşmıyordu. Kendi bütçeleri ile şarkılar kaydedip, bu şarkıları dijital platformlarda yayınlıyorlardı. Kimisi YouTube, kimisi Spotify, kimisi de her iki platformu kullanıyordu. Paylaştıkları şarkılara cüzi reklamlar yaparak geniş kitlelere ulaşmaya çalışıyorlardı. Bir çoğu amaçlarına ulaştılar. Kendi başlarına konserler yapıyorlardı. Bu durum yaklaşık olarak 2010'lu yılların tamamı boyunca devam etti. Taa ki dünyada ve ülkemizde gerçekleşen pandemi sürecine kadar...

    Geniş kitlelere ulaşan bu gruplar pandemi döneminde konser yapamamın getirdiği maddi kayıplarından ötürü epey zedelendiler. Bu dönemde dağılıp bir daha müzik yapmayan gruplar da olmuştu. O günün şartlarına kadar küçük görülüp itilen bu alternatif müzik grupları her nasıl olduysa bir avmışcasına müzik yapımcıları tarafından keşfedildi. Grupların önlerine reddedilemeyecek astronomik teklifler ile geldiler. Mütemadiyen çoğu grup bu teklifi kabul etti. Belki başka seçenekleri yoktu. Belki de kolayı seçtiler. Fakat her ne olursa olursa bağımsızlıklarını belirli bir ücret karşılığında kaybettiler. Hatırlarsınız, bazı gruplar çalışmış oldukları yapımcılar ile sosyal medaya üzerinde sözlü kavga edip mahkeme kapılarında buluştular. Teknolojinin ve yeniliğin sunduğu bağımsızlık olgusu, sermaye sahibi yapım firmaları tarafından satın alınmıştı. Noname gruplar için kötü bir örnek teşkil ediyordu.

    Peki ya bu durum nasıl işliyordu ?

    Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yapım firmaları çeşitli reçeteler ile çalışırlar. Eğer ki bi albümün veya teklinin stüdyo, kayıt, tanıtım ve dağıtım maliyetlerini yapımcı firma üstleniyorsa, şarkının bir ömür sahibi olarak hak kazanıyor. Stüdyo ve kayıt maliyetlerini grup kendisi karşılıyor ise yapım firması sadece tanıtım ve dağıtımını üstlenir. Günümüz koşullarında ikinci örnek daha çok tercih edilen yöntem şeklidir. Akabinde grup ile yapım firması arasında süre anlaşması gerçekleşiyor. Örneğin; yayınlanan şarkının stüdyo ve kayıt maliyetini grup üstlenmiş, tanıtım-dağıtım kısmını da yapımcı firma üstlenmiş olsun. Şarkının 2 sene boyunca tüm dijital ve mekanik (TV-Radyo) telif geliri ve kullanım hakkı yapım firmasına ait oluyor. İki sene sonunda şarkının tüm yasal hakları gruba devrediliyor. Bu süre 3, 4, 5 senelik de olabilir, 30 senelik de...

    Gruplar anlaşmada belirtilen süreye karşılık belirli bir ücret alıyor. Örneğin; A isimli bir müzik grubu, X isimli bir müzik yapımcısına şarkısını satıyor. Aralarında 2 senelik bir anlaşma yapıyorlar. X firması, A grubuna bu şarkı için 100.000 TL ücret ödüyor. (rakamlar varsayımdır, değişkenlik gösterebilir) 

    A isimli müzik grubu 2 sene boyunca kendi şarkısı için hak iddia edemiyor. Sadece konserlerinde çalabiliyor. X isimli yapım firması bu şarkı için dijital platformlarda ve ulusal basında reklam-tanıtım yapıyor. Şarkıyı dizi ve filmlere satıyor. Bazen şarkıyı başka müzisyenlerin cover'laması için satıyor. Anlaşmanın süresi olan 2 sene içerisinde bu şarkıdan ne kadar kar elde edebilirse etmeye çalışıyor.

    Peki ya bunu müzik grubunu yapamaz mı ? Maalesef yapılamıyor. İmkansız değil. Fakat dizi, film sektörü müzik yapımcıları ile doğrudan ilişkili çalışıyor. Ayrıca müzik gruplarının kendileri temsil etme yetileri oldukça düşük olduğundan bu durumlar aleylerine işliyor. Hal böyleyken müzik grubu şarkısını yapım firmasına satıp, net olarak yapımcıdan alacağı para ile ilgileniyor.

    Müziğin kalitesi düşüyor!

    Kariyerine bağımsız olarak başlayan gruplar, günün sonunda kapitalist sistemin dişlisi olmakta bile güçlük çekiyorlar. Mütemadiyen çoğu grup, popüleritesini de arkasına alarak seri üretim şarkılara geçiyor. Senede 10, hatta 15 şarkı yapmaya başlıyorlar. Şarkıların teknik kalitesinde düşüşler başlıyor. Timing hataları, enstrüman çalım hataları, yetersiz mix&mastering, şarkı sözlerinden edebi anlatımdan uzaklaşması gibi onlarca kayıt tekniği hatalı olarak işleniyor. Şarkı sözlerinin manasını yitirdiği, tamamen sosyal medya diline dönük bir anlatım ortaya çıkıyor. Maliyetleri düşürmek adına kayıtlarda akustik davul yerine bilgisayar ortamında yazılan davullar ortaya çıkıyor. Bas gitarlar, klavyeler bilgisayar ortamında yazılmaya başlanıyor. Vokal editlerinde autotune, melodyne gibi programlar kullanılıp detonelikler ve sürtonelikler düzeltiliyor. Hatta bazı rock grupları, şarkılarında elektro gitar bile kullanmayacak bu işi ileriye taşıyorlar. Şarkıların melodileri yer yer yurtdışındaki sanatçıların eserlerinden kopyalanmaya başlıyor. 

    Özellikle pandemi döneminden sonra kayıt kaliteleri ve şarkı aranjmanlarında yetersizlik oldukça göze çarpmaya başladı. Bunun dinleyicideki etkisi ise tüketim alışkanlığını tetiklemekten ileri gitmiyor. Rap müzik ile arasında fark kalmayan bir rock müzik dünyası başlıyor. Dinleyici davul, bas gitar, klavye gibi enstrümanları şarkılarda bulamıyor. Şarkılar sıradanlaşıyor. Müzik grupları bu durumu yenilik olarak görürken, dinleyiciler ise bu durumu önemsemiyor. Objektif bir gözle baktığımızda ise Türkçe Rock müzik dipsiz bir kuyuya doğru düşüyor. 

    Şarkı sözlerinde anlamlar, dönemimizde sadece aşk ve ayrılık temaları üzerine kuruluyor. Ülke gündemi ve sorunlarından uzak anlatımlar rock müzik doğasına aykırı durmaya başlıyor. Unutmamak lazım, Rock n Roll 1950'li yıllardan siyahi Amerikan vatandaşlarının sisteme karşı bir silahmışçasına icra ettiği müzik türü olarak doğmuştu. Her ülkede, her coğrafyada oraya ait değerler üzerinden Rock n Roll icra edildi. Türkçe Rock'ta da bu durum geçerliydi. GÜnümüz Türkçe Rock şarkılarında politizm, toplumsal yanılsamalar, toplumsal baskı ve özgürlük tehditi gibi temalar nadiren işlenir oldu. Bu durumun dinleyicinin gözünden kaçmadığı aşikar. Dinleyicinin bu sıradanlığa tepkisi var mıdır bilinmez. 

    Açıkçası Türkçe Rock müziği tarihinin en verimsiz dönemi yaşanıyor diyebiliriz. Gruplar neredeyse tamamen ticari şarkılar üretiyorlar. Dolayısıyla gelecek senelerde şu anki dönem pek de iyi anılmayacağa benziyor. Müzisyenlerin ve grupların şapkalarını önüne koyup, toplum için neler yapması gerektiğinin bilincine varması gerekmekte. Aksi halde ne şu anki gruplar, ne de dönemimizin sound'u hatırlanmayacaktır.

    Türk Rock müziği bitiyor mu? Tabii ki hayır. Fakat eski rağbeti görmediği ve eski kalitesinden uzaklaştığı aşikar...


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.