Çanakkale Savaşları’nı bu deniz savaşıdır. Bu kara savaşıdır deyip ayrıma girmek mümkün değildir. Çünkü Çanakkale Savaşı bir bütündür.
18 Mart Deniz Savaşı’nı anlatırken Rumeli Mecidiye Tabyasında meydana gelen mucizevi olaydan bu seriyi başlatmamak mümkün değildir. Bu olay yetmiş yılı aşkın bir zamandan beri daima heyecanını muhafaza etmiş ve bu yüzden Hayranlı Koca Seyit’in efsanevi hareketi zamanların üstünde kalmış, gönüllerde kurduğu sevgi tahtında saltanat sürmeyi bilmiştir.
Kanlı ve çok çetin geçen 18 Mart Deniz Savaşı’nda Rumeli Mecidiye Tabyası korkunç saldırının hedefi olmuş, cephaneliğin bir kısmı havaya uçmuş, 16 topçumuz şehitlik rütbesine ulaşmıştı. Tabyada Batarya Kumandanı Yüzbaşı Hilmi Bey, Topçu Neferi Niğdeli Ali ve Mucize kahraman Havranlı Koca Seyit yüce Allah’ın koruyucu kanatları altında kalanlardan olmuşlardı.
Ne hikmetse bataryada tek top ayakta kalabilmiş! Fakat onun da vinci kırılmış olduğundan mermileri namluya sürülemiyordu.
Yüzbaşı Hilmi Bey, etrafındaki birliklerden yardım alabilmek düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı sırada Niğdeli Ali ile Koca Seyit ümitsiz ve perişan idiler.
İngiliz ve Fransız savaş gemileri denizin üstünde ateş püskürerek ağır ağır yol alırken, Koca Seyit donuk ve ümitsiz gözlerle bu tabloyu seyretme talihsizliği içinde idi. Bu cehennem içinde birden kendisini yok farz etti, bu ulu kubbenin altında Rabbiyle baş başa kaldığını ve çocukluğunda annesi Emine Hatun’un öğretiği duayı hatırladı. Avuçlarını semaya açtı:
‘’ Ulu ve yüca Allah’tan başka bir güç ve kuvvet yoktur’’ duası, ağzından nur tanesi gibi dökülmeye başladı. Seyit bu duayı okudu ve: ‘’Ey eksiği ve fazlası olmayan! Ey alemlerin rahmeti! Benim vücuduma öyle bir kuvvet ver ki, benden başka hiç ama, hiçbir kulun benden kuvvetli olmasın!’’
Gözlerinden sel sel akan yaşlar yeri ıslatıyordu. Güzel dudakları aşk ve iştiyaktan şerha şerha yarılmıştı:
‘’Allah’ım! Allah’ım! Benden kuvvetini esirgeme..’’
Bu yakarış, şüphesiz, hiç kimseninkine benzemiyordu, benzemedi. Çünkü Seyir herkesten ayrı, herkesten başka türlü bir insan oldu. Derin nefes aldı, Hak namına Hak yolundaydı. Kendinden geçmesi ve 215 okkalık top mermisini kucaklayıp omzuna alması bir oldu. Demir basamakları tam üç kez inip çıktı. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit’in göğüs kemiklerinin çatırtısını duyuyor, hayret ve dehşet içinde kalıyordu! Şahit olunan bu manzaranın azamet ve heybeti o kadar büyük ki, topun namlusuna sürülen üçüncü mermi, savaşın kaderini değiştiren olayı yaratmış ve İngilizlere ait ‘’OCEAN’’ isimli zırhlı bu merminin isabetiyle korkunç yara almıştı.
Batarya Komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey, üçüncü merminin namluya sürülüşünü ve patlayışını gördü. Gözlerine inanamıyordu; hayal gibi olayı izledi. Yüzbaşı koşarak ateşlenen topun yanına geldi ve o uzun heybetli namluyu elledi; ateş gibi sıcaktı! Dürbünü gözlerine götürdü, denizin üstünde alevler sarmış ve batmakta olan zırhlıyı görünce, efsane insan Topçu Neferi Seyit’e sarılıp defalarca öptü. Daha sonra da mucize olayı üstlerine rapor etti.
Aynı gün geç saatlerinde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa, Rumeli Meclisi’ndeki Bataryanın sadece izleri , artıklaarı kalan mevzideki olduğu yere geldi. Kaybedilen şehitler ve yaralılar için üzülüp gözyaşı döktü, hem de mucize asker Seyit’i yanaklarından öperek kutladı. Cevat Paşa ödül olarak Topçu Neferi Seyit’e onbaşılık rütbesini layık gördü ve arkasından merminin bir defa da kendi huzurunda kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Onbaşı Seyit Cevat Paşa’ya şu şekilde cevap verdi:
‘’Ben bu mermileri kaldırırken gönlüm Allah’ın feyziyle dolu kendimde bir başkalık hisettim. İlimle, erdemle, ibadetle elde edilir iş değildi. Ancak bu kuvvetin sırrı o anda Allah’ın ihsan ettiği bir vergi idi. Bu ağırlığı kaldıracak kadar bir makama varmışsam bu dua ve rıza ile olmuştur. Ama şimdi kaldırmam mümkün değildir komutanım.’’ Demiştir.
Asrın bütün icatlarını ve icaplarını beraberinde getiren düşmana karşı, müzelik eski silahlarla dövüşen Türk ordusunun gösterdiği fedakarlık her türlü taktirin üstündedir.
Yorum Bırakın