Bir İnsanlık Ayıbı: Ruanda Katliamı ve Fransa!

Bir İnsanlık Ayıbı: Ruanda Katliamı ve Fransa!
  • 6
    0
    1
    0
  • İnsanlık tarihinde yapılan en büyük soykırımlardan birisinin yaşandığı Ruanda’da 800.000’den fazla Tutsi, aşırı milliyetçi Hutular tarafından katledildi. Sömürge yılları boyunca Belçikalıların ektiği bu nefret Fransa ve ABD politikaları ile alevlendi ve içlerinde ayrım yapılmaksızın yüzbinlerce insan satırlarla katledildi. Tüm dünyanın gözü önünde yapılan bu soykırım tarihin kara sayfalarına insanlığın bir ayıbı olarak yazıldı.


    Afrika’nın ortasında yer alan Ruanda küçük ve fakir bir ülkedir. Nitekim 1890’da sömürgeciler arasında yapılan bir antlaşmayla Almanya’ya teslim edilen bu bölge fakir olması sebebiyle Almanlar tarafından ilgi görmemiştir. 1. Dünya Savaşı’nda bu sefer Belçika’ya teslim edilen Ruanda Belçikalıların gösterdiği büyük ilgiyle kara günler yaşamaya başladı. Ruandalılar günlük yiyecekleri karşılığında zorla tarlalarda çalıştırılıyor ve çalışmayı reddedenler çok şiddetli bir şekilde cezalandırılıyordu. Belçikalılar kendilerine karşı oluşabilecek herhangi bir birleşik direnişi önlemek amacıyla ülke nüfusunun %10’unu oluşturan azınlık konumundaki Tutsilere büyük ayrıcalıklar sağladı. Yönetimden üniversitelere, kilit ekonomik mevkilerden orduya kadar birçok önemli pozisyona Tutsiler getirildi. Hatta halk bazında dahi büyük ayrımcılıklar vardı. Hastane sırası yahut üniversiteye kabul gibi birçok alanda Tutsiler öncelikliydi. Yıllar süren bu ayrımcılık Hutular arasında aşırı milliyetçi görüşlerin ortaya çıkmasını sağladı. Nitekim ülkenin bağımsızlığını kazanmasıyla beraber yapılan demokratik seçimlerde sağcı-milliyetçi Hutu partileri galip geliyordu. Bu sefer tam tersi bir ayrımcılık başlamıştı. Hutular, Tutsileri birçok önemli pozisyondan aldı ve zaten sayıca çok az olduklarından dolayı onlara yönelik büyük baskılar başlattı. Bu sefer de ironik olarak Belçika, Hutu milliyetçilerini desteklemeye başladı. Artık her şey hazırdı. Yıllardır süre gelen sömürgecilik ve ayrımcılık sonucu alevlenen ırkçılığın eşliğinde Hutular böcek olarak nitelendirdikleri Tutsileri temizlemek için Çin’den yüzbinlerce satır sipariş ettiler.


    Yıllardır süre gelen sömürgecilik ve ayrımcılık sonucu alevlenen ırkçılıklarının eşliğinde Hutular böcek olarak nitelendirdikleri Tutsileri temizlemek için Çin’den yüzbinlerce satır sipariş ettiler.”


    6 Nisan 1994’te kendisi de bir Hutu olan devlet başkanının uçağının düşürülmesiyle beraber ülkeye kaos hakim oldu. Radyolardan yapılan anonslarla Hutular mücadeleye çağrıldı. Hutuların kurmuş olduğu Interahamwe milis güçleri satırlarla Tutsi avına çıktılar. Çoğunluğu Hutulardan oluşan ordu bu milis güçlerine karşı tepkisiz kalmış hatta birçok asker de katliama katılmıştı. Hutular saldırdıkları Tutsi köylerinde kadınlar ve çocuklar da dahil kimseyi sağ bırakmıyor ve köyleri yakıyorlardı. Durum öyle bir hale gelmişti ki Hutu erkekler Tutsi eşlerini öldürüyorlardı. Ayrıca Hutular sadece Tutsilere saldırmadılar. Aynı zaman da Tutsilere yönelik dostane fikirlere sahip olan ılımlı Hutular da aşırı milliyetçi Hutular tarafından hedef alındı. Toplam yüz gün süren katliamda 800.000 civarı insan öldürüldü. Binlerce kadına tecavüz edildi ve daha önce de dediğimiz gibi tüm insanlığın gözü önünde bir soykırım yaşandı. Coğrafyanın ve zamanın getirdiği zorluklardan dolayı sağlıklı yargılamalar da gerçekleşmedi. Katliama katılan binlerce insan muhtemelen günümüzde normal bir şekilde hayatlarını yaşıyorlar.



    Tutsilere yönelik dostane fikirlere sahip olan ılımlı Hutular da aşırı milliyetçi Hutular tarafından hedef alındı. Toplam yüz gün süren katliamda 800.000 civarı insan öldürüldü.”



    Dönemin Fransa cumhurbaşkanı Mitterrand

    Soykırımdan bir sene önce ABD, Somali’de büyük bir yenilgi yaşamıştı. Meşhur Kara Şahin Düştü filmine konu olan olaylarda bir ABD helikopteri düşmüş ve toplamda 18 ABD askeri hayatını kaybetmişti. Somali’de problemler yaşayan ABD, deyimi yerindeyse aynı delikten bir daha sokulmak istemiyordu. Bundan dolayı BM’ye baskı yaparak barış gücü askerlerinin çekilmesini sağladı. Hali hazırda onbinlerce Tutsi’yi koruyan askerlerin çekilmesinin akabinde Interahamwe milisleri için bir engel kalmamıştı. Fransa ise katliama karşı tepkisiz kalan Hutu hükümetinin bir numaralı destekçisiydi. O dönem de Fransa cumhurbaşkanı olan Francois Mitterrand’ın Afrika siyasetiyle alakalı arşivler yıllarca devlet sırrı olarak saklandı. Nitekim yıllar sonra 12 Haziran 2020’de Fransız mahkemesinin emriyle bu arşivlerin kamuoyuna açılacağının haberi verildi. Her ne kadar bu konuda kesin bilgilere vakıf olmasak da dönemin cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil.’’ demesi Fransa’nın o dönemki politikasını açıklar nitelikte.

    Sonuç olarak 1994 yılında Birleşmiş Milletlerin barış gücü askerlerinin gözü önünde büyük bir soykırım yaşandı. Belçika, Fransa, ABD ve hatta Çin’in de dahil olduğu onlarca yıl sömürülen fakir bir Afrika ülkesinde yaşananların çoğu gölgede kaldı. Soykırım sonrası göstermelik mahkemeler dışında yargılamalar olmadı. Katliamı engellemeyen politikacılar siyasetlerine ve katliamı gerçekleştirenler de günlük yaşamlarına devam ettiler.


    Yorumlar (1)
    • Bu konu benim de bir süredir ilgi alanımda ve Afrika bölgesinde yüzyıllardır yaşanan sömürgenin en top ve güncel versiyonu diyebiliriz. Beni konuyla ilgili en çok şaşırtan olaylardan biri de bu Tutsi ve Hutu ırk(!)larının da yine Belçikalılar tarafından gelişigüzel oluşturulmuş olduğu gerçeği. Aynı sülaleden olan insanlar bile farklı ırklara mensup olabilmiş. Örneğin geniş burun yapısı veya kısa boya sahip insanlara Hutu, ince yapılı olanlara Tutsi denilerek önce sözlü olarak, daha sonra kimliklerine kadar işletilen bir etiketleme sistemi söz konusu olmuş. Paylaşımınız için teşekkürler.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.