Şeytan, Dante’ye şöyle dedi; Tanrıyı gerçekten tanısaydın, sen de ihanet ederdin… Bugün sizlere Fransız ressam Alexandre Cabanel ’in ” Düşmüş Melek ” adlı eserinden bahsedeceğim.
Alexandre Cabanel sanatçı, Fransız Akademik sanatını temel alan eserlerinde Neoklasisizmin, klasik formları kullanışını ve kompozisyon tasarımını alıyor ve yeni sentezler yaratıyor, diğer taraftan da Romantik sanatta olduğu gibi hayal gücüne dayalı güçlü duyguları ön plana çıkarıyor.
Bu yüzden bu gördüğümüz eser bizlere Şeytan ile empati yapma şansını sunması ve bunu büyüleyici bir görsellik eşliğinde başarmasıyla sanat tarihinin en ikonik eserlerinden birini oluşturuyor.
Hepimiz ihanet ederiz, ihanete uğrarız, hayal kırıklığı yaşarız, öfkeleniriz, kalp kırarız, şehvete kapılırız ya da günahın sonsuz örnekleri içinde kendimize bir yer bulabiliriz.
Alexandre Cabanel burada içimizdeki şeytana, kalbi kırık ve öfkeli olduğumuz anlara götürüyor bizi. Resme baktığımızda çok yoğun bir duygu alışverişi içine girersiniz. Hem de Şeytanla…
Onu anladığınızı ve hissettiğinizi düşünürsünüz. Değersiz hissettiğiniz, yalnız hissettiğiniz bir anda burada gördüğünüz şeytana bakmak bir nevi rahatlatabilir. İçi öfke ve kinle dolmuş bu güzel figür bizim içimizdeki günahkarın bir yansıması gibidir.
Alexandre Cabanel burada Lucifer’ı ele alıyor. Lucifer adı ‘Işık veren’ anlamına gelir. Yani gördüğümüz bu iblis aslında güzellik ve zarafet ile donatılmış bir yaratık olduğu için sanatçı da onu olabildiğince güzel resmetmeyi amaçlamış.
unu kutsal metinlere yakışır bir şekilde yaptığını da söyleyebiliriz. Latince ‘Gün Yıldızı’ anlamına gelen adıyla çok da kötü görünümlü birini çağrıştırmıyor bizlere.
Alexandre Cabanel buradaki şeytan tasvirini büyük oranda Tevrat metinlerinde geçen haline dayanarak resmediyor. ‘’Sen güzeller ve bilgeler içinde en mükemmeldin. Tanrı’nın bahçesinde, Eden’deydin. Elbiselerin işlemeli taşlarla ve altınlarla süslüydü.
Bunlar sana yaratıldığında verildi. Gücünden ve kudretinden dolayı seni bekçim yaptım. Tanrının kutsal dağına ve ateş tarlalarına girebiliyordun. Yaptığın hiçbir şeyden sorumlu tutulmuyordun. Sonunda için kötülükle doldu. Şiddeti yarattın ve günahkar oldun.
Bu yüzden seni tanrı dağından men ettim. Seni ateş tarlalarının bekçiliğinden men ettim. Güzelliğinden dolayı için kibirle doldu. Bilgeliğini ise kibrin ve ünün için kullandın.
İçindeki ateşle birlikte seni dünyaya hapsettim. Senin peşinden gelenlerle birlikte sonsuz ateşler içinde yanacak, küllere dönüşeceksin. Bu senin için feci sondur.’’
Bu resimde gördüğümüz Lucifer kibrinden dolayı insana boyun eğmeyi reddetmiş, hırsının kurbanı olmuş ve cennetten henüz sürülmüştür.
Michelangelo’nun Musa heykeli ne kadar erdemli bir öfkeyi, hiddeti ve iradeyi temsil ediyorsa Alexandre Cabanel’in şeytanı da o kadar sonsuz öfke, kin ve günahkarlığı temsil eder.
Babası tarafından azarlanmış ve sürülmüş cehennem prensinin yaşlı gözlerini büyük bir güç ve kin ile boşluğa doğru diktiğini görüyoruz. Gözlerindeki yaşlar ve kırmızılıklar bize hem duygusal bir acıyı hem de cehennem ateşinin vereceği fiziksel acıyı çağrıştırıyor.
Gözlerindeki yaşlar masumane değil. Söylemese bile o an içinde fırtınaların koptuğunu ve sadece bakışlarından yola çıkarak intikam için yanıp tutuştuğunu hissediyoruz.
Kendi intikamlarımız, ucuz kibrimiz ve aciz kindarlığımızı hatırlatıyor hem Lucifer hem de kendimiz adına üzülüyoruz. Alexandre Cabanel bu denli duygu yüklü bir sahneyi tek bir amaç uğruna yapıyor aslında. Dönemin duygusuz eserlerine bir tepki olarak…
Seçtiği konu bakımından tüm kuralları çiğnediğini düşünürsek, akademiden dışlanan bir düşmüş melektir Cabanel… Sürgün edilmiş, dışlanmış ve intikam yemini etmiş olan bu güzel Lucifer, çoğu açıdan içimizde acı ile karışık değişik bir haz veriyor bizlere.
Aslında Lucifer’a üzülmekten çok bakışlarının arkasındaki öfkeden etkileniyoruz. Bakışları, vücut duruşu, kanatları ve rüzgarda savrulan saçlarıyla o kadar etkileyici ki ondan korkmak ya da onun için üzülmek mümkün değil.
Neredeyse öfkesinde haklılık bulabileceğimiz, empati yapabileceğimiz bir iblis ile karşı karşıyayız. Kendi isyanlarımızı, başkaldırılarımızı düşündürüyor. Tıpkı Cabanel’in Akademiye başkaldırısı gibi…
Şeytan öfkesini o kadar güçlü bakışlarla yansıtıyor ki bu öfkeye maruz kalacak kimseye acıyor ve bir yandan da ressamın güçlü fırça darbeleri karşısında hayranlıkla karışık gülümsemekten kendimizi alı koyamıyoruz.
Sergilendiği zamandan itibaren yıllarca kabul görmeyen ve ciddi eleştiriler alan bu eser Cabanel’in de duygularını çok iyi yansıtıyor. Bu gözler belki de akademinin eski kafalı jürilerine bakıyor…
Keyifli okumalar diliyorum, Sanatla kalın.
Yorum Bırakın