Entelekt Latince, leg’ten türemiştir. Leg ise okumak ve doğru anlamak demektir. Buradan
hareketle entelektüel, mandarinle ortak özelliğe sahiptir bu da seçkin düşünür, idraki yüksek
şekilde takyit eden anlamına gelir. Entelektüelin işi, tıpkı mandarin gibi okuyup yazmak ve
anlamaktır.
Dolayısıyla onun mesleği düşünmektir ve tefekkür etmektir. Toplumda bazı insanlar, diğer insanlara göre zihinsel ve rasyonel becerilerde daha üstün yeteneklere sahiptir. Bunun için çoğunluk onların bilgi, donanım ve yönlendirmesine ihtiyaç duyar, bu ender kabiliyetlere sahip bireyler biriktirdikleriyle topluma ışık zerkeder ve karşılık
verir, akabinde sahibi olduğu enformatik ayrıcalığın tahriki ile bir misyon oluşturur.
Zamanla bu rahatsızlıktan mülhem oluşagelen misyon kavramsallaşır ve entelektüelin faaliyeti en sade bu biçimde bir ifadeye sığar, tanımlanabilir.
Akademik çevrelerce entelektüelin günümüzdeki toplumsal işlevini kazanması ise Fransa da yaşanan Dreyfus Olayı’dır. Dreyfus Olayı kısaca şöyledir: Fransa’da Yahudi asıllı Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un, asılsız suçlamalarla ordudan görevine son verilip, Şeytan Adası’na
hapsedilmesiyle başlayan olaylardır. Daha sonra Dreyfus’u savunanlar Emile Zola’nın
öncülüğünde birlik oluştururlar. Zola, 13 Ocak 1898 yılında L’Aurore gazetesinde “İtham
ediyorum” başlığıyla Devlet Başkanı’na hitaben Dreyfus’u savunarak, onun suçsuz olduğunu
ve yeniden yargılanması gerektiğini ifade ettiği açık bir mektup yayınlar. 14 Ocak günü aynı
gazetede Zola’yı destekleyenler “Entelektüellerin Protestosu” başlığıyla bir bildiri yayınlar. Dreyfus karşıtları da bildiri yayınlayanları “Entelektüeller” diye
küçümsemesine rağmen kavram başkaldıran, hakkı savunan itibarlı bir imaja kavuşur ve
günümüzdeki içerik ve kullanımını kazanır.
Fransızca ‘intellectuel’ kelimesinin Türkçe de karşılığı ise aydındır. Aydın, kültürlü birey
demektir. Akıl, idrak ve anlayış anlamlarına gelen intellect kelimesinden türetilmiştir. Intellect ise Latince, anlamak, idrak etmek, ayırt etmek anlamlarına gelen intellectus’tan gelmektedir.
Entelekt, akla ve diskursif düşüne karşıt, mantıksal ve rasyonel düşünme yetisidir, genel olarak fikir türetme ve bunu kabiliyetle kullanabilme gücüdür; kavramlarla düşünme kabiliyetidir.
Yukarıdaki tanımlardan anlaşılmalıdır ki entelektüel, toplumsal kümeler yerine düşünen,
toplumu konsolide edebilen ve toplumu uyandırma yeteneğine sahip olan, başkaldıran kişidir.
Toplumun inşası ve hassasiyetlerine en direkt etki edebilen entelektüel bir taraftan içinde
bulunduğu sosyal yapıya dokunuşlarıyla çok büyük irtifa kazandırabilecekken öte taraftan
toplumu sömürüye, alçaltıcı muamelelere, geri kalmışlığa müsait hale de getirebilme
potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla iktidarlardan bağımsız davranarak ahlak yasalarından
haberdar şekilde avamı doğruya sevk eden, aydınlatan, hakikate yaklaştıran entelektüelden de, politik çevrelerce kontrol altına alınan ve hükümetlerin rant ortağı olan sayısız sömürge
entelektüelinden de söz etmek mümkündür.
Aydınlanma sonrası Batı Toplumunda yukarıdaki iddiayı temellendirecek nitelikte örnekler çalışmanın 2. safhasında mevcuttur, zira bu iddiayı en net şekilde karşılayan örnekler entelektüel camiasını da kendi siyasal çıkarları uğruna politik devşirmelerden oluşturan Batı Medeniyetidir.
Çeşitli enstrümanlar kullanarak sömürge kültürünün lokomotifi haline gelen Batı, tarih
boyunca toplum nezdinde imajını düzeltecek ve günah çıkarma ayinini halka arz edecek
zihinlere pek tabi ihtiyaç duymuştur. Bu ihtiyaca cevap veren ve sömürge çarkının en güçlü
dişlisi mesabesinde bulunanlardan bazısı hiç şüphesiz kalemini küresel sermayedarların
talimatlarına göre hareket ettiren sömürge entelektüelleridir.
Kalemini ve kelamını usta bir işçilikle kullanarak Batı’yı her defasında çeşitli kamusal
alanlarda ve uluslararası hukuk nezdinde aklamaya çalışan sömürge entelektüelleri,
finansörlerin gölgesinde tıpkı muvazzaf bir asker gibi çalışmaktadır.
Çeşitli disiplinleri toplumu kontrol ve politik çıkar uğruna istismar eden sömürge entelektüelleri, Batı Medeniyetinin ahlaktan beri politikalarını aklamakla yetinmekle kalmamış ilerlemenin ancak onların rehberliğinde -yani öteki olanın kültür emperyalizmine müsaade etmesi durumunda- mümkün olacağını ifade etmişlerdir.
Bu ikna edici ifade biçimi yeni kurulan çiçeği burnunda cumhuriyetlerin aydınlarına mezkûr
entelektüellerin öğretilerini benimsemekle terakkinin mümkün olacağı kabulünü vermiştir.
Gerçeğin ortadan kalktığı, ilmin ve bilginin değersizleştiği ve piyasa talebinin her şeyin
üstünde hüküm sürdüğü bir siyasal düzenlenişte kamusal alanın olmazsa olmaz hareket noktası ve can damarı olan aydın ve entelektüeller bu kabulün yıllar içindeki gelişimiyle pasivize edilmiş, taklidi aşamamış ve bir grubun sayesi altında orijin belirleyerek toplumun düşünsel anlamda iğfaline ön ayak olmuştur.
Böylece avam halk havas olanın bu yılgın yanılgısının peşinden sürüklenerek zihinsel işgale ses çıkaramamış ve havasın kültürel düzeyi etkisince bir kültür özümseyerek Batı’nın tıpkı matruşkadan çıkmış hali olabilecek ‘ufak batı medeniyeti’ olmuşlardır.
Aydınlanma ve ilerlemeyi yalnızca Batı’nın ihata ettiği sınırlar içerisinde arayan Türk aydını, Batıya öykünmekle yetinmemiş bu fikre aykırı davranan aydınları da toplum nezdinde
itibarsızlaştırıp ağız birliği yaparak toplumun intibahını engellemiştir.
(...)
Çalışmanın tamamı bir sonraki paylaşımda yayınlanacak.
Giriş kısmında entelektüelin tarifine akabinde faaliyet alanına değindik devamında ortaya attığımız iddiaları temellendirmek maksadıyla sömürge entelektüelleri örneklerinden hareketle Batı Medeniyetinin sömürgeci tavrına ve bu bağlamdan kopmadan Türk aydınlarının ilk hareket alanı ve mefkuresi olan batılılaşma politikası mercek altına alınmıştır.
Sonuç kısmında tarihsel bir ilerlemeyle günümüz Türk aydını ve kimlik sorunu tahlile
tabi tutularak öneriler kısmıyla çalışma nihayete ermiştir.
Yorum Bırakın