MİTOLOJİDE AŞK; HERO İLE LEANDROS

MİTOLOJİDE AŞK; HERO İLE LEANDROS
  • 5
    0
    0
    0
  • Bu aşk öyküsünün konusu yurdumuzda geçiyor, Çanakkale Boğazı’nda. Hüzünlü bir masaldır bu masal.

    Çanakkale Boğazı’nın iki yakasında eski çağlarda kurulmuş iki şehir varmış karşı karşıya. Avrupa yakasındaki şehre Sestos derlermiş; Anadolu’dakine de Abydos.

    Sestos şehrindeki bir kulede Hero adında güzel bir kız yaşarmış, sütninesiyle birlikte. Bir Aphrodite rahibesiymiş genç kız ama henüz bir kez bile ayak basmamış tanrıçasının tapınağına. Doğduğundan beridir o kulede yaşıyormuş. Bilicilerin, kız daha doğmadan söylediklerine göre, Hero yaşadığı sığınaktan çıkacak olursa bir uğursuzluk gelecekmiş başına ve henüz yaşamının baharında ölecekmiş.

    Kızcağız aslında delicesine merak edermiş dört duvardan ibaret dünyasının dışında neler olup bittiğini. Otururmuş saatlerce penceresinin kenarına boğazın kimi zaman kıpırtısız mavi-lacivert sularını seyredermiş. Hoş ezgiler gelirmiş zaman zaman kulağına. Nereidlerin söylediği şarkılarmış bunlar ya da kıza öyle gelirmiş. Tritonların su yüzeyine çıkıp birbirleriyle şakalaştıklarını görür gibi olurmuş. Kimi zaman da o kıpırtısızlık dev dalgalara bırakırmış yerini.  Sular yükselir yükselir sonra köpük köpük öfkeyle vururmuş kıyıya. Kızcağız o zaman korkuyla, ‘’Acaba kimler kızdırdı denizler hakanını böyle!’’ diye düşünürmüş.

    Sonra bahar gelirmiş ve işte Abydos kıyılarının seyrine doyum olmazmış o zaman. Toprak Ana’nın bağrı kır çiçekleriyle bezenirmiş her renkten. Rüzgar tatlı tatlı esişiyle usul usul boyun eğdirirmiş meyve yüklü yemyeşil dallara. Kuşların cıvıltıları Orpheus’un çalgısından çıkan tanrısal ezgilerle yarışırlarmış. Doğanın sevinciymiş bu aslında. Aphrodite’in sevgilisi Adonis’in yeniden yeryüzüne dönmesinden duyduğu sevinç. İki sevgilinin kavuşması şenliklerle kutlanırmış, törenler yapılırmış tanrıçanın tapınağında.

    Bir bahar günü yine yapılmaktaymış kutlamalar. Halk akın akın Aphrodite’in tapınağına gidiyormuş. Hero’da  katılmak istemiş bu şenliklere. ‘’Zaten görevimdir de bu benim, tan-rıçamıza adanmış bir bakire değil miyim ben? Öyleyse ben gitmeliyim bu kutlamalara herkesten önce. Aphrodite’in tapınağında buhurlar yakıp saçılar sunmalıyım ona,’’demiş. Öylesine yalvarmış, öylesine üstelemiş ki yaşlı sütnine razı olmak zorunda kalmış sonunda. Kızın bu en doğal isteğini engelleyip Ak Kollu Tanrıça’nın öfkesini üzerine çekmeyi de istemiyormuş ayrıca.

    Neyse, çıkmışlar kuleden, tutmuşlar tapınağın yolunu ötekilerle birlikte. Hero öylesine şaşkın ve öylesine mutluymuş ki ilk kez içinde bulunduğu doğanın bu güzelliği karşısında yavru kuzular gibi zıplayıp oynamak istiyormuş hep. Tapınağa varmışlar, Hero buhurunu yakmış, saçısını sunmuş sevinç içinde. Sonra çıkmışlar tapınaktan sütnineyle birlikte.

    Hero’nun tam o sırada kendi yaşında bir delikanlıya takılmış gözleri, o kadar güzelmiş ki genç adam, Hero bir türlü bakışlarını ayıramıyormuş ondan. ‘’Bu genç olsa olsa kendi adına yapılan şenlikleri yerinde kutlamaya gelen Adonis’tir.’’ Diye düşünmüş. ‘’Hiçbir ölümlü erkek bu kadar güzel olamaz. Tanrıçamız haklıymış ona vurulmakta. Aphrodite çağırmış olmalı onu tapınağına. Ama ben niye bakıyorum böyle tanrıçamızın yavuklusuna gözlerimi dikip! Hayır, hayır günaha girmemeliyim; bakıp da kızdırmamalıyım Aphrodite’i.

    Böyle diyormuş kendi kendine ama bir türlü bakışlarını ayıramıyormuş delikanlıdan. Öte yandan Leandros adındaki bu genç adam da ayıramıyormuş gözlerini bir türlü genç kızdan. O da benzeri düşünceler içindeymiş. ‘’ Bu kız insan suretine girmiş Aphrodite’in ta kendisi olmalı. Yoksa hiçbir kadın güzellikte yaklaşamaz bile ona. Anlaşılan bu bahar tanrıça insan görünümüne girip ölümlülerle paylaşmak istiyor, yavuklusuyla kavuşmasından duyduğu sevinci. Mutlaka böyle olmalı, yoksa tanrıçanın işi ne ölümlüler arasında. Ama ben bakmayayım onun yüzüne, çarpılırım yoksa.’’

    İki genç böyle düşüne düşüne uzaklaşacakları yerde birbirlerine yaklaşmamışlar mı, farkında bile olmadan! Sonra birleşivermiş elleri birden. İlk heyecanlar geçtikten sonra söylemişler birbirlerine Boğaz’ın iki yakasından birer ölümlü olduklarını. Leandros, ‘’Ama aşkımız ölümsüz olacak bizim’’ demiş. ‘’Çünkü Ak Kollu Tanrıça istemiş olmalı bunu. Aşk Tanrıçası değil mi? Verdi oğlu Eros’a buyruğunu, o da ta yüreklerimizin orta yerine attı sevgi taşıyan oklarını. Artık birbirimizden vazgeçmeyiz.’’

    ‘’ Peki, nasıl buluşacağız?’’ demiş Hero. ‘’Ben ayrılamam ki kuleden.’’

    ‘’ Kolayı var onun. Ben şu karşı kıyıdaki Abydos’ta yaşarım. Ama tasalanma! Bir Triton gibi güzel güzel yüzerim. Geceleri el ayak çekilip de sütninen uyuyunca sen yakarsın fenerini, ben de ışığı görüp yüze yüze gelirim senin bulunduğun yere. Gül parmaklı Şafak güzel yüzünü göstereceği sırada da ayrılırım yanından.’’

    Dedikleri gibi de yapmışlar. Hero sütninesi uyurken o da yatağına çekilirmiş sanki uyur gibi yaparak, sonra geçermiş pencereye elinde feneri delikanlının yolunu gözleyerek yüreği çarpa çarpa. Leandros bir deniz kuşu gibi süzülüp suyun üzerinde kıyıya çıkarmış, o zaman kucaklaşırmış iki sevgili. Delikanlının bedenindeki tuzlu ıslaklık Hero’nun vücuduna da geçermiş tam bir ürperti vererek.

    Kaç gün, kaç hafta, kaç ay geçtiğini bilmeden buluşmuşlar böyle her gece Eros’un yürekleri alevlendiren esiniyle. Ama onlar fark edemeseler de geçiyormuş mevsimler ardı sıra; ilkbahar çoktan bitmiş, yaz gitmiş, sonbaharın son günleriymiş artık, kış geliyormuş neredeyse, deli deli esen rüzgarlarıyla.

    Bir gece Anadolu yakasından yine denize girmiş Leandros,, her günkü zorlu yolculuğuna başlamak üzere. Karşı kıyıda Hero’nun ışığını görüyormuş, rüzgarla titreşen.

    Artık karşı kıyıya yaklaşmak üzereymiş ki ne olduysa o zaman olmuş. O zamana kadar pek de azgın görünmeyen denizde bir fırtına patlamış ki o kadar olur. Denizler hakanı Poseidon sanki birine öfkelenmiş de kızgınlığını ondan almak istermişçesine üç dişli yabasıyla sürmüş dalgaları Leandros’un üzerine üzerine. Her kıyıya yaklaşmak isteyişinde dalgalar geri atmış delikanlıyı. ‘’Ak Tanrıça’dan’’ yardım istemiş Leandros. Denizdeyken zorda kalanlara yardım edermiş o ama dalgaların uğultuları ve kükremeleri arasında delikanlının sesini duyamamış olmalı besbelli.

    Delikanlı son gücü ve umuduyla ışığa doğru  yüzmeye çalışıyormuş hala ama ışık da sönüvermesin mi fırtınadan birdenbire! Leandros nereye doğru yüzeceğini de bilememiş o zaman. Saatlerdir dalgalarla boğuşa boğuşa yüzecek güç de kalmamış kollarında zaten. Derken dalgaların en büyüğü gelip uçurmuş delikanlıyı bulutlara doğru adeta, oradan da savurmuş onu bir o kıyıya bir bu kıyıya doğru. Sonunda da merhamete gelmişler gibi, cansız bedenini Hero’nun kulesinin önündeki kıyıya bırakmış dalgalar.

    Hero sönen ışığını yakmış yeniden kaygıyla. Bir yandan da kollayıp dururmuş dalgaları, Leandros’u geliyor mu diye. Bir ara içi geçer gibi olmuş o kaygı ve gerginlik arasında. Gözlerini açtığında ise gece yerini kış gündüzünün puslu, kurşuni aydınlığna bırakmış. Leandros’u görmüş o zaman kumsala serili durumda. Yüzü Hero’dan yana dönükmüş ve hala açık gözleriyle ona bakmaktaymış sanki.

    Hiçbir tepki göstermemiş Hero. Tapınağa giderken giydiği en güzel giysilerini giymiş yeniden, bırakmış kendisini kulenin en tepesinden dalgaların koynuna.

    Derler ki Nereus kızları bu iki cansız bedeni alıp götürmüşler tanrısal bir arabada denizler ecesi Amphitrite’nin sarayına. Amphitrite yeniden can vermiş onlara ve evlendirmiş ikisini. Hala da mutluluk içinde yaşamaktaymışlar, denizler ecesinin o nerede olduğu bilinmez sarayında.

    Ne Abydos diye bir şehir var bugün ne de Sestos. Günümüze kala kala birkaç yıkıntı kalmış, çoğu insanın belki de adlarını bile duymadığı bu iki şehirden.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.