"Afterglow" sergisi, ışığın yokluğunda bile varlığını hissettiren, gözle görülmeyen ama derinden hissedilen anları, duyguları ve yaşanmışlıkları keşfe çıkıyor. Sergi, zamansız yolculuğun ardındaki insan ruhunda bıraktığı kalıcı izleri gözler önüne seriyor. Işığın geçici doğası, sönmüş bir yıldızın kalbinde yankılanan son bir parıltı misali, anıların ve duyguların dokusunda Serra Çevik küratörlüğünde yeniden hayat buluyor.
Yaşanmışlıklar her an bir iz bırakır; bir duyguyu, bir anıyı, bir dokunuşu, bir düşünceyi... Sergi, bu izleri takip ederek, anların ömrünü ve ardından gelen karanlığı poetik bir dille anlatır. Bu dil, bazen bir çizimde, sokakta, bazen terk edilmiş binaların duvarlarında, bazen ise makinelerin sessizliğinde bize göz kırpar. Virginia Woolf'un "Dalgalar" kitabında dediği gibi: "Bir ışık hüzmesi odanın içinden geçti ve bir an için her şey aydınlandı; sonra karanlık geri döndü. Işık gittiğinde, her şey değişmişti; odanın dokusu, insanların yüzleri, düşüncelerin rengi bile. Şimdi geriye kalan, sadece karanlığın içinde titreşen hafif bir parıltıydı."
Dijital çağın estetiğini geleneksel sanat formlarıyla buluşturan Uğur Acil’in eserlerinde dijital dünyanın parlak renkleri ve dinamik formları dikkat çekiyor. Rafi Baysal’ın ise Kiev'de karşılaştığı anlardan ilham alarak oluşturduğu bu seri, basitliğin ve hiçliğin derinliklerine inmeyi amaçlıyor. Her şeyin basit bir her şey olduğu fikrini işlerken, hiçliğin de bu bütün içerisindeki önemli yerini vurguluyor. Post-Antroposen bir geleceğin izlerini hayal eden Arda Coşan, bu çağın ardından insan izlerinin bıraktığı kalıntıları eserlerinde işliyor. Yıkım ve inşa süreçlerini malzemelerine yansıtan Berna Gülbey, ataerkil baskıcı görselliği sorguluyor. Kadınların cesur ve kendine güvenli duruşları, düşlenen ütopik mekanlarda resmedilerek kültürel yargılara ve sanat tarihine göndermeler yapıyor. Makineleri insan aklının bir tezahürü olarak ele alan Yunus Emre Sarı, eserlerinde makine estetiğini farklı bir perspektifle anlamlandırıyor. Özgün kağıt kesme tekniği ile yarattığı işler ile Halil Vurucuoğlu, toplumsal olgular, bilgi dezenformasyonu ve şuuraltı temalarını işliyor. Terk edilmiş ya da yıkık binalarda mekânlar arasında bağlantılar kuran Mine Kemertaş ise her doku değişiminin yeni bir kimliği ifade ettiği eserler üretiyor. Deniz Karakurt Şekerci, çocukluğuna yaptığı yolculuklar sırasında cinsiyetinin ötekileştirildiği anıları eserlerinde sorgularken, sokaktan beslenen üretimlerini "StoryPost" olarak adlandıran Anıl Taşezen, Ayna mahlasıyla kamusal alanlarda çizimler ve yerleştirmeler yaparak günlük hayatın sembolik yansımalarını kurguluyor. Ve Tuğberk Selçuk, eserlerinde günlük yaşamın sıradan nesnelerini ve popüler kültür ikonlarını canlı renkler ve çarpıcı kompozisyonlarla yeniden yorumlar. Onun çalışmalarında, bizlere tanıdık gelen imgeler üzerinden yeni ve farklı bakış açıları keşfederiz.
"Afterglow", sizleri ışığın, anıların ve duyguların zamansız ilişkisini, bu ilişkinin ardında bıraktığı izleri ve etkileri keşfetmeye davet ediyor. Sergi 22 Eylül’e kadar Tamamen Organik Tost Galata mekanında görülebilir.
Yorum Bırakın