Bir dilin arşılayamadığı gönülleri kat edebilmek için
Hırçın dalgalara kulaçlar atmak gerekiyor
Kadim şehirlerin girişi gibi parıldarken karşımda ruhun
Kanımdan ufak ufak sızan bir zehir gibi karışıyor günüme ismin
Aşkın, kazınmış bir duvardan halliceydi bazı zamanlar
Benim içimde hızlıca sallanan bir çan gibi doluşurdu uğuldamalar
Kulağım, dudağım, gözüm, kuşlar ve tepeler geçerdi
Gözlerimi kapasam silik bir resim olurdu gülüşün
Her sefer değişir, değişir bir can alıcıya dönüşürdü sensizlik böyle anlarda
Hiç mi istemez ki tozdan geçilmiş sokaklar bizlerin öpüşmesini
Yıkmamı istemez mi senin yarattığın ötekiliği
Bir türlü geçemem ötesine çocukların çizdiği beyaz çizgilerin tebeşirler
Hüzün, böyle anlarda atlar da geçer üzerimden
Oysa ki, bir sen bileceksin nasıl sessizce siner içime
Senden kalan nice kelime, şarkı, şiir
Sensiz nasıl kalır umudum böyle sokaklarımın karanlığının içinde
Ya İstanbul o eski İstanbul mu olur söyle?
Gözlerin bir ormandır böyle anlarda kabileme
İlkelliğinde bulurum sessizliğini düşüncelerin
Damla damla dolar beynime hislerim
Beklemiyorum hiçbir şey,
Cehenneminin ateşleri göz göz eder zaten tenimi
Islak bir öpüştür oysa ki bu cennetin bahsini açan
Ya da bir gözyaşıdır yanağından akan.
Basılır o vakit sarayları bu cehennemin
Kanından akan sularda geçer hürriyet türküleri
Birmiş ikiymiş fark etmez inan ki
Nelerden geçilmedi, geçilmez ki?
O vakit durur belki şu zihnimin uğultusu
Tüter üstünde o vaki dumanı bu büyük savaşın sonunun
Yorum Bırakın