Sosyal değişimlerin en temel dinamiği ekonomidir. Emeğinin karşılığını aldığını düşünen hiç kimse, kurulu mevcut düzeni bozup onun yerine başka bir şey ikame etmeye çalışmaz. Fakat toplumda hüküm süren ekonomik düzen, küçük bir azınlığın lehine, toplumun büyük çoğunluğunun aleyhine ise homurdanmalarla birlikte toplumda başkaldırmalar başlar.
Olağan koşullarda askeri darbe veya sivil ayaklanmalara yeltenmek, aklından zoru olmayan hiç kimsenin kalkışacağı bir şey değildir. Bir toplumda yapılması planlanan değişimlerde ihtiyaç duyulan en temel şey, olağanüstü koşullardır.
Mesela, 12 Eylül darbesinden önce koşulları olgunlaştırmak için sağ-sol çatışmaları tırmandırılmıştır. 6 - 7 Ekim pogromu da bir takım şartların olgunlaşması sonucunda ortaya çıkmıştır. Askeri darbelerden sivil ayaklanmalara kadar rejim değişikliği ve daha nice büyük değişimler, en temelde olağanüstü koşullara ihtiyaç duymuştur. Çünkü hedeflenen şey gerçekleşince, minimize edilmiş karşı çıkışları bastırmak daha kolaydır.
Olağanüstü koşullar sonucunda ortaya çıkan yeni otoriteye başkaldırmak, onun hışmına uğramayı göze almakla mümkün olur. Ve genelde insanlar otoriteden korkup sinerek boyun eğerler.
Bir toplumda haksızlık ile hukuksuzluğa başkaldıranlar, genelde toplumdaki orta gelir grubuna mensup olanlardır. Çünkü alt gelir grubunun barınma ve geçim gibi daha büyük sorunları olduğu için, adil olmayan düzenin mağduru kendisi olmadığı sürece, başkası için başını belaya sokma gibi bir gündemi olmaz. Zira kendisiyle çok meşguldür. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisiyle de bu tez ispatlanabilir.
Üst gelir grubunun ise toplumun geneli için demokratik haklar talep ederek başını ağrıttığı pek görülmez. Çünkü alt gelir grubunun maruz kaldıklarına onlar maruz kalmazlar. Sahip oldukları para gücü ile ilişkiler örgüsü, haksızlığa uğramalarına engeldir. Hatta çoğu kere üst gelir grubundaki azınlık, haksızlığı yapan taraftadır. Çünkü bütün avantajlar onlardan yanadır. Bazıları da zaten bu yüzden varlıklıdır.
Varlıklı oldukları için mi ayrıcalıklıdırlar, yoksa ayrıcalıklı oldukları için mi varlıklılar sorusu, “Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?” sorunsalı gibi bir şeydir. Üst gelir grubu, mevcut düzende işler sarpa sarınca kendisine medeni bir ülkede hayat kurma olanaklarına sahiptir.
Yakın zamanlardan örnek vermek gerekirse, Rusya ile Ukrayna savaşı tam alevlenmeden, henüz bölgesel çatışmalar yaşanırken, üst gelir grubu ülkeyi terk edip alt gelir grubunu sefaletin içinde bir savaş ile baş başa bırakıp demokratik bir ülkede hayata yelken açtı.
Genelde toplumlarda alt gelir grubu ile üst gelir grubunun mevcut düzen ile bir işi yoktur. Geriye orta gelir grubu kalıyor. Bir toplumun gelişim dinamiklerini tetikleyip talep oluşturanlar, orta gelir grubudur. Orta gelir grubu bir ülkede erimeye başlamışsa, o ülke diktatöryal bir rejim inşası için elverişli hale gelmiş demektir.
Yapılan araştırmalara göre, alt gelir grubunun zeka seviyesinin orta ve üst gelir grubuna göre daha düşük olduğu ve aldıkları kararlarda rasyonel davranamadıkları ortaya çıkarılmıştır. Böyle bir sosyal yapı, demokrasiye çok uzak, diktatörlük için daha elverişlidir.
Bir ülkede fakirlik ne kadar derinleşirse, o ülkede aynı ölçüde diktatörlük de kök salıp derinleşmeye başlar. Ve mevcut gidişatı durdurmaya çalışmak iyice zorlaşır. Ülkeyi daha adil hale getirmek için uğraşanlar, şeytanlaştırılmayı göze alarak büyük bedeller ödemek durumunda kalır.
Yorum Bırakın